14. Hukuk Dairesi 2020/1363 E. , 2020/8806 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat, meni müdahale ve eski hale getirme davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 03.12.2019 gün ve 2018/5740 Esas -2019/8136 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat, meni müdahale ve eski hale getirme isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davalının, davacıya ait 281 ada 44 parselin bitişiğindeki parselde hafriyat alıp bina yaparken davacının uyarılarına karşın gereken önlemleri almaması nedeni ile 281 ada 44 parselde kayma ve kopma olduğunu, ağaçların zarar gördüğünü, taşınmazın anayolla bağlantısının güçleştiğini ve değerinin azaldığını belirterek 51.045TL tazminatın davalıdan alınıp davacıya verilmesini, müdahalenin menini, eski hale getirilmesini, meydana gelebilecek zararların önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını istemiştir.
Davalı vekili, öncelikle davanın reddini savunmuş mahkeme aksi kanaatte ise davalının inşaatı iyiniyetle yaptığını, eski hale getirme bedelinin zarar gören kısmın satış bedelinden daha yüksek olduğunu, davalının satış bedelini taşınmazın kopan kısmının davacı adına olan tapu kaydının iptaliyle davalı adına tescil edilmesi halinde ödemeyi kabul ettiklerini belirtmiştir.
Mahkeme, davanın kabulüne, müdahalenin menine ve tazminata hükmetmiştir.
Hükmün, taraf vekillerince temyizi üzerine Dairemizin 03.12.2019 gün ve 2018/5740 Esas ve 2019/8136 Karar sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Davacı vekili, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Elatmanın önlenmesi davası açılabilmesi için kural olarak zararın doğmuş olması gerekir. İleride zarar doğacağından bahisle dava açılamayacağından bu şekilde açılan davalar reddedilmelidir. Ancak, zarar henüz doğmadığı halde, zararın doğacağı muhakkak ve pek muhtemel ise veya beklenen taşkın kullanma ile ileride telafisi mümkün olmayacak zarar meydana gelecekse, davalının alacağı önlemlerle zararı önleme ihtimali yoksa, zarar verme tehlikesi taşıyan eylem ve işlemler hakkında davacıya zarar tehlikesinin önlenmesi davasını açma hakkı tanınmalı, zararın doğması beklenmemelidir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. Kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da elatmanın önlenmesi davasını etkilemez.
TMK. 738. maddesinde "Malik, kazı ve yapı yaparken komşu taşınmazlara, onların topraklarını sarsmak veya tehlikeye düşürmek ya da üzerlerindeki tesisleri etkilemek suretiyle zarar vermekten kaçınmak zorundadır. Komşuluk hukuku kurallarına aykırı yapılar hakkında taşkın yapılara ilişkin hükümler uygulanır.” düzenlemesi yer almaktadır.
Türk Medeni Kanununun taşkın yapılara ilişkin düzenlemesi ise 725. maddede “Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur. Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.” hükmünü içermektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince, dava komşuluk hukukundan kaynaklanan davalıya ait taşınmazda yapılan kazı nedeniyle davacının taşınmazında oluşan zararın tazmini talebine ilişkindir. Mahkemece, davalının davacıya ait taşınmaza yönelik bir müdahalesinin olmadığı gözetilmeksizin davalının müdahalesinin önlenmesine karar verilmesi doğru değildir.
Bunun yanında dava dilekçesinde meydana gelebilecek zararların önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması da talep edilmesine rağmen bu konuda bir hüküm kurulmaması da doğru görülmemiştir.
Mahkemece yapılan keşif sonucunda düzenlenen 30.06.2014 havale tarihli Ziraat Mühendisi bilirkişi raporunda, davaya konu 281 ada 44 parsel sayılı taşınmazın içerisinde kadastro bilirkişilerinin (A) harfi ile gösterdikleri 1084,17 metrekarelik kısmında toprak kaymasından oluşan zarardan dolayı tarımsal faaliyet yapılamayacak hale geldiği belirtilmiş ise de aynı bilirkişinin 18.09.2015 havale tarihli ek raporunda, taşınmazın yeniden tesisi için gereken giderler hesaplanmak suretiyle kök rapor ile ek rapor arasında çelişki oluşturulmuş ve bu çelişki giderilmeksizin karar verilmiştir.
Mahkemece taşınmaz başında yeniden keşif yapılarak meydana gelen toprak kayması nedeni ile taşınmazın zarar gören kısmının ıslah yoluyla tarım faaliyeti yapılacak hale getirilip getirilemeyeceği ve maliyeti tespit edilmelidir. Toprak kaymasından zarar gören kısmın hiçbir zaman tarımsal faaliyet yapılamayacak hale geldiğinin veya eski hale getirme bedelinin taşınmazın zarar gören kısmının değeri kadar ya da daha yüksek olduğunun tespiti halinde, Dairemizin 03.12.2019 gün ve 2018/5740 Esas ve 2019/8136 Karar sayılı ilamında belirtildiği gibi TMK’nın 738/2. maddesinin atıfta bulunduğu TMK 725. maddesi de göz önünde bulundurularak zarar gören kısmın ana taşınmazdan ifraz edilip edilemeyeceği araştırılarak, oluşan zarar karşılığı davalı adına tesciline hükmedilmelidir.
Söz konusu yerde ıslah yoluyla yeniden tarımsal faaliyet yapılabileceğinin ve eski hale getirme bedelinin zarar gören kısmın değerinden daha düşük olduğunun belirlenmesi halinde ise, bu kez eski hale getirme bedelinin ve yoksun kalınan süre içerisinde üretim yapılmamasından kaynaklı zararın belirlenerek hüküm altına alınması gerekmektedir.
Hükmün temyiz incelemesi sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle bozulması gerekirken maddi hata nedeniyle Dairemizin 03.12.2019 gün ve 2018/5740 Esas ve 2019/8136 Karar sayılı ilamında yazılı gerekçelerle bozulmasına karar verildiği bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından, davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 03.12.2019 gün ve 2018/5740 Esas ve 2019/8136 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılarak hükmün yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 03.12.2019 gün ve 2018/5740 Esas ve 2019/8136 Karar sayılı bozma ilamının KALDIRILMASINA, hükmün yukarıda açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine,
24.12.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.