“Suç konusu uyuşturucu maddenin sanığa ait olduğunu gösterir savunmasının aksine somut delil bulunmadığı gözetilmeden atılı suçtan beraati yerine yeterli olmayan gerekçelerle mahkûmiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyesi Ö.Y. Ç…., “... Suça konu uyuşturucu maddenin ele geçiriliş biçimi, sanığın kendisini cezadan kurtarmaya yönelik çelişkili savunmaları dikkate alındığında atılı suçtan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesine ilişkin "bozma" yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel mahkeme ise 11.02.2010 gün ve 179-36 sayı ile;
”Sanık 290 adet extacy hapını kolayca bulunabilecek bir şekilde kendi aracına yakın bordürlerin arasına saklamıştır. Sanık kendisinin takip edildiğinden kuşku duymaktadır, en yakın ve pratik şekilde uyuşturucu hapları bordürler arasında saklamaktaki amaç kendisinin koymadığını, başkaları tarafından konulduğunu beyanla, suçu başkasına yükleyerek ceza almaktan kurtulmaktır. Satma eylemine ilişkin icrai hareketlere girişilmesine rağmen madde araçta ele geçmemiştir. Tamamlanmış bu eylem sebebi ile sanığın cezalandırılması gerekmektedir. Yakalanan hap miktarı göz önüne alındığında sanık maddeyi bu işin ticaretini yapmak amacı ile satın almış ve bulundurmuştur. Maddenin miktarı içmek maksadı ile alındığında doğrular nitelikte değildir, böyle bir savunma da yoktur. Kısaca uyuşturucu madde ticareti ve bu amaçla uyuşturucu madde bulundurmak suçunda uyuşturucu maddenin cinsinin ve miktarının suçun oluşması yönünden bir etkisi yoktur. Hapların miktarının çokluğu ihbarın mahiyeti karşısında uyuşturucu madde ticareti ve bu amaçla uyuşturucu madde bulundurmak suçunu işlediği kanaatine varılmış Yargıtay bozma kararı mahkememizce usul ve yasaya uygun görülmediğinden önceki kararda ısrar edilmesine karar vermek gerekmiştir” gerekçesiyle direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli 03.02.2012 gün ve 209471 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
18.10.2007 tarihinde saat 17.00 sıralarında Jandarmaya yapılan ihbarda, Eskişehir- Ankara karayolu üzerinde Organize Sanayi Bölgesi"nde faaliyet gösteren A…. akaryakıt istasyonunda Osman isimli bir kişinin beyaz Şahin marka …………..plakalı otomobil ile beklediği, araç içerisinde ecstasy hap bulundurduğunun bildirilmesi üzerine, belirtilen adreste görevliler tarafından yapılan araştırmada akaryakıt istasyonunda söz konusu aracın yeni yıkanmış ve park edilmiş olduğu, yanında da sanığın bulunduğunun tespit edildiği,
Görevliler tarafından araç içerisinde yapılan aramada ve sanığın üst kontrolünde ihbara konu uyuşturucu hapların bulunamadığı, araç çevresinde yapılan araştırmada aracın bulunduğu yere yaklaşık 25-30 metre uzakta bulunan, üst üste yığılmış bordür taşlarının altına konulmuş gazete kağıdına sarılı şekilde 290 adet hapın bulunarak el konulduğu, sanığın evinde yapılan aramada ise suç unsuruna rastlanılmadığı,
Bursa Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığınca yapılan inceleme sonucu düzenlenen 20.11.2007 tarih ve 329 sayılı raporda, toplam 118,9 gram ağırlığında olan 290 adet hapın uyuşturucunun etken maddesi olan 28,4 gram MDMA içerdiğinin saptandığı,
Anlaşılmaktadır.
Tanık kolluk görevlileri E…, K… ve İ….; ihbar sonucunda O…. adlı şahsın aracı ile olay yerinde ecstasy tabir edilen hap satacağı veya devredeceği şeklinde bilgi edinilmesi üzerine adrese gittiklerini, benzinlikte anılan araç dışında başka bir aracın bulunmadığını, şahsın arabasında ve üzerinde suç konusu ile ilgili bir şey bulmadıklarını, sadece şırınga ve kelebek bıçak bulduklarını, olay yerine gelirken benzinlikten uzaklaşan motosiklet görmediklerini, sanığın arabasını da yıkadığını öğrendiklerinde, arabanın yıkandığı mahalde arama yaptıklarını, söz konusu olan uyuşturucu hapları gazete kağıdına sarılı ve bordur taşlarının altında saklanmış vaziyette araçtan yaklaşık 30 metre uzaktaki alanda bulduklarını, istihbari bilgiyi kimin verdiğini bilmediklerini söylemişlerdir.
Sanık kollukta; “Ben 18.10.2007 günü saat 17.00 sıralarında Eskişehir sanayi bölgesinde bulunan E…. Sanayi Sitesinde faaliyet gösteren B… Giyim fabrikasında işçi olarak çalışmak amacıyla iş görüşmesi yapmak için gidecektim. Eskişehir- Ankara karayolu üzerinde bulunan A… isimli akaryakıt istasyonuna ait araç yıkama yerine gelerek kendime ait ….. plakalı Şahin marka aracımı yıkadım. Dinlenmek için aracımın yanında beklerken, bulunduğum yerin karşısındaki petrol kısmına motosikletli iki kişi geldi. Motosikleti tam olarak seçemedim ve üzerindeki kişileri de tanımıyorum, birisi motosikletten aşağıya indi ve yolun karşısına geçerek benim bulunduğum benzinliğin yan tarafındaki boş araziye geldi. Bulunduğum yerden geçerken bana bakarak geçti ve diğer karşı tarafta kalan motosikletli kişi gelerek bana bakarak, geçen şahsı alarak gitti, aradan 10 dakika sonra da Jandarma araçları geldi, görevli Jandarmalar hakkımda bir ihbarın olduğunu ve aracımda uyuşturucu madde bulundurduğumu söylediler. Ben de aracımda uyuşturucu madde bulundurmadığımı, üzerimi ve aracımı arayabileceklerini söyledim, arama yaptılar, uyuşturucu madde bulamadılar. Bulunduğumuz yerin çevresinde de araştırma yaptılar, görevlilerden birisi elinde bir poşetle geldi ve içindekilerin bana ait olup olmadığını sordu, ben de içerisinde ne olduğunu sordum, bana uyuşturucu hap olduğunu, ben de bunların bana ait olmadığını, buldukları yere benim koymadığımı söyledim. Ben uyuşturucu madde satışı yapmıyorum ve kullanmıyorum, bulunan bu uyuşturucu maddelerden de bir bilgim yoktur” biçiminde, mahkemede de ek olarak ve özetle; “Suçlamayı kabul etmem, ele geçen maddeler kime aittir bilmem, hapların bulunduğu benzin istasyonunda ben tesadüfen bulunuyordum. B. Turizm"de çalışan B’nin yanına giderken arabamın motorundan ses gelince benzinlikte durdum, motorun soğumasını bekledim, o arada arabamı yıkadım, benzinliğe gireli 15-20 dk. olmuştu. İfadelerimde bahsettiğim motosikletin plakasını görmedim, benzinlikte beni tanıyan kimse yoktur, neden benim ismim, kullandığım arabanın rengi ve plakası ve bulunduğum yer belirtilerek istihbari bilgi verilmiş bilemem, bana komplo kurulmuş olabilir, arabamdaki enjektörü bir şey için almıştım, neden aldığımı hatırlamıyorum, şeker hastalığım falan yoktur” şeklinde savunma yapmıştır.
5237 sayılı TCY’nın “uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” başlıklı 188. maddesinin 3. fıkrası “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiş olup, anılan madde uyarınca bir mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için, her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli kanıt elde edilmiş olması gerekmektedir.
Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden birisidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorik de olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. İhtimallere dayanan gerekçe ile hüküm kurulamaz.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Her ne kadar ihbara konu edilen haplar sanığın bulunduğu yerin 30 metre yakınında ele geçirdilmiş ise de; sanığın evinde, aracında ve üzerinde yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanılmamış olup, ele geçen uyuşturucu maddenin de sanığa ait olduğunu gösterir istihbari bilgi dışında, sanığın yüklenen suçu işlemediğine ilişkin savunmasının aksine her türlü şüpheden uzak somut delil bulunmadığı gözetildiğinde, sanığın atılı suçu işlediği hususu kuşku boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için suçun her türlü şüpheden uzak bir şekilde sabit olması gerekmekte olup, aksi durumda, günümüzde kabul görmüş evrensel bir ilke olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanığın beraatına hükmolunmalıdır.
Bu itibarla, sabit olmayan atılı suçtan sanığın beraatına karar verilmesi gerektiği yönündeki Özel Daire bozma kararı isabetli olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan on üç Genel Kurul Üyesi; “suçun sabit olduğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.02.2010 gün ve 179-36 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.09.2012 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 02.10.2012 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oyçokluğuyla karar verildi.