8. Hukuk Dairesi 2015/12167 E. , 2017/6099 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
İHBAR OLUNANLAR:...-...
DAVA TÜRÜ :Tapu İptali ve Tescil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
... A R A R
Davacı ... vekili, 440 ada 3 parsel sayılı taşınmazın ... ... adına kayıtlı olduğunu, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde bulunduğunu, kıyıların herkesin eşit ve serbest yararlanmasına açık olduğunu, kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetildiğini belirterek 440 Ada 3 Parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... ... vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İhbar edilen ... vekili; idare tarafından söz konusu taşınmazın Kamulaştırma Planında 354.41 m2 lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı tespit edildiğini, söz konusu taşınmazın kamulaştırma işlemlerine başlandığını ve halen devam ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İhbar edilen ... vekili, dava sonucunun kurumlarını da etkileyeceğini belirterek, davalı yanında davaya dahil edilme talebinde bulunmuştur.
Mahkemece, bozmadan önce; davaya konu 440 Ada 3 Parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile, 03/03/2006 tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide A harfi ile gösterilen 3338,13 m2 lik kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle deniz kumluğu olarak tescil harici bırakılmasına, aynı raporda B harfi ile gösterilen 8201,87 m2 lik kısmının davalı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nin 19/3/2009 tarihli ve 2009/701 E. 2009/3476 .... sayılı ilamı ile davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulmuş, mahkemesince bozma ilamına uyularak davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu defa, hüküm ... vekili tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay...Hukuk Dairesi"nin 8/4/2010 tarihli ve 2010/2924 E. 2010/4049 ....sayılı ilamı ile yargılama giderlerine hasren bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyma sonucunda verilen hükmün her iki taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi"nin 30/9/2013 tarihli ve 2012/13286 E. 2013/13630 .... sayılı ilamı ile; işin esasının ve dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasanın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve Avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulması üzerine, mahkemesince yeniden yapılan yargılama üzerine; davanın kısmen kabul kısmen reddine, 440 Ada 3 Parsel sayılı taşınmazın 03/03/2006 tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide A harfi ile gösterilen 3338.18 metre karelik kısmının kıyı alınında kalması nedeniyle tapusunun bu miktar yönünden iptaline ve tapu kütüğünden terkinine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı ... vekili ve davalı ... ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 3621 sayılı Kıyı Kanununa dayalı olarak açılmış tapu kaydının iptali isteğine ilişkindir.
Somut olayda; mahkemece, dava konusu parselin 3338.18 m2 lik kısmının kıyı alanında kalması nedeniyle tapusunun bu miktar yönünden iptaline ve tapu kütüğünden terkini ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de, hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporu hüküm kurmaya elverişli değildir. Söz konusu rapor incelendiğinde; parselin bulunduğu arazilerin dolgu sahası içerisinde olduğu belirlenmiş, doldurma ve kurutma suretiyle kazanılan arazilerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu özel mülkiyete konu olamayacağı belirlenerek, rapora ekli krokiye göre A ile gösterilen 3338,13 m2 lik kısmın kıyı kenar çizgisi içinde; B ile gösterilen 8201,87 m2 lik kısmının ise kıyı kenar çizgisi dışında kaldığı tespit edilmiştir. Ancak hükme esas alınan bilirkişi raporu iki jeoloji mühendisi ile bir harita mühendisi ve bir şehir plancısının katılımıyla düzenlenmiştir. Ayrıca raporda belirtilen hususların hangi bilimsel verilere dayandığı, kıyı kenar çizgisinin nasıl tespit edildiği denetime elverişli bir şekilde izah edilmemiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece yapılması gereken iş; 3 kişilik jeolog ya da jeomorfolog, 1 harita mühendisi ve 1 ... mühendisinden oluşacak bilirkişi kurulu aracılığıyla, davalıların da katılımına imkan verecek şekilde, dava konusu taşınmazda yeniden keşif yapılması, taşınmazın farklı noktalarında toprak yapısını net bir şekilde belirleyecek derinlikte gözlem çukurları açılarak bu çukurlardan alınan verilerin incelenmesi, açılan gözlem çukurlarının harita üzerinde işaretlenerek gösterilmesi ve topoğrafik memleket haritalarından da yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi, idarenin kıyı kenar çizgisi çalışmalarına ilişkin verilerden de yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi, keşfen tespit edilen kıyı kenar çizgisi ile Bakanlık tarafından onaylanan kıyı kenar çizgisinin fen bilirkişi tarafından kroki üzerinde gösterilmesi, farklılık olursa sebebinin açıklattırılması, mahkemenin ve Yargıtay"ın denetimine elverişli rapor alınması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesidir. Bu yönler gözetilmeden eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davalı ve davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 24/4/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY
Davacı ... vekili, davalı ... adına kayıtlı Merkez ..... bulunan 440 ada 3 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na göre, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptaline karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Yargıtay .... Hukuk Dairesi’nin 19/03/2009 gün, 2009/701 Esas – 2009/3476 Karar sayılı ilamı ile hüküm, davanın hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğinden bahisle bozulmuş, ... vekilinin karar düzeltme talebi reddedilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiş, ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay..... Hukuk Dairesinin 08/04/2010 gün 2010/2924 E-4049 .... sayılı ilamı ile hükmün esası yönünden temyiz itirazları reddedilerek, yargılama masrafı ve vekalet ücreti yönünden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yeniden davanın hak düşürücü süre yönünden reddine, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacı vekili lehine takdir edilen 1.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Hükmü taraf vekilleri temyiz etmiştir. Yargıtay ...... Hukuk Dairesi’nce, 30/09/2013 gün, 2012/13286 Esas-13630 ... sayılı karar ile hüküm esas yönünden de bozulmuştur. Bozma ilamında, Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 tarih, 2009/31-77 sayılı kararı ile hak düşürücü süreye ilişkin hükmün iptal edildiği, iptal hükmünün yürürlüğe girdiği, 10.03.1969 gün, 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere iptalın kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceği, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararından sonra, Mahkemece verilen ret kararının doğru olduğunun söylenemeyeceği, 6099 sayılı Yasa’nın değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinin belirtildiği, bozma ilamına ilişkin davalı vekilinin karar düzeltme talebi reddedilmiş, Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Mahkemece bozma kararı üzerine davanın hak düşürücü süre yönünden reddine ilişkin verilen karar esas yönünden, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nce esasa yönelik temyiz itirazları reddedilmek suretiyle onanmıştır. Her ne kadar Mahkeme hükmün onanan kısmı yönünden de bozmadan sonra verdiği kararda yeniden hüküm kurmuş ise de, bu usuli bir hata olup, sonuca etkili değildir ve yok hükmündedir. Hükmün onanan kısmı kesinleşmiş artık kesin hüküm haline gelmiştir. Kesin hüküm, hükmü veren mahkeme de dahil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Kesin hüküm kamu düzenine ilişkin olduğundan, tarafların iradesine tabi değildir.
Hukuki güvenlik ve yargıya güven kesin hüküm ilkesi ile sağlanır. Hukuki güvenlik ilkesi; hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olup, mevcut emredici hukuk kurallarının herkese eşit şekilde ve düzgün bir şekilde uygulanmasını da içeren bir ilkedir. T.C. Anayasa’sının 2. Maddesi’nde Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti kişilerin hukuki güvenliğini sağlayan bir devlettir.
Hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Hukuk devleti hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil olmak üzere, her kişi ve kuruluşu bağlamasını ifade eder. Hukuk devleti kavramının özünü devlet organlarının hukuka bağlılığı yani, yönetimin eylem ve işlemlerini hukukun içinde kalarak yerine getirmesi oluşturmaktadır.
T.C. Anayasası 36. Maddesi; “Herkes ….. adil yargılanma hakkına sahiptir.”hükmünü içerir.Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma başlığı taşıyan 6. Maddesinde; “Herkes …. davasının ….. hakkaniyete uygun …… olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.” denilmektedir.
Adil yargılanma hakkının en önemli alt kavramlarından birisi, silahların eşitliği ilkesidir. Yargılamada taraflar arasında adil, hakkaniyete uygun bir denge kurulması gerekir.
Anayasa’nın 2. Maddesiyle benimsenen hukuk devletinde, hukuki güvenliği sağlayan bir düzen kurulması asıldır. Böyle bir düzende devlete güven ilkesi vazgeçilmez temel unsurlardandır. Hukuk devletinde yasama, yürütme ve yargının hukuka bağlı olması gerekir. Yargısı hukuka bağlı olmayan bir devlette vatandaşların kendilerini güvencede hissedebileceklerini söylemek mümkün değildir.
Hukuk devletinde bireyler devlete güven duyabilmeli aynı şekilde devlet de bu güveni vatandaşa verebilmelidir.
Kesin hükme saygı uluslar arası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul görmektedir. . Eğer bir hukuk sistemi içerisinde yargının verdiği ve bağlayıcı olan bir kesin hüküm işlevsiz bir duruma getirilmiş ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden söz edemeyiz.
Somut olayda, Mahkemece verilen karar esas yönünden, Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nce onanarak kesinleşmiştir. Kesin hüküm gücü kazanan bir kararın, bozmaya konu edilmesi, kamu düzenini bozacak bir sonuç yaratır. Mahkemece hak düşürücü süre yönünden davanın reddine ilişkin karar esas yönünden onanıp kesinleştiğine göre, bozma ilamına konu edilmesi doğru değildir. Bu durum, uluslararası hukuk düzeninde kabul görmüş ilkelere, T.C Anayasası’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesine, hukuki güvenlik ilkesine, adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil eder. Devlete ve yargıya güveni ciddi bir şekilde sarsar. Açıkladığım nedenlerden dolayı Mahkemece verilen hükmün esası ile ilgili karar kesinleşmiş olduğundan mahkemece esasa ilişkin verilen kısmen kabul kararının bu nedenle bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılmıyorum.