Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2013/2644
Karar No: 2014/14466

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2013/2644 Esas 2014/14466 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2013/2644 E.  ,  2014/14466 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :Denizli 3. İş Mahkemesi
    Tarihi :14.11.2012
    No :2012/69-2012/672

    Davacı, öldürülen sigortalının hak sahibine yapılan harcamalardan dolayı uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
    Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir
    Hükmün, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
    Davalı R.. Ç.."nın, Bağ-Kur sigortalısı olan eşi V.. Ç."yı 03.01.2003 tarihinde öldürmek suçundan Türk Ceza Kanununun 450/5,462/2 ve 59.maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırıldığı Yargıtayca onanarak kesinleşen Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.05.2003 gün ve 2003/45-118 sayılı dava dosyasından anlaşılmaktadır.
    Dava; ölen sigortalının eşi davalıya bağlanan ölüm aylığının ilk peşin değerinin rücuan ödetilmesi istemine ilişkin olup, 1479 sayılı Kanunun 63.maddesi uyarınca Kurumca yapılan yardımların ilk peşin değerinin üçüncü kişilerden rücuan istenilmesi mümkündür. Doğru bir sonuca ulaşılabilmesi için öncelikle “üçüncü kişi” kavramının hukuksal niteliğinin açıklığa kavuşturulması gerekir.
    Hukuk Genel Kurulunun 21.05.1997 gün ve 1997/10-193-451 sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi devlet adına sosyal güvenlik yasalarını uygulamakla yükümlü Bağ-Kur birinci kişi,sigortalı ve haksahipleri ikinci kişi, bunların dışında kalan ve suç sayılır hareketi ile kanunda sayılan yardımların yapılmasına sebebiyet veren kişiler üçüncü kişi konumundadır.
    Belirtilen nedenlerle, kendisine hak sahibi sıfatıyla bağlanan aylığın ilk peşin değerinin anılan madde kapsamında davalıdan tahsili mümkün değildir.
    Bununla birlikte, hak sahipliği ve aylığa hak kazanma hususunun da irdelenmesi gerekmektedir.
    1479 sayılı Kanunun 41. maddesinde;
    "Madde 41 - (Değişik madde: 19/04/1979 - 2229/18 md.)
    a) (Değişik bend: 24/07/2003 - 4956 S.K./21. md.)(*) Ölüm tarihinde en az beş tam yıl sigorta primi ödemiş olan,
    b) Malullük veya yaşlılık aylığı almakta iken yahut yazılı olarak istekte bulunup malullük veya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazandıktan sonra ölen,
    c) Bağlanmış bulunan malullük veya yaşlılık aylıkları kesilmiş olan sigortalılardan ölen,
    d) (Değişik bend: 24/07/2003 - 4956 S.K./21. md.)(*) En az beş tam yıl sigorta primi ödemiş olanlardan toptan ödeme talebinde bulunmakla beraber, toptan ödeme yapılmadan ölen,
    (Değişik son cümle: 24/07/2003 - 4956 S.K./21. md.)(*) Sigortalının hak sahibi kimselerine yazılı talepleri halinde aylık bağlanır." hükmü yer almaktadır.
    Anılan Kanun"un 45. maddesinde de, dul eşe hangi oranlarda aylık bağlanacağı düzenlenmiştir.
    Çözümlenmesi gereken husus ölüm aylığına “hak kazanma” olgusunun, eşini “kasten öldüren" eş yararına gerçekleşip gerçekleşmediğidir. 1479 sayılı Kanun"da bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiş olması bir yasa boşluğunu ifade etmektedir. Yasa koyucunun temel kavramlar yönünden sosyal güvenlik kanunları arasında bir farklılık yaratmak istemeyeceği düşünüldüğünde, bunun kabulü zorunludur.
    Düzenleme boşluklarının giderilebilmesi için diğer hukuk kaynaklarına başvurulurken sosyal güvenlik hukuku ile korunmak istenen dengenin bozulmamasına da özel önem gösterilmelidir.
    Mirastan yoksunluk sebeplerini düzenleyen Türk Medeni Kanununun 578. maddesi (eski 520. madde) miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlerin mirasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemeyeceklerini hükme bağlamıştır.
    5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun “Dul ve Yetim Aylığının Bağlanmıyacağı” halleri düzenleyen 77. maddesi hükmünde;
    “Aşağıda yazılı hallerde dul ve yetimlere aylık bağlanmaz:
    a) Kendisinden aylık bağlanacak, iştirakçiyi veya emekli, adi malüllük, vazife malüllüğü aylığı alanı;
    Kasten ve haksız yere öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere veya bu kanun gereğince adi malül sayılacak hale getirenlere;” düzenlemesine yer verilmiştir.
    Türk Medeni Kanununun 578. maddesinde sayılan mirastan yoksunluk sebepleri ve bu düzenlemeye koşut bulunan 5434 sayılı Kanunun 77. maddesi, sosyal güvenlik hukuku alanında da evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesinin gözetilmesini zorunlu kılmakta, sigortalının “kasten” öldürülmesi halinde, 1479 sayılı Kanunun 41. maddesinde öncelikle aranan “hak sahipliği” olgusunun gerçekleşmediği sonucuna varılmaktadır. (Hukuk Genel Kurulu"nun 15.06.2005 tarih ve ve 2005/10-364 Esas 2005/390 sayılı ilamı ile 07.11.2007 tarih ve 2007/10-812 Esas ve 2007/828 Karar sayılı ilamları)
    04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca; olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirme ise hakime ait olup, davacı Kurum"un amacının davalıya yersiz olarak bağlanan ölüm aylığının tahsili olduğu, davalıya bağlanan ölüm aylığının ilk peşin değerinin 1479 sayılı Kanun 63. maddesi kapsamında tahsili, yukarıda belirtilen hukuki ve fiili durumlar ışığında mümkün değilse de, davalı eşin hak sahibi sıfatını haiz olmadığı, bu durumda davacı Kurum"un fiilen ödediği ölüm aylıklarının tahsilini isteyebilmesinin mümkün olduğu gözönünde tutulmalıdır.
    Ayrıca, 5510 sayılı Yasanın 96.maddesinin “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
    a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
    b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren (Değişik ibare:13.02.2011 - 6111 S.K./44.mad) yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, (Değişik ibare:13.02.2011 - 6111 S.K./44.mad) yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…” hükmünü içermesi karşısında, anılan madde hükmü de gözetilerek, yersiz ödenen aylık miktarı belirlenerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme neticesi hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
    O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Üye "in muhalefetine karşı, "in oylarıyla ve oyçokluğuyla 11.06.2014 gününde karar verildi.
    Sosyal Güvenlik Kurumu, Bağ-Kur sigortalısı V..Ç.."yı, 03.01.2003 tarihinde öldüren kocası davalı R.. Ç.."dan, kendisine bağlanan ölüm aylıklarının ilk peşin sermaye miktarını, 1479 sayılı Yasanın 63.ncü maddesi uyarınca rucüan talep etmiştir.
    Mahkemenin, rücu davasının kabulüne ilişkin kararını, DAİREMİZ; "davalı haksahibi olamaz, Kurum ödediği aylıkları davalıdan isteyebilir" düşüncesiyle bozmuştur.
    Bozma kararına karşı, aşağıdaki düşüncelerle muhalefet kararını yazmak gereğini duymaktayım.
    Bunları şöyle sıralayabiliriz:
    1-Sosyal Güvenlik mevzuatında, (5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu öncesinde) bu konuda açık bir kural olmadığından bahisle, davalı hak sahibi sayılmamakta; ve bu nedenle, DAİREMİZ; ölüm aylıklarının davalı tarafından Kurum"a ödenmesi gerektiği sonucuna varmaktadır. Böyle bir durumda, Kurum"un işleminin Yasaya açık bir aykırılık oluşturduğu gözönüne alınarak; davaya, genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümlenmesi için, genel mahkemelerde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmelidir.
