11. Hukuk Dairesi 2018/684 E. , 2019/5748 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 17. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 09/02/2017 tarih ve 2012/614 E- 2017/117 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine , istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi"nce verilen 23/11/2017 tarih ve 2017/1093 E- 2017/1854 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 24/09/2019 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ...dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, dava dışı Dossodossi Tekstil San. ve Org . Ltd. Şti"nin Uludağ 2. Bölgede gerçekleştirilecek olan bir gösteride kullanmak üzere çadır kurulması için davalı şirket ile anlaştığını, bu çadır içine yerleştirilen ve müvekkili şirket tarafından sigortalanmış olan ses, ışık ve görüntü sistemlerinin de yine dava dışı sigortalı Fantom Prodüksiyon Ses ve Işık Sistemleri San. ve Tic. Ltd. Şti"den kiralandığını, kurumu tamamlanan çadıra elektronik sistemlerin yerleştirilmesi sırasında akşam saatlerinde kuvvetli bir rüzgar esmesi üzerine çadırın çatısında çökme olduğunu ve müvekkili şirkete sigortalanmış olan elektronik cihazların çöken çatının altında kaldığını, akabinde yağan şiddetli kar ve tipi nedeniyle elektronik cihazlardaki hasarın da büyüdüğünü, hasar bedelini ödeyen müvekkilinin sigortalının haklarına halef olduğunu ileri sürerek, 299.139,00 TL’nin avans faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, çadırın teknik olarak müvekkili tarafından tam tekmil olarak kurulduğunu, geçici yapı sistemin hava şartları, daha önceden vuku bulunan olaylar ve organizasyonu gerçekleştiren şirketlerin kusurlu davranışları, sözleşmesel edimlerin yerine getirilmemesi nedeniyle yıkıldığını, müvekkilinin herhangi bir kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu çadırların sözleşme hükümlerine göre davalı tarafça tamamen bitirilip dava dışı şirkete teslim edilmeden yıkıldığı ve yıkımın tamamen davalı şirketin hatalı, eksik tasarım ve montajı nedeniyle olduğu zira, yapılan teknik incelemelerde davalının çadırda çelik çubuk kullanması gerekirken çelik halat kullandığı, kullanılan alüminyum çadır hangar yapısının hava koşullarına bağlı yükler nedeniyle sıcak mevsimlerde kurulması gerektiğinin TÜV uygunluk belgesinde belirtilmesine rağmen Aralık ayında Uludağ Bölgesinde kurulmaya çalışılmasının olayın başlıca nedeni olduğu, kış ve dağ koşullarında kurulum sürürken yapının montajı tamamlanmış kapalı halinde taşıması gerekirken özellikleri dahi taşımasının beklenemeyeceği, ayrıca montaj sırasında uyulması gereken standart bir kurulumun prosedürü uygulanmamasına bağlı olarak yapının gergilerinde, kolon ağırlıkları, düğüm noktalarında ciddi eksiklikler olduğu, tam olarak kapatılmayan çadır yapısının yatay rüzgar yükü etkisiyle yıkıldığı, bu nedenle çadırın yıkılmasında davalının tamamen kusurlu olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı, davalı vekilince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstinaf mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre,ilk derece mahkemesince vekillikten çekilme dilekçesinin 20/03/2017 tarihinde davalıya tebliğ edildiği ve bu tarihten itibaren 15 gün daha vekillik görevi devam edeceğinden bu süre içinde gerekçeli kararın davalı asile tebliğ edilmesinin geçersiz olduğu, zira 7201 sayılı Tebligat Kanununun 11.m. gereğince vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı, istifa eden davalı vekiline gerekçeli kararın tebliğ edildiğine ilişkin tebligat parçası bulunmadığından gerekçeli kararın usulüne uygun şekilde davalıya tebliğ edildiği kabul edilemeyeceğinden ilk derece mahkemesinin 18/04/2017 tarihli istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararının kaldırılmasına karar vermek gerektiği, davacının sigortalısı ile davalı arasında bir sözleşme bulunmadığı, davalının yapı maliki konumunda olduğu, 6098 sayılı TBK’nın 69. m. gereğince bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliklerinin, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden sorumlu olup, bir kusurları olmasa da doğan zararı gidermekle yükümlü oldukları, nedensellik bağının kesilmesi için 3.kişinin kusurunun neredeyse kasta yakın bir kusur olması gerekmektedir ki ancak bu halde eser sahibinin sorumlu olmadığının ileri sürülebileceği, aynı olay nedeniyle fer"i müdahil ile davalı arasında görülen davada davalı tam kusurlu kusurlu bulunmuş, mahkemece alınan bilirkişi raporunda ise, fer"i müdahil ile davalı eşit kusurlu bulunduğundan işbu davada davalının 3.kişinin kusuruna dayanmasının mümkün olmadığı, hasarın oluşmasında veya artmasında dava dışı sigortalının sorumluluğu veya kusuru ileri sürülmediğine, hasarın miktarı konusunda da tartışma bulunmadığına göre, ilk derece mahkemesinin kararrında bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK"nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin temyiz istemlerinin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK"nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK"nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 2.037,00 TL duruşma vekalet ücretinin taraflardan alınarak yekdiğerine verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 15.325,65 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, aşağıda yazılı bakiye 8,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 24/09/2019 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık, vekilin istifa dilekçesini mahkemeye tevdi ettikten sonra, gerekçeli kararın ve istifa dilekçesinin, asile aynı tarihte tebliğ edilmesi nedeniyle, HMK 82 maddesinde ifade edilen iki haftalık süre geçmeden asile karar tebliğ edilmesinin usule ve yasaya uygun olup olmadığı, temyiz süresinin asile yapılan tebligatla başlayıp başlamayacağına ilişkindir.
