11. Hukuk Dairesi 2018/698 E. , 2019/6022 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 11/10/2016 tarih ve 2015/142 E- 2016/660 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesince verilen 04/05/2017 tarih ve 2017/402 E- 2017/415 K. sayılı kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle duruşma için belirlenen 01/10/2019 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
İstinaf Mahkemesince verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiş ise de, yapılan ilk incelemesinde, kararın davacı vekiline 25.05.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından, mahkemece kesin olarak karar verildiği oysa, dava değeri temyiz sınırının üzerinde olduğundan maddi hatanın düzeltilerek karardaki kesin ibaresinin kaldırılması talebini içerir 15.05.2017 tarihli dilekçe ibraz edildiği, işbu talep üzerine mahkemece 11.10.2017 tarihli tashih kararı verildiği ve tashih kararı ile gerekçeli kararın davacı vekiline 27.10.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilince de 09.11.2017 tarihli dilekçe ile kararın temyiz edildiği anlaşılmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekiline gerekçeli kararın yukarıda da açıklandığı üzere 25.05.2017 tarihinde tebliği ile temyiz süresinin işlemeye başladığı, davacı vekilinin temyiz iradesi içermeyen 15.05.2017 tarihli dilekçesi üzerine verilen tashih kararı sonrası yapılan tebliğ ile yeni bir temyiz süresinin işlemeye başlamayacağı, mahkemece temyiz yolu açık olan işbu kararın kesin olarak verildiğinin belirtilmiş olmasının temyiz başvurusuna engel olmadığı gibi yeni bir temyiz süresinin işletilmesine de imkan vermeyeceği, bu itibarla, davacı vekili tarafından kendisine yapılan ilk karar tebliği tarihi olan 25.05.2017 tarihinden itibaren işlemeye başlayan temyiz süresinin bitiminden sonra 09.11.2017 tarihinde yapılan temyiz isteminin süresinde olmadığı anlaşılmakla, HUMK 432/4. madde ve fıkrasına göre, süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01/06/1990 gün ve 1989/3 Esas, 1990/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında, Yargıtay tarafından da bir karar verilebileceği öngörüldüğünden davacı vekilinin HUMK 432/4. maddesi uyarınca temyiz isteminin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE, takdir olunan 2.037,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 01/10/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
1- Dava, 100.000 TL cezai şart alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali ve İİT istemlerine ilişkindir.
2- İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, istinaf incelemesi ise Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiş, gerekçeli kararda ise kararın MİKTAR İTİBARİYLE KESİN olduğu ifade edilmiştir. Davacı vekili, kararın tebliğinden önce Bölge Adliye Mahkemesi’ne 15.05.2017 tarihinde tavzih talebiyle başvurarak, dava olunan ve reddolunan miktarın 103.000 TL olduğu, kararın kesin olmadığı iddiasıyla başvurarak gerekçeli karardaki hatanın düzeltilmesi talebinde bulunmuş, nitekim Bölge Adliye Mahkemesi de, 11.10.2017 tarihli kararıyla tavzih talebini kabul etmiş ve söz konusu yanlışlığı maddi hata olduğu gerekçesiyle HMK 304.maddesi uyarınca kararın tashihine ve karara “bir ay içinde temyiz yolu açık olmak üzere” ibaresinin karar metnine eklenmesine karar vermiş, söz konusu karar “Karar ilamı – Tashih şerh” içeriği taşıyan davetiye ile 27.10.2017 tarihinde davacı vekiline tebliğ edilmiş ve davacı vekili de 09.11.2017 tarihinde davacı vekilince temyiz edilmiştir.
3- Dairemiz çoğunluğu tarafından, ilk kararın 25.05.2017 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği ve bu tarihten itibaren 1 aylık temyiz süresi içerisinde temyiz edilmediği gerekçesiyle davacı tarafın temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
4- 1982 Anayasa’mızın 03.10.2001 gün ve 4709 S.K ile değişik 40/2 maddesinde yer alan “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmü uyarınca, bir gerekçeli kararda verilen karara karşı kanun yolunun açık olup olmadığı ve açık ise süresinin gösterilmesi zorunludur. Keza kanun yolu ve süresinin bir gerekçeli kararda yer alması, Anayasa’mızın 36.maddesinde yer alan “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmünün de bir gereğidir.
5- Ayrıca 6100 sayılı HMK ile getirilen Yargılamaya Hakim Olan İlkeler arasında yer alan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” na ilişkin 27.maddesinde de “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir” düzenlemesi uyarınca, davacı tarafın, yargılama sonucu verilen kararın kanun yoluna tabi olup olmadığını ve süresini bilme ve bu hususa ilişkin hatanın düzeltilmesinden sonra bunun bir gereği olarak, kararı aleyhine yargılama yoluna gidebilmesi adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkının da bir gereğidir.
6- Somut olayda, davacı taraf, kendisine gönderilen Bölge Adliye Mahkemesi kararında, karara karşı kanun yolunun kapalı ve kararın kesin olduğu belirtilmiş, davacı ise bu karara karşı süresinde itiraz ederek söz konusu yanlışlığı düzelttirmiş, bu defa Bölge Adliye Mahkemesi başvurunun sonucu 27.10.2017 tarihinde davacı vekiline tebliğ edilmiş ve davacı vekili de düzeltilmiş karar metinin kendisine tebliğinden itibaren 1 aylık yasal süre içerisinde 09.11.2017 tarihinde kararı temyiz etmiş olup, davacının temyiz süresinin dolduğunun söylenilmesinin Anayasa’nın 40 ve 36.maddeleri ile HMK’nın 27.maddeleri hükmüne aykırı olduğunu düşündüğümden, temyiz isteminin reddine karar veren Daire çoğunluğunun görüşüne katılmıyoruz.