Esas No: 2021/6561
Karar No: 2021/5561
Karar Tarihi: 16.11.2021
Danıştay 10. Daire 2021/6561 Esas 2021/5561 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/6561
Karar No : 2021/5561
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : ... Başkanlığı
(... Genel Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av. ...
KARŞI TARAF (DAVACI) : ...
VEKİLİ : Av. ...
İSTEMİN_KONUSU : ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Gine Cumhuriyeti vatandaşı olan davacı tarafından, uluslararası koruma talebinin reddine dair Göç İdaresi Başkanlığı'nın (Göç İdaresi Genel Müdürlüğü) ... tarih ve ... sayılı işleminin iptali istenmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesince; davacının durumunun 6458 sayılı Kanun'un 62. maddesi gereğince değerlendirilmesi gerektiği, ayrıca davacının, ülkesinde politik baskılara maruz kaldığı, hayatının tehlikeye girmesi nedeniyle Türkiye'ye gelerek uluslararası koruma talebinde bulunduğu, ülkesine geri gönderildiği takdirde göreceği zulüme yönelik iddiaları yönünden, davalı idarece 6458 sayılı Kanun'un 93. maddesi uyarınca yapılması gereken bilgi toplama görevi yerine getirilmeyerek dava konusu işlemin tesis edildiği, bu sebeplerle uluslararası koruma talebinin reddine ilişkin işlemde ulusal ve uluslararası metinler yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı, öte yandan, davacı ile 2009 yılında mülakat yapıldığı, dolayısıyla henüz 6458 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce yapılan mülakatla işlem tesis edilmesinde de hukuka uyarlık görülmediği gerekçeleriyle dava konusu işlemin iptali yolunda verilen ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararın, davanın süre yönünden reddi gerektiği gerekçesiyle Dairemizin 25/10/2016 tarih ve E:2016/3185, K:2016/3853 sayılı kararıyla bozulması üzerine, ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararıyla, bozma kararına uyulmayarak, davanın süresinde açıldığı gerekçesi eklenmek suretiyle ilk kararda ısrar edildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan temyiz başvurusu sonucunda Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 23/12/2020 tarih ve E:2020/1715, K:2020/3394 sayılı kararıyla, anılan Mahkeme kararının ısrara ilişkin kısmının gerekçe değiştirilerek onandığı ve uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi için dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşılmaktadır.
TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davalı idare tarafından, davacının ülkemize geliş amacının, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korkması olmadığı, ekonomik sebeplerden dolayı ülkemize geldiği, yine ülkemize geldikten 7 ay sonra uluslararası koruma başvurusunda bulunmasının, zulüm ve can güvenliğine yönelik korkusu olan birinin davranışlarına aykırılık teşkil ettiği, Mahkemece 6458 sayılı Kanun'un 93. maddesi uyarınca yapılan araştırma sonucu hazırlanan menşe ülke raporu dikkate alınmadan karar verildiği, bu sebepler uyarınca temyize konu kararda hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilerek bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ...
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, 29/10/2021 tarih ve 31643 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 85 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 19. maddesi uyarınca Göç İdaresi Başkanlığı hasım mevkiine alınarak, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 23/12/2020 tarih ve E:2020/1715, K:2020/3394 sayılı kararı üzerine, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Gine Cumhuriyeti vatandaşı olan davacı 25/08/2008 tarihinde yasadışı yollardan ülkemize gelmiş ve 06/03/2009 tarihinde uluslararası koruma başvurusunda bulunmuştur.
Söz konusu başvurunun değerlendirilmesi aşamasında 05/05/2009 ve 09/06/2009 tarihlerinde davacı ile mülakat yapılmıştır.
Yapılan değerlendirme sonucunda, davacının sunmuş oldukları gerekçeler, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Tarihli Cenevre Sözleşmesi, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, 10/04/2014 tarih ve 2014/10 sayılı Genelge ile 26/05/2014 tarih ve 2014/15 sayılı Genelge kapsamında incelenmiş ve davacının uluslararası koruma için gerekli kriterleri taşımadığı değerlendirilerek 02/10/2014 tarihli Göç İdaresi Genel Müdürlüğü işlemi ile uluslararası koruma talebi reddedilmiş, söz konusu işlemin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 16. maddesinde, "Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir." hükmüne; 90. maddesinde de, "Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.... Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükümlerine yer verilmiştir.
