(Kapatılan)22. Hukuk Dairesi 2017/27462 E. , 2020/3034 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin 10.08.2007 tarihinde davalıya ait işletmede saha montaj teknisyeni olarak daimi işçi statüsüyle işe başladığını, 30.01.2014 tarihine kadar kesintisiz olarak çalıştığını öne sürerek fark kıdem tazminatı ve diğer bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan delillere göre ve bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle temyiz edenin sıfatına göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Taraflar arasında, davanın türü buna bağlı olarak ıslah dilekçesine karşı ileri sürülen zamanaşımı savunmasının dikkate alınıp alınamayacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 371/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı def"i geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı def"ine davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı def"i dikkate alınmaz.
Somut uyuşmazlıkta; her ne kadar davacı ıslah dilekçesinde davanın 6100 Sayılı HMK’nın 107. maddesine göre belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürmüş ise de; dava dilekçesi incelendiğinde, davanın belirsiz alacak davası türünde açıldığını gösteren herhangi bir emareye rastlanılmadığı, dolayısıyla davanın kısmi dava türünde açıldığı; dava açıldıktan sonra davacının dava türünü tam ıslah yolu ile de değiştirmediği dikkate alındığında; davacının, talep edilen miktarların arttırılmasına yönelik 11.05.2016 tarihli kısmi ıslah işlemine karşı, davalı tarafından 18.05.2016 tarihinde yapılan ıslaha karşı zamanaşımı savunması değerlendirilmeden hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında davacının hafta tatili ücreti alacağının bulunup bulunmadığı konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 46"ncı maddesinde, işçinin tatil gününden önce aynı Yasanın 63"üncü maddesine göre belirlenmiş olan iş günlerinde çalışmış olması koşuluyla, yedi günlük zaman dilimi içinde yirmidört saat dinlenme hakkının bulunduğu belirtilmiş, işçinin hafta tatili gününde çalışma karşılığı olmaksızın bir günlük ücrete hak kazanacağı da 46"ncı maddenin ikinci fıkrasında hüküm altına alınmıştır.
Hafta tatili izni kesintisiz en az yirmidört saattir. Bunun altında bir süre için haftalık izin verilmesi durumunda, usulüne uygun şekilde hafta tatili izni kullandığından söz edilemez. Hafta tatili bölünerek kullandırılamaz.
Mahkemece de belirtildiği gibi, hafta tatili izinlerinin işçinin dinlenme hakkına ilişkin olduğu açıktır. Bu bakımdan, mahkemenin hafta tatili izninin yasal düzenlemenin amacına aykırı şekilde toplu olarak kullandırılamayacağına ilişkin kabulü isabetlidir. Ancak hafta tatili izninin toplu olarak kullandırılması halinde, hafta tatili ücreti alacağının hesaplanmasında, hafta tatilinin toplu kullanılmasına ilişkin belgelerde yazılı izin günlerinden ilgili haftaya (yedişergünlük zaman dilimleri nazara alınarak) denk gelen hafta tatili gününde işçinin dinlendiğinin kabulü gerekir.
Somut uyuşmazlıkta; davacı dava dilekçesinde hafta tatillerinin yarısından fazlasının kullandırılmadığını iddia etmiş olup hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının Kuzey Irak’ta bulunduğu 2008 yılı Nisan ayı ile 2011 yılı Şubat ayları arasındaki dönem için hafta tatilinin iki ayda bir toplu olarak 8 gün şeklinde kullandırıldığı, bu hususun yurda giriş çıkış kayıtları ile sabit olduğu, bu tarihten sonra ise hafta tatili izinlerinin tamamen kullandırılmadığı kabul edilerek hesaplama yapılmış; Mahkemece davacının izinli, istirahatli ve çalışmadığı günler dikkate alınarak hesaplamadan %30 indirim yapılmıştır.
Her ne kadar bilirkişi raporunda toplu olarak kullanılan izinlerin mazeret izni niteliğinde olduğu ve mahkemece takdir edilecek indirim oranı içerisinde değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiş ise de; bu kabul şekli hatalı olup, ücretli toplu izinlerden her bir haftayı kapsayan bir günün, o haftaya ilişkin hafta tatili olarak kullandırıldığının kabulü ile geriye kalan günler için çalışma karşılığı olmaksızın ödenmiş olan ücretin hesaplanan hafta tatili ücretinden mahsup edilmesi gerekir. (Örneğin iki ayda bir 8 gün ücretli toplu izin kullandırılması halinde, bu sürenin bir gününün hafta tatili günü olduğu kabul edilmeli, geriye kalan yedi gün için ise davacının çalışmadığı halde aldığı ücretler hafta tatili ücreti alacağından mahsup edilmelidir.)
3- Ayrıca fazla çalışma ücreti alacağı bakımından da, söz konusu toplu izin günlerinin mahkemece takdir edilecek indirim oranı içerisinde değerlendirilmesi gerektiği kabulü hatalı olup bu sürelerin hesaplamadan dışlanması gerekmektedir.
4- Son olarak, hüküm altına alınan alacakların “net” mi yoksa “brüt” tutarlar mı olduğunun hüküm yerinde açıklanmaması da infazda tereddüt yaratır mahiyette olduğundan doğru bulunmamıştır.
Mahkemece belirtilen hususlar gözetilmeden karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepler ile BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 20.02.2020 gününde oybirliği ile karar verildi.