Esas No: 2019/2053
Karar No: 2021/4391
Karar Tarihi: 02.11.2021
Danıştay 7. Daire 2019/2053 Esas 2021/4391 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2019/2053
Karar No : 2021/4391
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. ….
KARŞI TARAF (DAVALI) : …. Vergi Dairesi Başkanlığı
VEKİLİ : Av. ….
İSTEMİN KONUSU : … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … Petrol ve Madeni Yağ Ürünleri Üretim Depolama Nakliye Ticaret ve Sanayi Limited Şirketine ait 2008 ve 2009 yıllarına ilişkin muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Davacının kanuni temsilcisi olduğu asıl borçlu …. Petrol ve Madeni Yağ Ürünleri Üretim Depolama Nakliye Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi adına düzenlenen 2 no.lu ihbarnamenin tebliği üzerine ödenmeyen amme alacağının anılan şirketten tahsil olanağının kalmadığının yapılan malvarlığı araştırmaları ile ortaya konulduğu, davacının şirkette kanuni temsilci olarak görev yaptığı … tarihleri arasında doğduğu görülen vergi borçlarının ödenmemesinden sorumlu tutulmasında 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Dava konusu ödeme emri içeriği kamu alacağının öncelikle tüzel kişiliği devam eden asıl borçlu şirketten tahsil ve takip edilmesi gerektiği, usulüne uygun olarak 12/02/2009 tarihinde pay devri yaparak şirketten ayrıldıklarından vergi borcunun ödenmesinden sorumlu tutulamayacakları, borcun zamanaşımına uğradığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Yedinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin reddine,
2. …. Vergi Mahkemesinin …. tarih ve E:…., K:… sayılı kararının ONANMASINA,
3. … Türk lirası maktu harç tutarının temyiz eden davacıdan alınmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02/11/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Temyiz başvurusu, davacı adına, … Petrol ve Madeni Yağ Ürünleri Üretim Depolama Nakliye Ticaret ve Sanayi Limited Şirketine ait 2008 ve 2009 yıllarına ilişkin muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen ödeme emrinin istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararının bozulmasına ilişkindir.
Danıştay Dördüncü Dairesince, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un mükerrer 35. maddesine, 04/06/2008 tarihli ve 5766 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle eklenen beşinci ve altıncı fıkraların Anayasa'nın 2. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuş; …. Mahkemesinin, …. tarih ve E:…., K:…. sayılı kararıyla söz konusu düzenlemelerin Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olduğu belirtilerek iptallerine karar verilmiştir. Mahkeme, altıncı fıkranın Anayasa'ya aykırılığı yönündeki itirazın incelenmesinde, 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi ile 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesindeki farklılığa dikkat çekmiş, her iki Kanunun aynı maddi olaya uygulanabilmesinin, bu düzenlemelerden hangisinin uygulanacağı hususunda hukuki belirsizliğe neden olduğu gerekçesiyle düzenlemeyi iptal etmiştir.
6183 sayılı Kanun'a, 4108 sayılı Kanun'la mükerrer 35. maddenin eklenmesiyle, Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi ve buna bağlı alacakların ödenmesinden 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca sorumlu olan kanuni temsilcilerin, diğer amme alacaklarının ödenmesinden de eklenen hükümdeki esaslara göre sorumlu olmaları amaçlanarak, bu hususta mevcut olan boşluk giderilmiştir. 4108 sayılı Kanun'la Vergi Usul Kanununda da bir kısım maddelerde değişiklik getirilmesine karşın, 213 sayılı Kanun'un 10. maddesinde herhangi bir değişikliğe gidilmemiş, madde metni tümüyle korunmuştur.
Esasen; 6183 sayılı Kanun'a eklenen mükerrer 35. maddeyle mevcut boşluk giderilmekle birlikte, söz konusu madde ile 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi arasında kanuni temsilciden aranılacak alacağın niteliği ve kanuni temsilcinin sorumluluğunun kapsam ve şartları noktasında farklılıklar bulunduğu tartışmasızdır. Kanuni temsilcilerin adına 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca yürütülecek takibatta "kanuni temsilcinin yasal vergisel ödevin yerine getirilmemesinde kusurunun bulunması" ve "alacağın asıl borçludan kısmen veya tamamen alınamamış olması" şartlarının birlikte gerçekleşmesi koşulunun bulunmasına karşın, 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesi kapsamında yürütülecek takibatta "alacağın tamamen veya kısmen tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması'' yeterli görülmüş, temsilcinin kusuru aranmamıştır.
Öte yandan, madde metinleri ifade bakımından birbirine benzerlik gösterse de; amme alacağının asıl borçlunun mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması, 6183 sayılı Kanun'da öngörülen takip yollarının tümünün tüketilmesini ve bu bağlamda asıl borçlunun elindeki mevcut mal varlığının tasfiye edilerek idareye aktarılmasını gerektirmemekte ve asıl borçluya ait mal varlığının değerinin tespitinden sonra tahsil edilemeyeceği anlaşılan kısım için (kamu borçlusuna ait malın satışı beklenilmeksizin) kanuni temsilci hakkında derhal takibata geçebilme imkanı getirmektedir. Bu haliyle, idarenin kamu alacağının ödenmesinde ikincil derecede sorumlu olan kanuni temsilcinin mülkiyet hakkına müdahale etmesini kolaylaştırmaktadır. Anayasa'nın 13 ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına ancak kanunla müdahale edilebileceği dikkate alındığında mülkiyet hakkına müdahaleyi kolaylaştıran bu belirlemenin evleviyetle kanunda açıkça ve belirli bir biçimde yer alması gerektiğinde şüphe bulunmamaktadır.
Oysa, kanuni temsicinin sorumluluğu noktasında "213 sayılı Kanun'un 10. maddesinin"; takibata konu alacağın niteliği hususunda ise, "6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesinin" dikkate alınması durumunda, 213 sayılı Kanun'da takibata konu edilecek alacağın niteliğinin açıkça ve sınırlı bir biçimde "mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar" olarak belirlendiği gözetildiğinde, kanuni temsilci adına düzenlenen ödeme emrinin yasal dayanağı bakımından hukuki belirsizliğe neden olmaktadır. Bu hukuki belirsizlik ise Anayasa'nın 13 ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına ancak hukuken belirli bir kanun hükmüyle müdahale edileceğine ilişkin anayasal uygulamaya aykırılık oluşturacaktır. Nitekim; "kısmen veya tamamen tahsil edilemeyeceği anlaşılan" lafzının 213 sayılı Kanun'da yer almamasına rağmen, bu ifadenin 213 sayılı Kanun'un 3. maddesinde yer verilen yorum yöntemleri aşılarak 213 sayılı Kanun kapsamındaki kamu alacakları için de uygulanması Anayasa'nın 73. maddesinde, vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulacağı, değiştirileceği ve kaldırılacağına ilişkin verginin kanuniliği ilkesine de uygun düşmeyecektir.
Bu bakımdan, koşulların oluşması halinde ödeme emri içeriği alacaklar nedeniyle kusurlu sorumluluk ilkesi gereğince 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca sorumluluğuna gidilmesi mümkün olan davacı adına, 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesi kapsamında, asıl amme borçlusu şirketin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilemeyeceğinin anlaşıldığının kabulü ile ödeme emri düzenlenmesinde hukuka uygunluk bulunmamıştır.
Öte yandan, şirket adına kayıtlı araçların ve taşınmazın satış işlemleri gerçekleştirilmeksizin, kamu alacağının şirketten kısmen veya tamamen alınamadığından bahsedilemeyeceği de açıktır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine dair mahkeme kararının, yukarıda açıklanan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.