Esas No: 2011/5.MD-14
Karar No: 2011/121
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/5.MD-14 Esas 2011/121 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname 2009/52780
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi : YARGITAY 5. Ceza Dairesi
Günü : 24.09.2010
Sayısı : 4-3
Hizmet nedeniyle zincirleme şekilde güveni kötüye kullanma suçundan sanık H. H. B..’ın, 5237 sayılı TCY’nın 155/2, 43, 62/1, 52/2 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis ve 100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve aynı Yasanın 51/1. maddesi uyarınca hapis cezasının ertelenmesine ilişkin, Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 24.09.2010 gün ve 4-3 sayılı hüküm, sanığın beraatına karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli 30.12.2010 gün ve 52780 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan mahkumiyetine karar verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, Konya Bölge İdare Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan sanığın, Adliye çalışanlarının maaş ve diğer ödemelerinin bankaya yatırılması karşılığında yapılan protokol üzerine, kurum adına açılan ve kendisine tasarruf yetkisi tanınan hesaba yatırılan promosyon gelirlerini bankadan çekerek, bir kısmını üzerinde bulundurma, bir kısmını usulsüz harcama, bazı harcamalarını da belgelendirememe şeklindeki eylemlerinin; öncelikle suç teşkil edip etmeyeceği, suç teşkil edeceğinin kabulü halinde ise, hangi suçu oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanık H. H.B.’ın suç tarihinde Konya Bölge İdare Mahkemesi Başkanı olarak görev yaptığı, halen de İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Üyesi olduğu,
İş Bankası Konya Şubesi ile Konya Bölge İdare Mahkemesi arasında imzalanan 10.09.2002 tarihli protokolün, süresinin dolması nedeniyle 17.11.2004 tarihinde, sanığın istemi üzerine 10.09.2004 ila 10.09.2006 tarihleri arasında geçerli olmak üzere yenilendiği,
Bu protokole göre;
İş Bankası Konya Şubesi tarafından, adı geçen mahkeme adına açılan hesaba 6.000 TL yatırıldığı ve bu paranın 22.11.2004 tarihinde sanık tarafından çekildiği, söz konusu paranın nasıl kullanılacağına ilişkin protokolde herhangi bir düzenleme bulunmadığı,
Akbank Konya Mevlana Şubesi Yetkilileri ile Konya Bölge İdare Mahkemesi Başkanı H. H. B..tarafından imzalanan 28.09.2006 tarihli protokole göre; Akbank Konya Mevlana Şubesi tarafından adı geçen mahkeme adına açılan ve sanığa da tasarruf yetkisi tanınan hesaba 9.000 TL yatırıldığı, 30.10.2006 tarihinde sanık tarafından bankadan çekildiği, bu paranın nasıl kullanılacağına ilişkin protokole herhangi bir hüküm yazılmadığı,
Adalet Müfettişliği tarafından yapılan olağan teftiş sonucu düzenlenen rapora dayalı olarak, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 08.09.2008 gün ve 9646 sayılı yazıları ile soruşturma başlatan Karaman Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 17.10.2008 gün ve 2103 sayılı iddianamesi üzerine, Karaman Ağır Ceza Mahkemesi’nce 22.12.2008 gün ve 181–280 sayı ile;
“5237 sayılı TCK’nın 257/1 ve 53/1–2. maddelerince yargılanmasının temini için son soruşturmanın yetkili ve görevli Yargıtay ilgili Ceza Dairesi’nde açılmasına” karar verildiği,
Dosyanın gönderildiği Yargıtay 4. Ceza Dairesince 14.04.2009 gün ve 19–6 sayı ile;
Sanığın eyleminin zimmet suçunu oluşturabileceği gerekçesi ile görevsizlik kararı ve¬rilerek, dosyanın gönderildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesince de, 12.05.2010 gün ve 4–3 sayı ile;
Sanığın, 5237 sayılı TCY’nın 155/2, 43 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis ve 5 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, gün karşılığı verilen adli para cezasının, aynı Yasanın 52/2. maddesi uyarınca bir günü 20 Liradan hesaplanmak suretiyle 100 Lira adli para cezasına çevrilmesine, anılan Yasanın 53/1–2–3. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve 5271 sayılı CYY’nın 231/6. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,
Sanık müdafiinin anılan hükme yönelik itirazının, Yargıtay 5. Ceza Dairesince; 5271 sayılı CYY’nın 268/2. maddesi uyarınca reddedildiği ve dosyanın, Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderildiği,
Yargıtay 6. Ceza Dairesince, 08.07.2010 gün ve 2 sayılı karar ile itirazın reddedildiği ve hükmün bu şekilde kesinleştiği,
Sanık müdafiinin, 25.07.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Yasa uyarınca yeniden değerlendirme yapılması istemi üzerine dosyayı ele alan Yargıtay 5. Ceza Dairesince, 24.09.2010 gün ve 4–3 sayılı ek karar ile; sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı geri alınarak sanığın, 5237 sayılı TCY’nın 155/2, 43, 62/1, ve 52/2. maddeleri uyarınca sonuç olarak 1 yıl 15 gün hapis ve 100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve aynı Yasanın 51/1. maddesi uyarınca hapis cezasının ertelenmesine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Tanık F.S.., 02.10.2009 günlü duruşmada alınan beyanında, önceki beyanlarını tekrarla; “Ben 2003 yılı Temmuz ayından 2008 yılı Ekim ayına kadar Konya Bölge İdare Mahkemesinde hâkim olarak görev yaptım. Dolayısıyla Hacı Hasan Beşpınar’la birlikte çalıştık. Maaşların bir bankaya yatırılması karşılığında promosyon olarak bir meblağın tahsis edildiğinden ilk etapta haberim olmadı. Hacı H.B..’ın İstanbul Bölge İdare Mahkemesi üyeliğine atanmasını takiben O.Y.. isimli yeni başkan göreve başladığında bize, maaş promosyonu olarak Akbank Şubesi’nden 9.000 TL para alındığını, bu paranın tamamının giden başkan tarafından harcandığını, elimizde hiç para bulunmadığını, zorunlu ihtiyaçları bile karşılayamayacak durumda olduğunu söyledi. Danıştay 11. Daire Başkanı İ..’in bir yakını vefat etmişti. Ben o tarihte izindeydim. Döndüğümde cenazeye gelen şahıslara şarap armağan edildiğini mahkemedeki diğer arkadaşlarımdan duymuştum. 2006 yılı Temmuz ayında kura ile mahkememize tayin edilen hâkimlere topluca bir hoş geldin yemeği verildi. Bunu net olarak hatırlıyorum. Bu yemeğin parasını yemeğe katılan hâkimlerin kendileri ve ben verdik. Ancak 31.10.2006 tarihinde Aksaray İdare Mahkemesine yeni atanan hâkimler ile 12.12.2006 tarihinde Adli Yargıya denetime gelen Adalet Müfettişlerine verilen yemeklere katılmama rağmen ücretin tarafımdan ödenip ödenmediğini hatırlamıyorum. Çünkü aradan çok uzun bir süre geçti. Ancak bir yemeğe bir hâkim arkadaş dört kişi olarak katılmıştı ve ücreti fazla bulduğunu aramızda konuşmuştuk. Bölge İdare Mahkemesine gelen ziyaretçiler ile ilgili pek fazla bilgim yoktur. Zaten