22. Hukuk Dairesi 2016/15668 E. , 2019/13595 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, iş sözleşmesine işveren tarafından haklı bir sebep olmadan son verildiğini öne sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili,davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle temyiz nedenlerine göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında mahsubu gereken ihbar tazminatı ödemesi olup olmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Davacıya iş sözleşmesi 21.8.2013 tarihinde sona erdikten sonra 4.11.2013 tarihinde kısmi kıdem ve ihbar tazminatı ödemesi yapılmış olup Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda kıdem tazminatından sözü edilen ödeme mahsup edilmesine karşın, ihbar tazminatından ödenen miktar mahsup edilmeden hüküm kurulduğu görülmektedir.
Şöyle ki; Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun açıklama kısmında ihbar tazminatından gerekli mahsup yapılmasına karşın sonuç kısmına mahsup yapılmayan miktar yazılmış, Mahkemece de mahsup yapılmayan bu miktara göre karar verilmiştir. Davacıya ihbar tazminatı olarak ödendiği sabit olan net 1.983,09 TL’nin hesaplamadan mahsubu yapılmadan ihbar tazminatı alacağının kabul edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında davacının aldığı ücret konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu"nda 32"nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta davacı, en son aylık 1.980,00 TL net ücret ile çalıştığını iddia etmiş, davalı davacının net 1.073,00 TL (brüt 1.500,00 TL) ücret aldığını savunmuştur. Davacı tanıkları ücretin miktarı konusunda bilgi sahibi olmamakla birlikte ücretin yarısının elden ödendiğini yarısının ise banka kanalıyla ödendiğini beyan etmişlerdir. Davalı tanık bildirmemiştir. Mahkemece sendikalardan yapılan emsal ücret araştırmasına göre davacının ücretinin net 1.900,00 TL olduğu kabul edilmiştir. Ne var ki; yapılan araştırma hüküm kurmaya elverişli değildir.
Öncelikle davacı sendika üyesi olmayıp sadece sendikalardan emsal ücret araştırması yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması doğru değildir. İşçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.Bu husus gözetilmeden karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
4-Davacının fazla çalışma ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağı bulunup bulunmadığı konusu da diğer bir uyuşmazlık noktasıdır.
Somut uyuşmazlıkta, davacının Kasım 2011-Haziran 2013 tarihleri arasındaki çalışmasına ait ücret bordroları dosyada bulunmakla birlikte 06 Haziran 2008-08 Ekim 2011 tarihleri arasında geçen çalışmasına ait ücret bordroları dosyada mevcut değildir. Yargılama aşamasında, davacının, ön bilirkişi raporu doğrultusunda dosyada bulunmayan ücret bordrolarının davalıdan istenmesi talebi mahkemece kabul görmüş olup eksikliklerin ilgili yerlerden istenmesine ilişkin ara karar kurulmasına karşın davalı işveren yerine SGK’ya ücret bordrolarının gönderilmesi için müzekkere yazılarak bu ara kararın gereği yerine getirilmeden dosya yeniden bilirkişiye gönderilmiştir. Davalı da celsede eksikliklerin giderilmesini sonra yeniden rapor alınmasını istemesine karşın mahkemece bu talep gerekçe belirtilmeden reddedilmiştir.
06 Haziran 2008-08 Ekim 2011 tarihleri arasında geçen çalışmaya ait ücret bordroları ödeme belgesi mahiyetinde olup mahkemece davacının da istemi bulunmasına karşın bu döneme ait belgelerin sunulması için davalı yerine SGK’ya yazı yazılması hatalıdır. Davalı işverenden ilgili döneme ait belgelerin yöntemince verilecek kesin süre ile istenilmesi ve bundan sonra sonucuna ve tüm dosya kapsamına göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sonuca gidilmesi bozmayı gerektirmiştir.
5-Mahkemece hüküm altına alınan alacakların hüküm yerinde net mi yoksa brüt mü tutarlar olduğunun açıkça belirtilmemiş olması da infazda tereddüt yaratır mahiyette olduğundan doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının talep halinde ilgilisine iadesine, 20.06.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.