10. Hukuk Dairesi 2014/20273 E. , 2014/21977 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Ankara 12. İş Mahkemesi
Tarihi :24.06.2014
No :2012/487-2014/532
Davacı, davalı TRT Genel Müdürlüğü nezdinde 13.06.1994-30.04.2011 tarihleri arasında ses sanatçısı olarak geçen çalışmalarının tespitini istemiştir.
Mahkemece, ilâmda belirtildiği şekilde davanın reddine dair hüküm kurulmuştur.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi .. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundundu. Davacı vekili tarafından, duruşma talebinde bulunulmuş ise de, temyiz konusu hükme ilişkin dava, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hâllerden hiçbirine uymadığından, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun"un 4/a maddesi anlamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet akdine dayanması, b) İşin işverene ait yerde yapılması, c) Kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur. Dava konusuna ilişkin olarak, işin işverene ait yerde yapıldığı ve kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmamasına ilişkin bir durumun söz konusu olmadığı görülmektedir.
Hizmet akdi bulunup bulunmadığına ilişkin olarak ise; davaya konu dönem itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313/1. maddesinde, hizmet sözleşmesi; “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurlarına yer verilmişken, 4857 sayılı İş Kanunu"nun 8. maddesinde, “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. Hizmet akdi, her şeyden önce bir iş görme edimini zorunlu kılar. Bu
sözleşmeyle sigortalıya yüklenen borç, işveren yararına bir iş görmek, hizmet sunmaktır.
Bağımlılık ve bu kapsamda ele alınması gereken zaman unsuru, hizmet akdinin ayırt edici özelliğidir.
Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bazı durumlarda, taraflar arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi bulunmasa da, işverenin iş organizasyonu içinde yer alınmaktaysa bu unsurun varlığının kabulü gerekecektir. Önemli yön, işverenin her an denetim ve buyurma yetkisini kullanabilecek olması, çalışanın, edimi ile ilgili buyruklara uyma dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte teknik ve hukuki bir bağımlılığın bulunmasıdır. Genel anlamda bağımlı çalışma, işverenin belirleyeceği yerde ve zamanda, işverence sağlanacak teknik destek ve işverenin denetim ve gözetiminde yapılan çalışmadır. İşverenin yönetim (talimat verme) hakkı karşısında işçinin talimatlara uyma (itaat) borcu yer alır. Bir işin görülmesi süreci içinde işçinin faaliyeti, çalışma şekli, yeri, zamanı ve işyerindeki davranışları düzenleyen talimatlar veren işveren onu kişisel bağımlılığı altında tutar. Bu sözleşmede var olan otorite/bağımlılık ilişkisi taraflar arasında kaçınılmaz olarak bir hukuki hiyerarşi yaratır. Bu nedenle hizmet akdinde bağımlılık hem işçinin kişiliğini ilgilendirmekte hem de bir hukuki bağımlılık niteliği taşımaktadır
Hizmet akdi, çoğu kez, Borçlar Kanununun 355. maddesinde tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştırılabilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir. Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise, çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir.
Dosyanın tetkikinde, davacı ile davalı TRT arasında, 1994-2011 tarihleri arasında muhtelif sayıda yapılmış istisna akdi ile götürü bedel hizmet alım sözleşmeleri bulunmaktadır. Ayrıca, davacıya ait banka hesap ekstresinde, 2000-2011 tarihleri arasında davalı işveren tarafından yapılan ödemeler mevcuttur. Mahkemece, davacı ile davalı TRT arasındaki hukuki ilişkinin hizmet akdine dayandığı hususu gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Mahkemece yapılacak iş, talep konusu dönem içinde geçtiğini iddia ettiği çalışmalarının gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliğiyle süresinin belirlenebilmesi amacıyla; çalışmaların geçtiği iş yeri bir Kamu kuruluşuna ait olup
Kamu kuruluşlarında çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin belgelere dayandırılması asıl olduğu ilkesi doğrultusunda, davacının çalışmaları ile ilgili olarak dava konusu döneme ilişkin bütün ödeme belgelerinin onaylı sureti istenmeli ve aynı dönemlere ilişkin davacının katıldığı programların varsa yazılı, sesli veya görüntülü kayıtları temin edilmeli, aynı şekilde davacının katılmış olduğu programların rejisörleri veya yetkilileri ile re’sen belirlenecek bordrolu tanıklar belirlenip tanık sıfatı ile dinlenilmeli, temin edilen yazılı, sesli ve görüntülü program kayıtları ve tüm dosya uzman bilirkişiye tevdii edilip, Hukuk Genel Kurulunun 2011/21-130 esas, 2011/150 karar sayılı hükmünde ayrıntılı şekilde anlatıldığı üzere, davacının çalışmasının kısmi süreli (part time) çalışma niteliğinde olup olmadığı, bu nitelikte bir çalışma ise, bir ayda kaç güne tekabül edecek nitelikte olduğu hususunda yine uzman bilirkişiden rapor alınmalı, böylelikle davacının talep konusu tarihler arasında çalışmasının olup olmadığı ve varsa kesintili mi yoksa blok çalışma mı olduğu, gerçekte kaç gün olduğu tespit edilip, buna göre hak düşürücü süre tespiti yapılmalı, böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda, araştırma yaparak, elde edilecek sonuca göre bir karar vermesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 03.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.