11/04/2013 tarih ve 28615 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 3. maddesinde, "(1) Bu Kanunun uygulanmasında;...d) Başvuru sahibi: Uluslararası koruma talebinde bulunan ve henüz başvurusu hakkında son karar verilmemiş olan kişiyi,...., r) Uluslararası koruma: Mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsünü,...ifade eder." hükmü; 62. maddesinde, "(1) Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir." hükmü; 63. maddesinde, "(1) Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir." hükmü; 69. maddesinde, "... (4) Kayıt esnasında; başvuru sahibinin menşe veya ikamet ülkesini terk etme sebepleri, ülkesini terk ettikten sonra başından geçen ve başvuru yapmasına neden olan olaylar, Türkiye’ye giriş şekli, kullandığı yol güzergâhları ve vasıta bilgileri, daha önceden başka bir ülkede uluslararası korumaya başvurmuş veya korumadan yararlanmışsa, bu başvuru veya korumaya ilişkin bilgi ve belgeleri alınır." hükmü; 75. maddesinde, " (1) Etkin ve adil karar verebilmek amacıyla, başvuru sahibiyle kayıt tarihinden itibaren otuz gün içinde bireysel mülakat yapılır. Mülakatın mahremiyeti dikkate alınarak, kişiye kendisini en iyi şekilde ifade etme imkânı tanınır. Ancak, aile üyelerinin de bulunmasının gerekli görüldüğü durumlarda, kişinin muvafakati alınarak mülakat aile üyeleriyle birlikte yapılabilir. Başvuru sahibinin talebi üzerine, avukatı gözlemci olarak mülakata katılabilir. (2) Başvuru sahibi, yetkililerle iş birliği yapmak ve uluslararası koruma başvurusunu destekleyecek tüm bilgi ve belgeleri sunmakla yükümlüdür. (3) Özel ihtiyaç sahipleriyle yapılacak mülakatlarda, bu kişilerin özel durumları göz önünde bulundurulur. Çocuğun mülakatında psikolog, çocuk gelişimci veya sosyal çalışmacı ya da ebeveyni veya yasal temsilcisi hazır bulunabilir. (4) Mülakatın gerçekleştirilememesi hâlinde, yeni mülakat tarihi belirlenir ve ilgili kişiye tebliğ edilir. Mülakat tarihleri arasında en az on gün bulunur. (5) Gerekli görüldüğünde başvuru sahibiyle ek mülakatlar yapılabilir. (6) Mülakatlar sesli veya görsel olarak kayıt altına alınabilir. Bu durumda mülakat yapılan kişi bilgilendirilir. Her mülakatın sonunda tutanak düzenlenir, bir örneği mülakat yapılan kişiye verilir." hükümleri; 78. maddesinde, "...(4) Başvuru sahibine, zulüm veya ciddi zarar görme tehdidine karşı vatandaşı olduğu ülke veya önceki ikamet ülkesinin belirli bir bölgesinde koruma sağlanabiliyorsa ve başvuru sahibi, ülkenin o bölgesine güvenli bir şekilde seyahat edebilecek ve yerleşebilecek durumdaysa, başvuru sahibinin uluslararası korumaya muhtaç olmadığına karar verilebilir." hükmü yer almaktadır.
29/08/1961 tarih ve 359 sayılı Kanun'la onaylanması uygun bulunan 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolünün 1. maddesinde, bu Sözleşmenin; ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen her şahsa uygulanacağı öngörülmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Sözleşmenin 1. maddesine çekince koyarak, yalnızca Avrupa'dan gelenlere mülteci statüsü tanımakta olup; Avrupa dışından gelenlere ise sığınmacı statüsü vermektedir.
Anılan Sözleşmenin 33. maddesi de, "(1). Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.