6100 sayılı HMK 81 maddesinde "vekilin azli veya istifasının, mahkeme ve karşı taraf bakımından hüküm ifade edebilmesi için bu konudaki beyanın dilekçeyle bildirilmesi veya tutanağa geçirilmesi ve gerektiğinde ilgilisine yapılacak tebligat giderinin de peşin ödenmesinin zorunlu olduğu",
Yasanın 82. maddesinde de" istifa eden vekilin vekalet görevinin istifanın müvekkiline tebliğinden iki hafta süre ile devam edeceği" düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı Röder Yapı Sistemleri San. Tic. Ltd. Şti. vekili 02.03.2017 havale tarihli dilekçesi ile tebliğ pulunu da ekleyerek vekaletten istifa ettiğini mahkemeye bildirmiş,
Davacı vekili, 07.03.2017 havale tarihli dilekçesi ile gerekçeli kararın taraflara tebliğini istemiş,
Vekilinin istifa dilekçesi ile gerekçeli karar davalı asile 20.03.2017 tarihinde tebliğ edilmiş,
Karar aleyhine, davalının yeni vekili tarafından 17.04.2017 tarihli dilekçe ile istinaf kanun yoluna başvurulmuş,
İlk Derece Mahkemesinin 18.04.2017 tarihli ek kararı ile, istinaf başvurusunun süre yönünden reddine karar verilmiş,
Ek kararın davalı vekiline 19.04.2017 tarihinde tebliği üzerine davalı vekilince aynı tarihli dilekçe ile ek karar süresinde istinaf edilmiş,
Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun süresinde olduğu gerekçesi ile ek karar kaldırılarak davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kez, Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğinde de görüldüğü üzere, davalı Röder Yapı Sistemleri San. Tic. Ltd. Şti. vekili; 02.03.2017 tarihli dilekçesi ile tebligat pulunu da eklemek suretiyle istifa ettiğini mahkemeye bildirmiş, dilekçe aynı tarihte işlem yapılmak üzere kaleme havale edilmiştir.
Vekilin istifasının mahkemeye ulaşması ile, vekilin vekalet görevi sona ermektedir. Bundan sonra mahkemenin, müstafi vekile karşı hiçbir usul işlemini yapması mümkün değildir. Bu açıdan gerekçeli kararın asile tebliğ edilmesinde HMK 81. maddesinin açık hükmüne göre usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. (Bknz. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6. Bası 2. Cilt Shf 1314, Süha Tanrıver Medeni Usul Hukuku Cilt 1. Shf 535, Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi Shf. 664-665).
HMK 82 maddesinde ifade edilen iki haftalık süre vekil ile müvekkili arasındaki iç ilişkide geçerli olup, Bölge Adliye Mahkemesinin ve Daire çoğunluğunun bu sürenin somut uyuşmazlıkta uygulanması gerektiğine ilişkin görüşü HMK 82 maddesi hükmüne aykırı olup, sözü geçen hükmün eldeki uyuşmazlık yönünden uygulanması mümkün değildir.
İstifa dilekçesinin mahkemeye tevdii ile, mahkeme yönünden, istifa sonuçlarını doğurduğu için gerekçeli kararın asile tebliği ile birlikte istinaf süresi işlemeye başlamış, yasada öngörülen iki haftalık sürede istinaf kanun yoluna başvurulmadığından İlk Derece Mahkemesi kararı kesinleşmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin 18.04.2017 tarihli istinaf başvurusunun süre yönünden reddine ilişkin ek karar, açıklanan yasal düzenlemeler ve doktrin görüşlerine uygun bulunmaktadır.
Bu halde Bölge Adliye Mahkemesince HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince 18.04.2017 tarihli ek karara yönelik başvurunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile 18.04.2017 tarihli ek kararın kaldırılması doğru değildir.
Davacı temyizi doğrultusunda, davalının temyiz itirazları incelenmeksizin, Bölge Adliye Mahkemesi kararının açıklanan gerekçe ile davacı lehine bozulması gerekirken, bu yöne ilişkin davacının temyiz isteminin reddine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.