Davacının “haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zararlar nedeniyle yasal faizi ile birlikte 10.000 Lira maddi ve 60.000 Lira manevi tazminatın davalı hazineden tahsiline” yönelik isteminin kısmen kabulü ile 1.632,36 Lira maddi ve 13.750 Lira manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.06.2008 gün ve 118-228 sayılı hükmün davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.02.2010 gün ve 17916-1915 sayı ile;
“Davanın beraat kararı verilmesinden itibaren uzunca bir süre geçtikten sonra açıldığı ve davacının bu süre içerisinde beraat kararının kesinleştiğinden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği de gözetilerek süresinde açılmayan davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi ise 24.05.2010 gün ve 150-168 sayı ile;
“... Kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliğ edilmemiş olması nedeniyle davanın 466 sayılı Kanunun 2/1. maddesi uyarınca 3 aylık yasal süresinde açıldığının kabulü gerektiği” gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.12.2011 gün ve 235389 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 466 sayılı Yasa uyarınca tazminat istemine ilişkin davanın yasal sürede açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunmak suçundan 765 sayılı TCY’nın 125. maddesi uyarınca yargılanan davacının 07.03.1999 tarihinde tutuklandığı, Van Devlet Güvenlik Mahkemesince 07.09.2000 tarihinde sanık ve müdafiinin de hazır bulunduğu oturumda tahliyesine ve beraatına karar verildiği, temyiz edilmeyen kararın 15.09.2000 tarihinde kesinleştiği, kesinleşen beraat kararının, davacı vekilinin başvuru dilekçesinde yer alan 10.04.2008 tarihinden önce davacı veya vekili tarafından öğrenildiğine ilişkin dosya içerisinde herhangi bir bilgi veya belgenin bulunmadığı, incelemeye konu davanın öğrenme tarihinden itibaren üç aylık yasal süre geçmeden 11.04.2008 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış, 5271 sayılı Yasanın Yedinci Bölümünde, “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de, 5320 sayılı Yasanın 6. maddesindeki;
“1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” hükmü uyarınca, 466 sayılı Yasa hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen işlemler yönünden varlığını sürdürmesine olanak sağlandığından, uyuşmazlık konusunun 466 sayılı Yasa hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 466 sayılı Yasanın 2. maddesinin birinci fıkrasında, “1’nci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgâhlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler” hükmüne yer verilmiştir.
Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesine ilişkin esasların ayrıntısına yer verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 gün ve 256–57 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da belirtildiği üzere, 466 sayılı Yasanın 2. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen üç aylık dava açma süresi, 21.04.1975 gün ve 3–5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davacı hakkında açılan ve beraatla sonuçlanan ceza davasının kesinleştiğinin tebliği veya bu kesinleşmenin öğrenilmesinden itibaren başlamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
21.04.1975 gün ve 3–5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, sanığın gerek yokluğunda, gerekse yüzüne karşı verilen beraat kararının kesinleşme şerhi ile birlikte ilgiliye tebliği zorunlu olduğundan, 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde öngörülen üç aylık dava açma süresi beraat eden kişinin kesinleşmeyi öğrendiği tarihten itibaren başlamaktadır.
Somut olayda, kesinleşen beraat kararının davacı vekili tarafından 10.04.2008 tarihinde öğrenildiği ve 11.04.2008 havale tarihli dilekçe ile davanın açıldığı, davacı veya vekilinin beraat kararının kesinleştiğini öğrenme tarihinden önce bildiklerine ilişkin dosya içerisinde herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığı anlaşıldığından, tazminat istemine ilişkin davanın, 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde belirtilen üç aylık yasal süre içinde açıldığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, davanın süresinde açıldığını kabul eden yerel mahkemenin direnme kararı isabetli olduğundan, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 14.02.2011 gün ve 27846 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca dairelerin iş bölümüne ilişkin olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan 12.05.2011 gün ve 2011/1 sayılı karara göre Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinin 24.05.2010 gün ve 150-168 sayılı direnme kararının İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.