(2). Bununla beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep edemez." kurallarını içermektedir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 2. maddesinde, herkesin yaşam hakkının yasanın koruması altında olduğu; 3. maddesinde de, hiç kimsenin işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamayacağı düzenleme altına alınmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uluslararası koruma, uluslararası ve ulusal mevzuatta belirtildiği şekilde, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesinden dolayı haklı sebeplere bağlı olarak zulme uğrama korkusu içinde bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da haklı sebeplere bağlı olarak yararlanmak istemeyen ya da önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan ve oraya dönemeyen veya dönmek istemeyen yabancılar ile bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesi dışında bulunan, oraya dönemeyen veya zulme uğrama korkusu nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişilere sağlanan statüdür. Bu statüden yararlanabilmenin ilk koşulu ise, meydana gelen olaylar nedeniyle ve bu olaylar sonucunda, haklı gerekçelere dayanan zulüm korkusudur. Zulüm korkusunun nedeninin, ilgilinin ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerine dayanması gerekmekte olup; "zulüm" kavramının ilgilinin yaşamı, özgürlüğü, ayrımcılığa maruz kalması vb. gibi kişinin hayatını çekilmez duruma sokan nesnel durumları ifade edebileceği gibi, kişi yönünden öznel olarak değerlendirilebilecek durumları kapsayabileceği de kuşkusuzdur.
Bu nedenle, uluslararası koruma başvurusu halinde ortada haklı sebeplere dayanan zulüm korkusunun olup olmadığının değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin de nesnel ve öznel durumlar göz önüne alınarak yapılması gerekmektedir. Nesnel unsurlar başvurucunun menşe ülkesindeki koşulların somut olarak ele alınmasını gerektirmekte ve bu unsurlar sonuçta başvurucunun öznel unsurlardaki korkusunun saptanmasında önem arz etmektedir. Belli olaylar karşısında her bireyin aynı davranmasını beklemek imkansız olduğundan, başvurucunun olaylar karşısındaki durumu da önemlidir. Bu nedenle yapılacak mülakatlarda ilgililerin söz konusu zulüm korkusunu makul bir düzeyde ortaya koyabilmeleri gerekir. Yapılan mülakat sonucunda elde edilen verilerin yeterli derecede açık olmaması durumunda bir inanılırlık değerlendirmesinin yapılması ve kişinin içinde bulunduğu veya yaşadığı korkunun, makul olup olmadığı ve buna bağlı bir risk değerlendirmesinin yapılması gerekli görülmektedir.
Gine, Avrupa ülkeleri arasında yer almadığından, davacının "mülteci" sıfatını kazanması mümkün değildir. Diğer taraftan "şartlı mülteci" statüsünün kazanılması için, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağına dair haklı sebeplerle korkma durumunun söz konusu olması, "ikincil koruma statüsü" elde edebilmek için ise, menşe ülkesine gönderilmesi halinde, ölüm cezasına mahkûm olması veya ölüm cezasının infaz edilmesi, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalması, uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşması durumlarının söz konusu olması gerekmektedir.
Bu bağlamda, dosya içerisinde yer alan davacıya ait 05/05/2009 tarihli ön görüşme formu incelendiğinde; davacı tarafından, ülkesinde bulunan bir siyasi partiye 2005 yılında üye olduğunu, parti içinde görevinin olmadığını, protestolara katıldığını, 2007 yılında ülkesinde grev yapıldığını, kendisinin de bu greve katıldığını, greve katılan kişilere ateş açıldığını, çok sayıda kişinin öldüğünü ve yaralandığını, grevin olduğu 22/01/2007 tarihinde akşam saatlerinde polislerin evlerine geldiğini, odasındayken silah sesleri duyduğunu ve polislerin kendisini yakalamak amacıyla geldiklerini düşündüğü için de pencereden atlayıp başka bir semtte oturan arkadaşının yanına gittiğini, sonradan evlerine gelen polislerin ağabeyini dövdüklerini ve bu olaydan sonra ağabeyinin kan kaybından vefat ettiğini öğrendiğini, bunun ardından 05/02/2007 tarihinde Senegal'e gittiğini, orada normal yaşantısını sürdürdüğünü ve bir buçuk yıla yakın bir süre kaldığını, daha sonra Avrupa'ya insan götüren bir kişiyi duyduğunu ve o kişi ile anlaştıktan sonra 23/07/2008 tarihinde Senegal'den ayrıldığını, çalışmak ve hayatı için bir şeyler kazanmak amacıyla Avrupa'ya gitmek istediğini beyan ettiği; 09/06/2009 tarihli mülakat formu incelendiğinde; davacı tarafından, genel olarak ön görüşme formundaki beyanlarına benzer ifadelerde bulunulduğu, ayrıca Türkiye'ye gelinceye kadar Senegal, Moritanya, Tunus, Cezayir ve Libya'dan geçtiğinin, hiç gözaltına alınmadığının veya tutuklanmadığının, aile üyelerinden herhangi birinin yetkililerle sorun yaşamadığının beyan edildiği görülmektedir.