    2-Dairemiz, rücu davası ile ilgili olay konusunda, yani eşini kasten öldüren kişiye ölüm aylığı bağlanıp bağlanmayacağı konusunda, 1479 sayılı Yasada yasal boşluk bulunduğunu söylemektedir. Bu boşluğun Türk Medeni Kanununun 578.nci maddesi ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 77.nci maddesindeki kurallarla parelellik bulunduğunu bir nevi, kıyas kuralları ile doldurularak, bu sonuca vardığı anlaşılmaktadır. Sosyal Güvenlik Hukukunda kıyas yasağı vardır. Ancak ve ancak istisnai durumlarda bu yola başvurulabilir. Bu da, sosyal güvenliğin mahiyetine uygun düşmekle mümkün olabilir.
    3-Bu dava ile tıpatıp benzerliği bulunan Dairemizin 05.04.2010 günlü ve 2008/18419 E.-2010/4926 sayılı kararını aynen aşağıya alıyorum.
    Davalı Gülistan Köklü hakkında, Bağ-Kur sigortalısı olan kocası İbrahim Köklü’yü 13.09.1997 tarihinde öldürmek suçundan, İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, Türk Ceza Kanununun 46/2-3 maddeleri uyarınca ceza tertibine yer olmadığına dair verilen kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
    Dava; ölen sigortalının eşi olan davalıya bağlanan ilk peşin değerli gelirlerin rücuan ödetilmesi istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağını teşkil eden 1479 Sayılı Kanunun 63.maddesi uyarınca, Kurumca yapılan yardımların ilk peşin değerinin üçüncü kişilerden rücuan istenilmesi mümkündür. Doğru bir sonuca ulaşılabilmesi için öncelikle “üçüncü kişi” kavramının hukuksal niteliğinin açıklığa kavuşturulması gerekir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.1997 gün ve 1997/10-193-451 sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi devlet adına sosyal güvenlik yasalarını uygulamakla yükümlü Bağ-Kur birinci kişi, sigortalı ve hak sahipleri ikinci kişi, bunların dışında kalan ve suç sayılır hareketi ile kanunda sayılan yardımların yapılmasına sebebiyet veren kişiler, üçüncü kişi konumundadır. Zira sigortalılar, sosyal risklere karşı Kurumdan yardım görmek için prim ödemektedirler. Öte yandan, primler hem sigortalı hem de hak sahipleri adına ödenmekte olup, rücuan tazminata ilişkin uyuşmazlıkların Medeni Kanun ve özellikle miras hukuku kurallarıyla çözülmesi mümkün değildir. Dolayısıyla mirastan yoksunluk koşullarını içeren ve sigortalının öldürüldüğü 13.09.1997 tarihinde yürürlükte bulunan 743 sayılı Türk Medeni Kanununun 520 ve 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Yeni Türk Medeni Kanununun 578.maddesinin somut olayda uygulama yeri yoktur. Zira 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda “mirasçı” değil hak sahibi kavramı söz konusu edildiğinden, Bağ-Kur sigortalısı olan kocasını öldüren davalı kadının üçüncü kişi sayılması düşünülemez. Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Şeklindeki kararla; bu kararın, birbirine tamamen zıt olduğu söylenebilir. Hangi İÇTİHATIMIZIN Sosyal Hukuk Devletine uygun düştüğünü değerli hukukçulara bırakıyorum.
    4-Davalı, haksahibidir. Haksahibi olmadığını belirten 1479 sayılı Yasada hiçbir kural yoktur. Ayrıca, 1479 sayılı Yasanın 63.ncü maddesindeki 3.ncü kişi olmadığından, kendisine rücu edilemez. Davanın reddi gerekirken, yukarıda yazılı düşüncelerle, mahkeme kararına ve Dairemizin BOZMA kararına karşı olduğumu belirtir, saygılar sunarım.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi