14. Hukuk Dairesi 2018/2635 E. , 2021/2985 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 18.09.2012 gününde verilen dilekçe ile paylı mülkiyette paydaş tarafından diğer paydaşa açılan müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 08.04.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma talebinin miktar itibariyle reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının 26109 ada 9 parselde kayıtlı taşınmazda hissedar olduğunu, imar ıslah çalışmaları sonucunda taşınmazda davalının da pay sahibi olduğunu ve söz konusu arsa üzerinde davacının bilgisi ve izni olmaksızın kaçak ve mevzuata aykırı bina yaptığını, bu binayı halen mesken olarak kullandığını, davacının uyarılarına rağmen müdahalenin devam ettiğini, ecrimisil taleplerine karşı da olumlu yanıt alınamadığını ileri sürerek davalı müdahalesinin önlenmesine ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 5.000,00TL ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, kendisine ait yapının dava konusu taşınmazda olmayıp 8 parsel sayılı taşınmazda bulunduğunu savunmuştur.
Mahkemece, "dava konusu taşınmazın müşterek mülkiyete tabi olması, taraflar arasında taksim sözleşmesi, özel bir parselasyon planı ve fiili bir kullanım biçiminin olmaması karşısında davacının aynı taşınmazda hisse sahibi olan davalıya karşı meni müdahale ve ecrimisil talebinde bulunmasında hukuki yararının bulunmadığı, uyuşmazlığın açılacak ortaklığın giderilmesi davası ile çözülebileceği" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.
Bilindiği gibi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 706., 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237. ve Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK"nın 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK"nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde mahkemece hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması, tüm paydaşları kapsar biçimde fiili kullanma biçimi veya harici taksim olgusu bulunup bulunmadığının belirlenmesi, fiili kullanma biçimi veya harici taksim yoksa davacının taşınmazı hiçbir şekilde kullanmadığı iddiası dikkate alınarak taşınmazda kullanabileceği bir yer olup olmadığının araştırılması, uyuşmazlığın paylı mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek taraflar arasındaki uyuşmazlığın ortaklığın giderilmesi davası açılmak suretiyle giderilebileceği belirtilmek suretiyle reddi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.04.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.