birçok etkinliğe şahsen katılmadım. Daha doğrusu bu üç etkinliğin haricinde toplu yemek yeme olayı olmadı. Alman Heyeti Konya Bölge İdare Mahkemesini ziyarete geldiğinde Başkan H.H.B..Antalya’daydı. Yani Konya dışındaydı. Bölge İdare Mahkemesine Yargıtay ve Danıştay Başkanı ziyarete geldiler. Ancak bunların ağırlanması etkinliklerine katılmadım. Ayrıca Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile Kurul Üyelerinin ziyarete gelip gelmediklerini hatırlamıyorum. Bölge İdare Mahkemesinde görevli hâkimlere promosyondan hiç para dağıtılmadı. Ben üye hâkim olduğum için harcamalarla ilgili ihtiyaca bağlı doğrudan herhangi bir talebim olmamıştır. Bu konuda mahkeme başkanları gerekli girişimleri yaparlar”,
Tanık F. K.. 04.11.2009 günlü talimat duruşmasında alınan beyanında önceki ifadelerini tekrarla; “Olay tarihinde Bölge İdare Mahkemesi Başkanı H. H.B..’ın makam şoförlüğünü yapıyordum. Bu nedenle yapmış olduğu harcamaların bir bölümünü iyi biliyorum. Bu harcamalar genelde Danıştay ve diğer Yüksek Yargı makamlarından gelen misafirlerin ağırlanması, müsteşarın ziyareti, hâkim atamalarında yemek organizasyonlarının yapılması gibi harcamalardı. Ancak bu harcamalardan hangilerinin şahsen, hangilerinin ödenekten karşılandığını bilmiyorum. Bazı harcamalarda fatura alıp mutemede veriyordum. Daha sonra, mesela hâkim atamalarıyla ilgili düzenlenen yemeklerin paralarının yemeğe katılanlardan toplandığını biliyorum”,
Tanık E. T.K., 22.01.2010 günlü talimat duruşmasında alınan beyanında önceki ifadesini tekrarla; “Konya Bölge İdare Mahkemesi Başkanı’nın makam sekreteri idim. Akbank ile yapılan protokol miktarını Başkan Bey’in tayini çıktıktan sonra duydum. 9.000 TL için bankada hesap açtırılmadı. İdari işlere bakan A... ile bana yetkili olduğumuz için Başkan Bey 4.000 TL vererek, 50’şer lira olmak üzere kâtiplerin hesaplarına yatırılmasını A..’a söylemiş. Biz de bunun üzerine tüm kâtiplerin maaş hesabına 50’şer lira olmak üzere toplam 2.000 TL dağıttık. Kalan 2.000 TL’yi temsil harcamaları olan çiçek, şeker, kolonya gibi kalemlere harcamak üzere ayırdık ve bu para kullanıldı. Bununla ilgili dökümler mevcuttur. Kalan paranın ne olduğuna dair bir bilgim yoktur. Ben bu 9.000 TL’den sadece 4.000 TL’sinin bu şekilde sarf edildiğini biliyorum. Kalan kısmını bilmiyorum. Daha sonra müfettiş incelemesinde ‘şarap alındığı, bu konuda bilgi sahibi olup olmadığım’ sorulunca ben de; bilgimi anlattım. Başkan Bey gelen misafirlerin yüzde doksanına şarap hediye ederdi. Bunu şoför bey sekreter odasında paketlerdi, ben de görürdüm. Başkan Bey de bu paketten şarapları misafirlere takdim ederdi. Kendisi de ziyaretlere gittiğinde bu şekilde hediye götürürdü. ....Çiçekçilik devamlı alışveriş yaptığımız bir yerdi. Biz fatura karşılığı buradan çiçek alırdık. Hatırladığım kadarı ile şoför beyin kayınpederi vefat edince Başkan Bey mahkeme adına 150–200 TL’lik bir çelenk yaptırmıştı. Bunu müfettişin sorması üzerine açıklamıştım. Müfettiş Bey’in sorması üzerine, Başkan Bey’in yemek için dışarı çıkmadığını anlattım. Genellikle yemeğini odasına getirirdi. Nadiren arkadaşları geldiğinde odasına yemek söylerdi. Nöbetçi bekleyen hizmetli veya şoförüne de kendilerine yemek söylemelerini söylerdi” şeklinde anlatımda bulunmuşlardır.
Sanık, 02.10.2009 günlü duruşmada alınan savunmasında; “Ben üç yıllık görev sürem içerisinde iki ayrı bankadan personel maaşının bu bankalara yatırılması karşılığı birisinden 9.000 TL, birisinden de 6.000 TL olmak üzere toplam 15.000 TL promosyon adı altında mahkememe para aldım. Bu promosyon şeklinde alınan paraların ne şekilde harcanacağına dair yasal bir düzenleme, bu dönem için mevcut değildi. Daha sonra konuyla ilgili olarak Başbakanlığın iki genelgesi söz konusu oldu. Bu genelgelerin tetkikinden, yapmış olduğum harcamaların bu genelgelere uygun olduğu görülmektedir. Konya turistik ve tarihi özelliği olan bir kenttir. O nedenle bizi de yakinen ilgilendiren birçok kişinin ziyareti sözkonusudur. Ayrıca bu üç yıllık dönem içerisinde promosyon haricinde Bakanlıktan herhangi bir şekilde Konya’nın bu özelliğine rağmen şahsıma temsil ödeneği gönderilmemiştir. Ancak bu arada UYAP uygulaması ile ilgili olarak Bakanlıktan mahkememize gönderilen yazıda; çalışmalarla ilgili olarak bütün görevlilerin herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın maddi yönden desteklenmesi gerektiği, yanlış anlaşılmasın her türlü ihtiyaçlarının giderilmesi yönünde harcama yapılması yönündedir. Ben bu yazıyı henüz temin edemedim. Temin edip Yüksek Daireye ibraz etmek istiyorum. Ancak benim şahsi gayretlerimle bunu temin etmem mümkün değildir. Resmi olarak Bakanlıktan sorulduğunda bu durum tespit edilebilir. Dışarıdan adli konularda karşılıklı yardımlaşma çerçevesinde gelen Alman Heyetin Konya’da kaldıkları sürede en üst düzeyde ağırlanıp uğurlanması Bakanlıkça yazılı ve sözlü olarak mahkememize bildirildi. Ben çok ciddi bir suçlama ile karşı karşıya kaldığım için zorunlu olarak yapmış olduğum harcamalarla ilgili olarak bazı kişilerin mevki ve makamını da belirtmek üzere açıklamalarda bulunuyorum. Müsteşar ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyeleri Konya’ya geldiler. Onları ......Otelinde 2–3 gün süreyle misafir ettik, ağırladık. Bunun 500 küsur milyon lirasını ben bu promosyondan karşıladım. Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi Üyeleri Konya’ya ziyarete geldiler. Bunlara da hediye kabilinden her birine ikişer adet olmak üzere kaliteli şarap ve armağanlar alarak kendilerine takdim ettim. Yargıtay Başkanı O..A..iki kez Konya’ya geldiler. Bir seferinde kendilerini benim şahsen misafir etmemi istediler. İkinci gelişinde Yargıtay Başkanlığına seçilmeleri nedeniyle promosyon parası ile kendilerini çiçekle karşıladım. Ayrıca ufak tefek masraflarım oldu. En az bir kez, belki birden fazla Danıştay Başkanı E..Ç..’yı ağırlama babında promosyon harcamalarım olmuştur. Ben daha önce Danıştay’da görev yaptığım için Danıştay’dan gelen çok sayıda mensubu bu şekilde ağırladım. Konyalı olmaları nedeniyle Danıştay Üyesi S. K.. ve M..İ.D..’i birçok kez ağırladım. Ayrıca M.İ. D.’in annesi vefat ettiği için Konya’ya Danıştay’dan gelen bir otobüs dolusu Danıştay Üyesini promosyon parasıyla ağırladım. Bunun gibi hatırlayamadığım birçok kişiyi Konya’da ağırladım. Ben Kalecikliyim. Kalecikli olmam nedeniyle beni her ziyarete gelen, sanki benim şarap fabrikam varmış gibi Kalecik karası şarabı sordular ve istediler. Bunları da temsil görevi olarak temin edip talep sahiplerine verdim. Bana makamıma ziyarete gelenler çiçek ve çikolata ile gelirler. Doğal olarak ben de bunların altında kalmamak için temsil görevim gereği olarak şarap armağan etmek suretiyle bir zorunluluğu yerine getirmiş oldum. Benim bu promosyon paralarını kurum işlerinde ve personelin refahı için harcamadığım şeklindeki suçlamaları kabul etmiyorum. Mahkeme Başkanının, makam odasının kapısının içeri ve dışarı açılması doğrultusundaki talebi, ayrıca diğer bir hâkimin internet bağlantı talebi anında promosyondan karşılanmış, ayrıca mesleki kaynaşmayı ve dayanışmayı temin için zaman zaman toplu halde yemek yenmiş, bunların faturaları alınarak dosyaya ibraz edilmiştir. Ayrıca promosyondan kişi başına 50 TL personele para dağıtılmıştır. Harcama yaptığım ve belgesini aldığımdan emin olduğum bazı harcamaların belgelerinin dosyada olmadığını gördüm. Örneğin Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyelerini ......Oteli’nde ağırlamama yönelik faturayı aldığım halde dosyada göremedim. Aynı şekilde Alman Hâkimlerin ağırlanması ile ilgili faturaları da göremedim. Konya’da Sille Konak denilen restorandaki 100–150 TL’lik toplu yemek faturasını da dosyada göremedim. 2007 yılında Adliye binasının taşınması için düzenlenen törende 1.000 TL’lik yapmış olduğum ödemenin de faturasını göremedim. Ben hiçbir şekilde promosyon parasını belgesiz olarak harcamış değilim. Ayrıca şahsi işlerimde hiçbir şekilde böyle bir harcama yapmadım. Kaldı ki bazı harcamaları resmi olması gerekirken cebimden yaptım. Promosyon paralarının ne şekilde harcanacağına dair ne Bakanlığın, ne de başka bir kurumun bir genelgesi mevcut değildir. Ben bunun üzerine konuyu çevremden araştırdım. Onlar da bu konuda net bir cevap veremediler. Tahmini olarak beyanda bulundular. İddia konusu suçlamalardan şarapların iki faturayla 250 adet alınması, ayrıca bankayla promosyon yönünde henüz bir anlaşma yapılmadan ileriye dönük harcama yaptığım ileri sürülmektedir. Şarapların iki ayrı faturayla alınması herhangi bir suiistimalin olduğunu göstermez. Şarapları peyderpey aldım. Ancak faturasını iki adet toplu halde aldım. Promosyon anlaşması yapılmadan ileriye dönük harcama yaptığım hususu ise, bu anlaşma zaten süreklilik arzeden mahiyette olduğundan, harcamaların yapılmasında bir sakınca görmedim. Bazı mesleki toplantılara bağlı olarak lokantada yapılan harcamalar promosyondan karşılanmıştır. Bazı tanıkların şahsen hesap ödedikleri, buna rağmen mükerrer olarak fatura temini ile promosyondan ödeme yapılmış gibi gösterildiği şeklindeki beyanları tamamı ile yanılgıya dayanmaktadır. Çünkü biz birçok kez toplu halde yemek yedik. Bazı yemeklerde yemeğe katılan genç hâkim arkadaşlar, ender de olsa şahsen hesap ödeme durumuna gelmediler. Ben de mecburen buradaki hesapları promosyondan değil cebimden karşıladım. Bazı yemeklere katılan bazı hâkim arkadaşlar promosyondan yapılan ödemeye rağmen şahsi hesaplarını ödemekte ısrarlı oldular. Bunlardan bir tanesi Vergi Mahkemesi Başkanı Haşim Şahin’dir. Ben de bunun üzerine zorunlu olarak bu tür ferdi ödemeler yapılması halinde bunları bize hizmet eden garsonlara orada ödedim. Yemeklerde öncelikle yemeğe katılacakların sayısına göre promosyon harcaması yaptım. Bu yemeklere davetlilerin haricinde ancak onların yakını olan misafirler de katıldı. Bu kez ödenecek ücret katlandı. Bunun büyük çoğunluğunu cebimden karşılamak zorunda kaldım. Ben yeminle söylüyorum ki, 15.000 TL’lik promosyon harcaması kadar çevrem çok geniş olduğu için cebimden harcamışımdır. Adalet Müfettişi beyan tespit ederken bazı beyanları gerçeğe uygun olarak tutanağa geçmemiştir. Bu soruşturma belirli bir amaca yöneliktir. Tamamıyla art niyetlidir. Suçlamaları kabul etmiyorum. Böyle bir suçlama ile muhatap olduğum için de son derece üzgünüm. UYAP’a geçmemiz nedeniyle personelimiz gecenin geç saatlerine kadar Adliyede çalıştılar. Onları hem onore etmek, hem de çalışmaya teşvik etmek için birçok kez onlara yemek düzenledik. Bunların da belgesi vardır. Ben Adalet Müfettişine tüm promosyon harcamalarının belgeli olduğunu, istenmesi halinde bunların kaynağından temin edileceğini söylememe rağmen bazı harcamaların belgesinin temin edilemediğini gördüm. Adliye yeni binaya taşınmıştır. Personelin görev yerleri değişmiştir. Belki bunlara bağlı olarak bazı harcamaların belgeleri bulunamamış olabilir. Tüm belgelerin arkasında önceden gerekli açıklamalar mevcuttur. Personel sıkıntım vardı. Ayrıca çok fazla harcama yapılıyordu. Sık sık bankaya personel gönderip harcanan miktarda para çekilmesi sıkıntı yaratıyordu. Bu nedenle ben bu parayı toplu halde çektim. Bunun 4.000 TL’lik kısmını İdari İşler Müdürüne vererek bayram dolayısıyla personele dağıtılması talimatını verdim. Kalan 5.000 TL’yi kendi kasamda muhafaza ettim. Bu arada önceden yapılan harcamaların parasını ödedim. Akbank ile 9.000 TL promosyon parası verilmesi yönünde anlaştık. 9.000 TL’nin 4.000 TL’sinin İdari İşler Müdürü tarafından değerlendirilmesi için 28.09.2006 tarihinde bir tutanak düzenledik. Ancak 30.10.2006 tarihinde yani bir ayı aşkın bir süre sonra 9.000 TL’nin tarafımdan çekildiğine dair banka dekontu düzenlendi. 4.000 TL’yi mahsuben o tarihte almış olabilirim. Çünkü banka ile anlaşmamız 9.000 TL yönünde idi. Üç yıllık süre içerisinde promosyon haricinde yapılan temsil harcamalarına yönelik Adalet Bakanlığından herhangi bir ödenek talebinde bulunulmamıştır” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Sanığın savunması doğrultusunda Adalet Bakanlığına yazılan yazıya, sanığa personelin maddi yönden desteklenmesine ilişkin bir talimat gönderilmediği şeklinde cevap verilmiştir.
Güveni kötüye kullanma suçu, 5237 sayılı TCY’nın 155. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme uyarınca; “Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkâr eden kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır. Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur”.
Görüldüğü üzere, güveni kötüye kullanma suçunun ön şartı, suça konu olan malın; faile, geri verilmek veya belirli bir şekilde kullanılmak üzere tevdi veya teslim edilmiş olmasıdır. Bu suçun konusunu ancak taşınabilir nitelikteki mallar oluşturmaktadır.
Bu suçun oluşabilmesi için suça konu malın zilyetliğinin, mağdurun açık rızası ile ve tevdi veya teslim yoluyla intikal etmiş olması ve tevdi yahut teslimin, muhafaza ya da belirli bir şekilde kullanma amacıyla yapılmış olması gerekir. Mağdurun bu yönde açık bir rızasının bulunmaması halinde hırsızlık, hileli hareketlerle teslimin sağlanması durumunda ise dolandırıcılık suçu söz konusu olabilecektir. Tevdiin bizzat mağdur tarafından yapılmış olmasına gerek yoktur. Mağdurun rızasıyla, ancak onun yetkilendirdiği başka birisi tarafından gerçekleştirilmesi de olanaklıdır.
Mağdur ile fail arasında söz konusu malın mülkiyetinin devrine ilişkin bir sözleşmenin bulunması durumunda güveni kötüye kullanma suçundan bahsedilmesi olanaksızdır.
Bu suçun, meslek, sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde, suçun nitelikli hali gündeme gelecektir.
657 sayılı Yasasının 164. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri ile kamu ve özel kesimde iş kanunlarına göre istihdam edilen işçilere çeşitli adlar altında yapılan nakdi ve ayni nitelikteki tüm ödemelerin hesaplanma kolaylığını ve basitliğini sağlamak amacıyla, bordro düzenlemesine, tahakkuk ve ödeme işlem ve sürelerine ilişkin esas ve usulleri tespit etmeye, aydan daha kısa ya da daha uzun sürelerde yapılan ödemelerin aylık dönemler itibariyle tahakkuk ettirilmesi ve ödenmesine karar vermeye Maliye Bakanlığı yetkilidir” düzenlemesine,
Anılan Yasa maddesinin dördüncü fıkrasında da; “Üçüncü fıkra kapsamına giren personelin her türlü özlük haklarının ve tahakkuk işlemlerinin belli merkezlerden yapılabilmesi ve ödemelerin bankacılık sistemi aracılığı ile gerçekleştirilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmaya ve gerekli tedbirleri almaya Maliye Bakanlığı yetkilidir” hükmüne yer verilmiştir.
Kamu çalışanlarının aylık ve diğer ücret ödemeleriyle ilgili olarak 20.02.2004 gün ve 25379 sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de, Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğünce yayımlanan 6 sıra nolu Genel Tebliğin “Tahakkuk Dairelerince Yapılacak İşlemler” başlıklı bölümünün 2. maddesinde, “İlgili tahakkuk dairesi, banka şubesinin kurum ya da kuruluşa yakınlığı, lokal genişliği, personel, makine ve ekipman imkanları, işlem hacmi, otomasyon uygulamasına geçip geçmediği, otomatik para çekme makineleri vasıtasıyla para çekme imkanı sağlaması gibi hususları dikkate alarak aylıkların hangi banka ve şubeden ödeneceğini belirleyecektir...” şeklinde düzenleme yer almış, aynı Tebliğin 3. maddesinde de, “yukarıda açıklandığı şekilde belirlenecek banka şubesi ile aylıkların zamanında ödenmesini sağlayan ve bunun için gerekli şartlar ve alınacak tedbirler ile bu tebliğde belirtilen esasları içerecek şekilde bir protokol yapılacaktır...” düzenlemesine yer verilmiştir.
Kamu kurumlarının, çalışanların maaş ve diğer ödeneklerinin yatırılacağı bankalarla yapılan protokoller karşılığında sunacakları hizmet kalitesinin yanında, ilgili kurumlara promosyon adı altında, ayni veya nakdi ek mali olanaklar sunmuştur. Sunulan bu ek mali olanakların ne şekilde kullanılacağına ilişkin olarak 2007/21 sayılı Genelge yayımlanıncaya kadar mevzuatımızda herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığından, bu ek mali olanakları, kamu hizmetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi ve kamu yararı amacıyla kullanma veya personele dağıtma, bir başka anlatımla promosyonların kullanma şeklini belirleme konusu kurumun takdirine bırakılmış olmakla birlikte, uygulamada ya kurum hizmetlerine sarf edilmiş veya çalışanlara paylaştırılmıştır.
20.07.2007 gün ve 26588 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2007/21 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile, bankalar tarafından sunulan ek mali olanakların ne şekilde kullanılacağına ilişkin olarak kamu kurum ve kuruluşları arasında uygulama birliğinin sağlanması amacıyla gerekli düzenlemeler yapılmış, anılan Genelgenin 2. maddesinde, “aylık ve ücretlerin hangi banka aracılığı ile ödeneceğinin, oluşturulacak üç kişilik bir komisyon tarafından istekli bankalardan teklif alınmak suretiyle tespit edileceği” düzenlemesine yer verilmiş, 4. maddesinde; “Banka tarafından verilecek promosyon miktarının tamamının personele dağıtılması genel ilke olarak benimsenmekle birlikte, toplam miktarın üçte birini geçmemek üzere komisyonca belirlenecek tutarın, birim personelinin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmak üzere ayrılabileceğinin” öngörülmüş, 6. maddesinde de; “Bu genelgenin yayımı tarihinden önce kamu görevlilerinin aylık ve ücretlerinin ödenmesine yönelik olarak kamu kurum ve kuruluşlarının bankalarla yapmış oldukları ve halen yürürlükte bulunan protokoller sürelerinin bitimine kadar geçerli olacaktır” hükmüne yer verilmiştir.
Dosya içerisinde bulunan Adalet Bakanlığı İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı’nın 28.07.2009 gün ve 1275/5526 sayılı yazısından; “Adalet Daireleri ve Mahkemelerin çalışanlarına bankalar aracılığıyla ödenen maaş ve sair istihkakların ödenmesine karşılık ödenen nakdi bağış ve promosyonlarla ilgili olarak 2004 ile 2006 yılları arasında yapılan herhangi bir maaş sözleşmesi veya bu konuya ilişkin Bakanlıkça hazırlanmış bir genelge bulunmadığı” anlaşılmıştır.
