Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/15969
Karar No: 2014/21829
Karar Tarihi: 31.10.2014

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/15969 Esas 2014/21829 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2014/15969 E.  ,  2014/21829 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : Ankara 18. İş Mahkemesi
    Tarihi : 01.10.2013
    No : 2012/895-2013/651

    Dava, gözaltında veya tutuklulukta geçen sürelerin 5510 sayılı Yasanın geçici 36’ıncı maddesi uyarınca borçlanabileceğinin tespiti istemine ilişkindir.
    Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
    Hükmü, davacı Avukatı tarafından temyiz etmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    1.Ordu Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkemesi’nin 1982/50 Esas ve 1989/14 no’lu kararı ile, davacı H.. E.."ün, Anayasal düzeni zorla değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya kalkışma suçunun temas ettiği 765 sayılı TCK"nın 146/1. maddesinde öngörülen cezanın süresi itibariyle suç tarihinde yürülükte bulunan ve lehe olan anılan Kanunun 102/1 maddesinde belirlenen asli zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu ve aynı maddenin son fıkrasında belirtilen istisna kapsamında kalmadığı, aynı Kanunun 104/2. maddesinde öngörülen eklentili zamanaşımı süresinin ise otuz yıl olduğu ve davacının sorumlu tutulduğu, Anayasal düzeni zorla değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna vucut veren ve suçun 765 sayılı TCK"nın 146/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesini gerekli kılan eylemlerin gerçekleştiği tarihlerden itibaren başlayan otuz yıllık zamanaşımı süresinin inceleme tarihi itibariyle dolduğu anlaşıldığından, Yargıtay 9.Ceza Dairesinin 01/02/2012 tarihli kararı ile zamanaşımı nedeni ile düşme kararı verildiği, davacının iş bu dosya kapsamında, 21/11/1983 tarihinde gözaltında kaldığı, 30/12/1983-14/12/1988 tarihleri arasında tutuklu kaldığı anlaşılmaktadır.
    Davacının, 29/02/2012 tarihli dilekçeyle tutuklulukta ve gözaltında geçen sürelerini borçlanma talebiyle Kuruma başvurduğu, Kurumun 05.03.2012 tarih ve 4028460 sayılı cevabi yazısıyla, borçlanma talebi başvuru tarihinin 25.08.2011 tarihinde sona erdiği gerekçesiyle borçlanma işleminin yapılamadığını bildirdiği görülmüştür.
    Mahkemece, davacının Kanunda sınırlı sayıda belirtilen "hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraat kararı verilmesi" şartının gerçekleşmediği, 6111 SK.nun 52. md.siyle eklenen 5510 sayılı Kanun"un geçici 36. maddede yer alan "12 Eylül 1980 tarihinden itibaren haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenler" hükmü gözetildiğinde, maddenin uygulama alanının sınırlı sayıda belirlenmiş olduğu, böylece zamanaşımı nedeniyle hakkında açılan davası düşen davacının anılan Yasa maddesi kapsamında gözaltı ve tutukluluk sürelerini borçlanma hakkının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
    Bilindiği üzere, 13.02.2011 gün ve 6111 sayılı Yasanın 52’inci maddesiyle 5510 sayılı Yasaya eklenen geçici 36’ıncı madde hükmü uyarınca, 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası uyarınca kurulan sıkıyönetim mahkemelerinin görev alanına giren suçlar nedeniyle yakalanan veya tutuklananlardan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu 12.09.1980 tarihinden itibaren “hakkında kovuşturmaya yer olmadığına” veya “beraatına” karar verilen kişilerin, gözaltında veya tutuklulukta geçen süreleri, kendileri veya hak sahiplerince belgeleyerek Kuruma başvurmaları halinde anılan madde kapsamında borçlanma imkanı sağlanmıştır.
    Anılan hüküm uyarınca, gözaltında veya tutuklulukta geçirilen sürelerin borçlanılabilmesi için “hakkında kovuşturmaya yer olmadığına (diğer ifadeyle hakkında takipsizlik kararı verilenler” veya “beraat” kararı verilmesi gerekmektedir.
    Öte yandan, ceza yargılamasındaki amaç, maddi gerçeğe ulaşmaktır. Fakat, ceza yargılamasında maddi gerçek ne pahasına olursa olsun araştırılmamakta, bu faaliyetin yargılama kurallarına uygun olarak insan hakları ihlal edilmeksizin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ceza yargılamasında maddi gerçeğin araştırılması, sanık hakları olarak da nitelendirilen bir takım ilkelerle sınırlandırılmış olup, sanığa verilen kanunların tanıdığı hak ve yetkilerin gereği gibi kullanılabildiği bir süreç sonunda ulaşılan gerçeğe değer verilmektedir.
