13. Hukuk Dairesi 2015/41237 E. , 2018/5017 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, 2006 yılında et keserken kazara elini kestiğini ve hemen davalı hastaneye başvurduğunu, davalı doktorun kendisine müdahale ettiğini ve eline dikiş atıldığını, belli bir süre sonra muayene için tekrar davalı hastaneye başvurduğunu, burada bir başka doktorun kendisine aslında sinirlerinde kopmuş olduğunu ve bu nedenle atılan yüzeysek dikişin bir işe yaramadığını, sinirlerinde bu nedenle geri çekilmiş olduğunu söylediğini, farklı hastanelerde yapılan muayene sonuçlarınında aynı şekilde sonuç verdiğini, tekrardan ameliyat olması gerektiğinin kendisine söylendiğini, davalı doktorun ve hastanenin kusurlu olduğunu iddia ederek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacı hasta kendisine başvurduğunda tendonlarda her hangi bir hasar olmadığını, davacının elini hareket ettirebildiğini kendisininde buna göre bir tedavi uyguladığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, doktor hatasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin olup, davacı, elinin kesilmesi sonucu davalı hastanede diğer davalı doktora başvurduğunu, davalının eline dikiş attığını ancak daha sonra aslında sinirlerinde kopmuş olduğunu bu nedenle atılan dikişin hiçbir faydası olmadığını sinirlerin tedavisi için yeniden ameliyat olması gerektiğini öğrendiğini beyanla uğradığı maddi ve manevi zararların tazminini istemiş, davalılar kusur yada ihmalleri olmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, Adli Tıp Genel Kurumundan alınan rapora göre davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. O nedenle sağlık memuru ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özelliklerinin göz önünde tutulması,onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılması ve en emin yolun seçilmesi gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Dosya içerisinde olayla ilgilifarklı doktorlardan oluşmuş Adli Tıp 3.İhtisas Kurulundan alınmış iki ayrı rapor vardır, alınan ilk raporda davalı doktorun tedavi sonrası mutlaka atel takması gerektiği bunun yapılmamaış olmasının bir eksiklik olduğu kanaati bildirilmiştir. Devam eden ceza soruşturmasında alınan bilirkişi raporundada aynı şekilde tespit yapılmış bu nedenle ceza yargılaması neticesinde davalı doktora taksirle yaralamaya neden olmak suçundan 1.500,00 TL adli para cezaı verilmiş, hüküm temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Diğer yandan Adli Tıp Kurulundan alınan 2. raporda ve Adli Tıp Genel Kurulundan alınan raporda meydana gelen bu klinik olgunun komplikasyon olduğu, atel takılsaydı dahi bu sonucun doğabileceği ve yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu kanaati bildirilmiş, mahkemece bu kanaatle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak aynı kurulun birbiri ile çelişkili raporları ve sonrasında genel kuruldan çelişkiyi gidermek adına alınan rapor yetersiz ve davacının itirazlarını gidermekten uzak olduğu anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, olayın davalı doktorun kusur yada ihmali ile meydana gelip gelmediği, olay sonrası uygulanan tedavilerin yeterli ve yerinde yapılıp yapılmadığı ve ilk müdahale sonrası atel takılması gerekliliği hususunda Üniversite Öğretim Üyelerinden oluşturulacak, konusunda uzman, akademik kariyere sahip yeni bir bilirkişi kurulundan, yargıtay, mahkeme ve taraf denetimine elverişli bir rapor alınarak ve bunun yanında davalı doktor hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olup, ceza dosyasında ortaya çıkan maddi vakialarında değerlendirilerek hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.