12.05.2007 gün ve 26520 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2007/12069 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile, 16.10.2006 tarih ve 2006/11188 sayılı Kararname eki “Mevduat ve Kredi Faiz Oranları ve Katılma Hesapları Kar ve Zarar Katılma Oranları ile Özel Cari Hesaplar Dâhil Bu İşlemlerde Sağlanacak Diğer Menfaatler Hakkında Karar”ın 4. maddesinin 1. fıkrasında değişiklik yapılmıştır. Anılan madde; “Mevduata faiz dışında, katılma hesaplarına ise kar payı dışında menfaat temin edilemez. Mevduat ve katılım fonu sahipleri lehine verilecek özel sigorta teminatı ve operasyonel işlemlerin tamamlanması için gereken tutarın ödemeden önce belirli bir hesaba yatırılması haricinde belirli bir mevduat veya katılım fonu bakiyesinin bankada tutulması zorunluluğunun bulunmaması kaydıyla maaş ödeme ve/veya belirli hizmetlerin sunulması kapsamında yapılan protokoller uyarınca anlaşma yapılan kurumlara ve/veya kurum çalışanlarına sağlanacak ayni veya nakdi menfaatler bu düzenlemenin dışındadır” şeklinde değiştirilerek, bankalar ile kurumlar arasında yapılan protokollerin dayanağı oluşturulmuştur. Dolayısıyla bu tarihten önce alınan promosyonların mevzuatta dayanağı olmadığından görevi nedeniyle zilyetliğin kendisine devredildiğinden söz etmek olası değildir.
Bu durum karşısında sanığın eyleminin zimmet veya görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarını taşımadığı açıktır.
Bankalardan promosyon adı altında alınan nakdi veya ayni yardımın dağıtımına ilişkin olarak Başbakanlığın 2007/21 sayılı Genelgesi yayınlanıncaya kadar mevzuatımızda herhangi bir düzenleme bulunmadığından, uygulamada promosyonlar, ya kamu hizmetlerinin etkin ve verimli yürütülmesi amacıyla sarf edilmiş veya çalışanlara paylaştırılmış, dolayısıyla kamu yararı amacıyla sarfetme ya da personele dağıtma konusu o kurumun takdirine bırakılmıştır. Ancak bu takdir yetkisi sınırsız değildir. Promosyonların hukuka aykırı kullanımı veya sarfı sorumluluğu gerektirmektedir.
Somut olayda sanığın, Bölge İdare Mahkemesi Başkanı olduğu ve bu sıfatı ile Adliye çalışanlarının maaş ve diğer ödeneklerinin yatırılması karşılığında bankalarla promosyon sözleşmesi yaptığında bir duraksama bulunmamaktadır.
Duraksama; sanığın bankalardan aldığı promosyon adı altındaki bu ek mali ödemeleri kullanma şeklinin güveni kötüye kullanma suçunu oluşturup oluşturmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Konya Bölge İdare Mahkemesi Başkanı olan sanığın, bu sıfatıyla, kurum çalışanlarının maaş ve diğer ödemelerinin yatırılması karşılığında yargı kamu hizmetinin etkin ve verimli biçimde yürütülmesi veya Adliye personeline dağıtılmak üzere kendisine verilen ek mali olanaklarla, kendisini ziyarete gelenlere veya kendisinin ziyarete gittiği kişilere temsil görevi ile uyuşmayacak şekilde hediyeler alarak vermesinin, kamu hizmeti veya kamu yararına sarf etme olarak kabulü olanaklı olmayıp, sanığın takdir yetkisini gayesi dışında kullanıp, kurumuna karşı zincirleme şekilde hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği sübut bulmuştur.
Bu itibarla, Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle, Özel Daire kararının onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 24.09.2010 gün ve 4–3 sayılı mahkûmiyet hükmünün, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak ONANMASINA,
2- Dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.06.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.