Buna göre; uluslararası koruma başvurusuna dayanak gösterdiği sebeplere yönelik olarak somut herhangi bir bilgi ve belge sunamadığı görülen davacının menşe ülkesinden ayrılıp Senegal'e gittiği, bu ülkeden de ekonomik sebeplerden dolayı Avrupa ülkelerine gitmek amacıyla ayrıldığı, ayrıca ülkesinde hiç gözaltına alınmadığı, tutuklanmadığı, aile üyelerinden herhangi birinin yetkililerle sorun yaşamadığına ilişkin ifadeleri de göz önünde bulundurulduğunda; davacı tarafından ileri sürülen hususların, yukarıda yer alan mevzuat uyarınca ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağını haklı kılacak sebepler olarak değerlendirilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Soering/Birleşik Krallık davasında verdiği kararda da, başvuranın kötü muameleye maruz kalma konusunda “gerçek bir risk” ile yüz yüze olduğuna dair maddi gerekçeler varsa, iade/sınırdışı eden Devletin sorumluluğundan bahsedilebileceği belirtilmiştir.
Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 12 Ocak 1991 tarihli A. ve K. - Türkiye (Başvuru No.14401/88) kararında, başvuranların sınırdışı edilmesi halinde insanlık dışı ya da kötü muamele göreceklerine dair ciddî bir tehdidin bulunmadığı gerekçesiyle başvuruları kabul edilemez bulmuştur.
Somut olayda da; davacının, geçmişteki hangi fiilleri veya durumları nedeniyle ülkesine iadesi halinde zulme maruz kalacağı konusunu, maddi gerekçelere dayandırmadığı gibi, geri gönderilmesi durumunda zulme uğrayacağına ilişkin somut bilgi ve belge de bulunmadığı, bu haliyle davacının kötü muameleye maruz kalma konusunda “gerçek bir risk” ile karşı karşıya olmadığı, ayrıca ülkesinden ayrıldıktan sonra 1,5 yıla yakın süre Senegal'de yaşayan davacının bu ülkede zulme uğradığına ilişkin somut bir bilgi ve belge de sunmadığı görülmektedir.
Öte yandan, dava dilekçesinde mülakatlardaki ifadelerden farklı olarak davacının ülkesinde ebola salgını olduğu ileri sürülmekle birlikte; uluslararası koruma başvurusunun kabulü için zulme neden olan olayın davacının ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesinden kaynaklı olması gerektiği açık olup, sağlık sorunlarının uluslararası koruma talebinin kabul edilmesi için geçerli bir sebep olarak değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.
Ayrıca, uluslararası koruma başvurularının, davacının sadece mülakatındaki beyanları esas alınarak değerlendirilmediği, uluslararası koruma statüsü için mevzuatta yer alan diğer unsurlarla birlikte değerlendirme yapıldığı dikkate alındığında; davacı ile yapılan mülakatın üzerinden uzun bir süre geçmesinin tek başına işlemi hukuka aykırı hale getirmeyeceği sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, uluslararası korumanın amacının başvuru sahibi kişilerin, ülkede, yukarıda yer verilen ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri uyarınca belirlenen sebepler dışında kalmalarına izin verilmesi şeklinde değerlendirilemeyeceği ve anılan statünün amacının zulme uğrama korkusu içinde bulunan ve gerçekten bu riski taşıyan şahısların ülkede belirlenen statü içerisinde kalmalarına izin vermek olduğu hususları göz önünde bulundurulduğunda; davacının uluslararası koruma başvurusunun kabulüne olanak sağlayacak şartların mevcut olmadığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşıldığından, davalı idare tarafından davacı hakkında, talebinin bireysel olarak değerlendirilerek uluslararası koruma için gereken kriterleri taşımadığından bahisle ulusal mevzuata ve Türkiye'nin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalara uygun olarak verilen uluslararası koruma başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin KABULÜNE,
2. Dava konusu işlemin iptaline ilişkin temyize konu ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesi, 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/11/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.