    Sanık haklarından birisi olan suçsuzluk karinesi, bir suçtan dolayı kovuşturulan kişinin, suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olmadıkça suçlu olarak kabul edilmemesini ifade eder. Bazen suçsuzluk karinesi, bazen de masumluk karinesi olarak isimlendirilen bu kavram; 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 11/1. maddesinde, "Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır." ve 1950 tarihli İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 6/2. maddesinde, "Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır." düzenlemelerinde yer edinmiştir. Türkiye, 1948 tarihli Bildirge ve 1950 tarihli Sözleşme’ye taraftır. Suçsuzluk karinesi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiş ise de, 1982 Anayasası’nın 38/4. maddesinde, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde, yasama, yargı ve yürütmeyi bağlayan ilke olarak mevzuatımızdaki yerini almıştır.
    Karine, hukuk dilinde bilinenden bilinmeyeni çıkarmaya yarayan hukuki istidlallere (Bir konuda kanıtlara dayanarak sonuç çıkarma) verilen isimdir. Başka bir deyişle karine, bir hüküm vermek için “tecrübe kuralı ile karşılaştırma” denilen faaliyetin daha önceden benzer olaylar dolayısıyla yapılması ve gelecekteki bütün olaylarda uygulanacak mücerret sonucun önceden çıkarılmasıdır. Karine, vicdani kanaate ulaşmada veya ispat işleminde başvurulan bir durumdur. Suçsuzluk karinesinde ise, böyle gerçeğe uygun ya da sabit olduğu kabul edilen bir olaydan başka bir olayın varlığı sonucuna ulaşılması söz konusu değildir. Suçsuzluk karinesi, kişinin suçsuz olduğu varsayımı ile hareket edilmesini gerektiren temel bir haktır. Suçsuzluk karinesi, geleneksel bir hukuk ilkesi olmasının dışında, hukuk devleti anlayışının doğal bir sonucu olarak da kabul edilmektedir. Karinenin, insan haklarına saygı prensibi çerçevesinde içeriği belirlenmeli ve sınırı çizilmelidir. Suçsuzluk karinesi, manevi sorumluluk esasına dayanan maddi ceza hukukunun sonucu olarak değerlendirilmelidir. İnsana saygı düşüncesinden kaynaklanan suçsuzluk karinesinin hukuki niteliği, suçlu sayılmamanın diğer anlamı olarak masum sayılma kabul edilmelidir.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) göre de, suçsuzluk karinesinin etkisi ceza davasının yalnızca sonucuyla sınırlı değildir. Suçlama anından itibaren yargılama faaliyetinin tüm aşamalarında ve tüm resmi makamlar önünde geçerlidir. Suçsuzluk karinesi, davanın esasına girilmediği durumlarda ve asıl dava ile bağlantılı diğer davalarda da geçerlidir. Mineli/İsviçre davasında, yerel mahkeme davayı işin esasına girmeden zamanaşımı nedeniyle düşürmüş, fakat mahkeme giderlerinin davalı tarafından (AİHM önünde davacı) ödenmesine hükmetmiştir. Yerel mahkeme kararını davalının “görünüşe göre” ve “büyük ihtimalle” mahkum olacağı öngörüsüne dayandırmıştır. AİHM ise, bu öngörünün muhtemel bir kusurluluk kabulü olduğunu, İHAS 6/2. maddenin ceza davasının tamamında uygulanması gerektiğini vurgulayarak taraf devleti mahkum etmiştir. Aynı şekilde, I ve C/İsviçre olayında da, İsviçre yerel mahkemesi davayı zamanaşımı nedeniyle düşürmüş ve fakat davalının “suçlu” ve “ısrarcı bir şekilde kanunu ihlal eden” bir kişi olduğundan bahisle dava masraflarını ona yüklemiştir. AİHM olayda suçsuzluk karinesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. AİHM’e göre, masumiyet karinesi sadece bir yargıç veya mahkeme tarafından değil, başka kamu makamları tarafından da çiğnenebilir. "AİHM"nin bu doğrultuda olan bir diğer kararında ifade edildiği gibi," 29 Aralık 1976 tarihli basın toplantısı yapıldığında, Bay Allenet de Ribemont polis tarafından henüz gözaltına alınmıştı, her ne kadar o anda uluslararası bir cinayete yardım ve yataklıkla itham edilmemiş olsa bile, polis tarafından gözaltına alınması ve gözaltında tutulması, Paris sorgu yargıcının birkaç gün önce başlatmış olduğu soruşturma kapsamındaydı ve bu durum kendisini 6/2. madde çerçevesinde “bir suç ile itham edilen” bir kişi haline getiriyordu. AİHM (basın toplantısı sırasında) Fransız polisinin en üst rütbeli bazı görevlilerinin Bay Allenet de Ribemont’dan, hiçbir kayıt ya da kısıtlama getirmeksizin, bir cinayetin azmettiricilerinden biri, dolayısıyla da o cinayetin suç ortağı olarak söz ettiklerini hatırlatır. Bu bariz biçimde başvurucunun suçlu olduğuna dair bir beyandır. Bu beyan, öncelikle, kamuoyunun bu kişinin suçlu olduğuna inanmasına katkıda bulunmuştur; ayrıca, yetkili yargı mercinin gerçekleri değerlendirmesi konusunda bir önyargı yaratmıştır. Dolayısıyla, 6/2. madde hükümleri ihlal edilmiştir" (Gilles Dutertre AİHM Kararlarından Örnekler s. 178 vd).
    Evrensel bir değer haline gelmiş olan suçsuzluk karinesi, ceza yargılaması işlemlerinin, hukuka aykırı sayılabilecek hilelere başvurmadan, kandırma, yanıltma ve zorlama gibi irade serbestisini engelleyen yollara sapılmaksızın kanun tarafından önceden öngörülmüş esaslar çerçevesinde ve yeterli savunma imkanları sağlanarak yapılması şeklinde tanımlanabilecek adil yargılanma hakkının bir unsurudur. Sanığa, kusuru ispat edilmeden önce suçlu gibi muamele görmesini önleyen, dokunulmaz, anayasal (AY m. 38/4, 15/4) bir hak olup, mahkemelerin tarafsızlığı garantisini verir ve kişi, suçlu olduğu mahkeme hükmüyle kesinleşmeden hiçbir şekilde suçlu olarak nitelendirilemez. Bu yönde, suçsuzluk karinesinin iki fonksiyonu ön plana çıkmaktadır: Karine, ilk olarak, ceza yargılamasının gidişine, işleyişine üstün bir usulü kural olarak yön vermekte, yukarıda ifade edildiği gibi bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde adil yargılamanın garantisini oluşturmaktadır. İkinci ise, suçluluğun tayininin yargılama kuralları çerçevesinde yargılama makamlarına düştüğünü hükme bağlamaktadır. Ceza yargılamasında sanık, suçluluğu ispatlanıncaya kadar suçsuz sayılacaksa da, bu onun hakkında mahkumiyete kadar hiçbir şey yapılamayacağı anlamına gelmemektedir. Zira sanık, henüz suçlu değilse de, şüpheli olması nedeniyle masum da değildir. Bu nedenle, sanıklar hakkında bir takım yargılama önlemlerini almak, belli sınırlar içinde kalmak kaydıyla suçsuzluk karinesini ihlal etmez. Suçsuzluk karinesi, suç isnadının gerçekleştiği, yani kişinin geniş anlamda sanıklık statüsüne girdiği andan itibaren ceza yargılamasının tamamında, ceza davasının esasına girilmediği durumlarda ve ceza yargılamasına bağlı diğer yargılamalarda geçerlidir. Ayrıca, yargılama organları dışındaki tüm resmi makamları ve üçüncü kişileri de bağlayan temel bir ilkedir. Bu nedenle, gerek ceza yargılaması görevlileri gerekse bunun dışındaki resmi görevliler, suçsuzluk karinesini ihlal eden, sanığı suçlu olarak gösteren, sanığın suçlu gibi işlem görmesine neden olan işlem ve eylemlerde bulunmamalıdırlar(Yrd. Doç. Dr. İlhan Üzülmez TBB Dergisi Sayı 58 s. 41 vd).
    Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olayda; Davanın yasal dayanağını teşkil eden ve Resmi Gazetenin 25.2.2011 tarihli, 27857 (1.mükerrer) sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren 13.2.2011 tarihli, 6111 sayılı Kanunun 52.maddesi ile 5510 sayılı Kanuna eklenen Geçici 36.maddesinin birinci fıkrasında, "13.5.1971 tarihli ve 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu uyarınca kurulan Sıkıyönetim Mahkemelerinin görev alanına giren suçlar nedeniyle yakalanan veya tutuklananlardan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlarına karar verilenlerin, gözaltında veya tutuklukta geçen süreleri için kendilerinin yada hak sahiplerinin bu durumlarını belgeleyerek bu maddenin yayımı tarihinden itibaren 6 ay içerisinde talepte bulunması kaydıyla; gözaltında veya tutuklulukta geçen süreleri, talep tarihinde 82.maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırının %32"si üzerinden hesaplanacak primlerinin, bu durumlarından dolayı dava açıp tazminat alanların borcun tebliğ tarihinden itibaren 6 ay içerisinde kendilerince veya hak sahiplerince, tazminat almamış olanların ise Hazinece ödenmesi suretiyle borçlandırılır. Bu şekilde borçlanılan süreler Kanunun 4.maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında prim ödeme gün sayısı olarak değerlendirilir. Ancak, sigortalılık başlangıç tarihinden önceki borçlanılan süreler sigortalılık başlangıç tarihini geriye götürmez" hükmüne yer verilmiştir.
    Söz konusu Yasaya göre; borçlanma başvurusu süresi 25.8.2011 tarihinde sona ermektedir.
    Her ne kadar, anılan Yasada "bu maddenin yayımı tarihinden itibaren altı ay içerisinde talepte bulunması kaydıyla" ibaresine yer verilmişse de; bu Düzenleme Anayasa Mahkemesinin 29/01/2014 tarih 2013/126 esas 2014/17 karar sayılı, 09.05.2014 tarih ve 28995 sayılı R.G.de yayımlanan kararıyla iptal edilmiştir. Bu durumda davacının 6111 sayılı Kanunun 52. maddesi ile 5510 sayılı Kanuna eklenen Geçici 36. maddesine dayalı borçlanma talebinin benimsenmesi gerektiği anlaşılmaktadır
    Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurularak davanın kabulü yönünde hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 31/10/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi