9. Hukuk Dairesi 2009/49305 E. , 2012/10547 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, taraflar arasında 3 yıllık bir hizmet sözleşmesi imzalandığını, ilgili sözleşmede, hekimin yapmış olduğu her muayenenin % 50"si, müdahale ve ameliyatın % 66’ının kendi hesabına alacak olarak kaydedileceği ve ücretin ait olduğu ayı takip eden 30 gün içerisinde ödeneceğinin belirtildiğini, davacının Haziran 2006 döneminde yapmış olduğu müdahale, ameliyat, muayene nedeniyle davalının müvekkiline 9.372,36 TL ödemesi gerekirken 3.733,30 TL ödediğini, bakiye 5.639,06 TL"nin tarafına ödenmesi için müvekkilinin ihtarname çektiğini, davalı şirketin ihtarnamenin kendisine tebliğinden sonra herhangi bir ödemede bulunmadığını, bu nedenle müvekkilinin 09/08/2006 tarihinde ücretinin ödenmemesi nedeniyle sözleşmeyi derhal haklı nedenle tek taraflı olarak feshettiğini, fesihten sonra davalı şirket tarafından müvekkiline 2.000,00 TL ödendiğini, ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin dosyası ile ücret tespiti yaptırdığını, müvekkilinin 15.041,81 TL ücret alacağının olduğu, Ağustos 2006 ayı için brüt kazancının 902,02 TL, net kazancının 602,68 TL olduğunun belirtildiğini iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla toplam 16.064,96 TL alacağın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 03.03.2007 tarihli dilekçesi ile de, davalı şirketin dava tarihinden sonra 04.12.2006 tarihinde 12.122,00 TL, 05.01.2007 tarihinde ise 2.919,00 TL olmak üzere toplam 15.041,00 TL’nin müvekkilinin banka hesabına ödediğini, dava açılırken hesaplanan değerin almaya hak kazanılan ücretlerin ödenmesi gerektiği günden itibaren hesaplanan yasal faizi ile bulunmuş miktar olduğunu, dava dilekçesinde her ne kadar dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi talep edilmiş ise de, bunun zühul eseri yapılan bir hata olduğunu, ödeme yapılması gereken tarihten itibaren yasal faize hükmedilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının müvekkili hastanede sözleşmeli olarak çalışmakta iken, habersiz ve kötü niyetli olarak işten ayrıldığını, hastanenin göz kliniğini ve göz hastalarını mağdur ederek işi terk ettiğini, yapılan sözleşme gereği ücretlerinin zamanında ödendiğini, davacının haksız ve kötü niyetle hastanede tespit yaptırdığını ve ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin dosyası ile de sabit olduğu üzere, sözleşmenin 8. maddede yazılı kurumlardan
tahsilat yapıldığında ödeme yapılacağına dair koşulun davacı tarafından göz ardı edildiğinin saptandığını, müvekkili şirketin davacının muaccel olan tüm alacaklarını ödediğini, sözleşme gereği tüm alacaklarının davacının banka hesabına ödenmesi nedeniyle açılan davayı kabul etmediklerini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasındaki sözleşmenin 8. maddesi doğrultusunda istenen ücret olan asıl alacağın dava sırasında ödenmiş olması nedeniyle asıl alacak konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına; Borçlar Kanununun 113. maddesi gereğince alacaklının, asıl borç konusu para alacağını tahsil ederken, işlemiş faizleri talep hakkını saklı tuttuğunu beyan etmediği veya bu durum "hal ve koşullardan çıkartılmadığı" takdirde yasal ilke uyarınca, asıl borç son bulmakla, faiz alacağı da son bulacak olup, davacı vekilinin son oturumda verdiği bilgiye göre davacının asıl alacağı alırken faiz hakkını saklı tutmadığı ve dava dilekçesinde dava tarihinden itibaren yasal faiz istenerek faiz istemi ileri sürülmüş ise de, sonrasında sunulan ıslah dilekçesiyle dava tarihinden faiz istemi, dava tarihine kadar faiz istemine dönüştürülerek, dava tarihinden ödeme tarihine kadarki faiz istemi ortadan kaldırıldığından BK 113.maddesi gereğince faiz isteminin reddine; 235,62 TL delil tespiti giderinin ise davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir
2-Yargılama giderlerinden sayılan ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 323 üncü, Avukatlık Kanunu’nun 169 uncu ve Avukatlık Ücret Tarifesinin 1 inci maddelerinde düzenlenen, ancak müstakil bir varlığı olmayan ve ait olduğu davanın konusunu teşkil eden hak ve alacağa sıkı sıkıya bağlı bulunan avukatlık ücretinin, davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi gerekir.
Zira, haksız davranışta bulunan bir kimsenin, bu haksız davranışının bütün sonuçlarından sorumlu tutulması, hukukun genel kurallarındandır.
Konuya ilişkin 6100 sayılı Yasanın 329 uncu maddesinin birinci fıkrası bu ilkeye dayanmaktadır.
Değinilen Yasanın 330 uncu maddesi uyarınca, vekâlet ücretine yönelik hüküm fıkrasının vekil adına değil, vekille temsil edilen taraf lehine kurulması gerekir.
Kural olarak, davada haklı çıkan taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise, vekâlet ücreti diğer yargılama giderleri gibi haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir.
Her iki tarafın kısmen haklı kısmen haksız çıkması durumunda, her iki taraflar ayrı ayrı vekâlet ücretinden sorumlu tutulacak, vekâlet ücreti kabul edilen miktara göre davacı yararına, reddedilen miktara göre ise davalı yararına hüküm altına alınacaktır.
Vekâlet ücretinin, Adalet Bakanlığı tarafından onaylanarak her yıl Aralık ayında Türkiye Barolar Birliği tarafından yayımlanan Avukatlık Ücret Tarifesine göre belirlenmesi gerekir.
4667 sayılı Yasanın 77 nci maddesiyle değişik 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde, tarifeye dayalı olarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin avukata ait olacağı belirtilmiş, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3 üncü maddesinde de "Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek vekâlet ücreti ..." biçiminde anılan yasal hükme paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, gerek Avukatlık Yasası gerekse Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde yer alan düzenlemeler, hükmün kimlere yönelik olarak kurulacağına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanununun hükümlerini bertaraf edici nitelikte değildir. Aksine, hükmün ve ayrıntısı niteliğindeki yargılama giderlerinin ve yargılama giderlerine dahil bulunan vekâlet ücretinin davanın
tarafları hakkında kurulması gerekir. Avukatlık Yasasındaki "vekâlet ücreti avukata aittir" biçimindeki düzenleme, hükmü kuran mahkemeye değil, vekil ile vekil edene yönelik bir kuraldır. Bu yorum ve varılan sonuç aynı maddedeki "bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez" biçimindeki kural ile de doğrulanmaktadır.
Avukatlık (vekâlet) ücreti, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 323/1-ç maddesinde açıkça belirtildiği üzere yargılama giderlerindendir. Bu itibarla, diğer yargılama giderleri gibi müstakil bir varlığı olmayan ve ait olduğu davanın konusunu teşkil eden hak ve alacağa sıkı bir surette bağlı fer’i haklardandır. Fer’i hakların sonuçlandırılması ve karara bağlanması, asıl hakkın sonuçlandırılmasına ve karar verilmesine bağlı olacaktır.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297nci maddesine göre, hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunludur. Bu nedenle davaların birleştirilmesi durumunda, asıl ve birleşen davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olması nedeniyle, her bir dava hakkında o davaya ilişkin vekâlet ücretleri ve mahkeme masraflarıyla birlikte ayrı ayrı hüküm kurulması gereklidir.
Gerek yasal, gerekse hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle davanın kısmen kabul edilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım yönünden davalı yararına vekâlet ücreti takdir edilip edilmeyeceği önem kazanmaktadır. Dairemiz, önceki kararlarında fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinden yapılan indirimler sebebiyle davalı tarafın kendisini avukat ile temsil ettirmesi durumunda, reddedilen kısım için davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiği ifade edilmekteydi (Yargıtay 9.HD. 11.02.2010 gün 2008/17722 E, 2010/3192 K.). Ancak, davanın açıldığı veya ıslah yoluyla dava konusunun artırıldığı aşamada, mahkemece ne oranda ve miktarda indirim yapılacağı işçi tarafından bilenememektedir. Dairemizce 2011 yılı itibarıyla maktu ve nispi vekâlet ücretlerinin yüksek oluşu da dikkate alınarak, konunun yeniden ve etraflıca değerlendirilmesine gidilmiş ve her türlü indirimden kaynaklanan ret sebebiyle davalı yararına avukatlık ücretine karar verilmesinin adaletsiz sonuçlara yol açtığı sonucuna varılmıştır. Özellikle seri davalarda indirim sebebiyle kısmen reddine karar verilen az bir miktar için dahi, her bir dosyada zaman zaman işçinin alacak miktarını da aşan maktu avukatlık ücretleri ödetilmesi durumu ortaya çıkmaktadır. Yine daha önceki kararlarımızda fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinden yapılan indirim sebebiyle ret vekâlet ücretine hükmedilmekte, buna karşın Borçlar Kanununun 325/son, 161/son maddeleri ile 43 ve 44. maddelerine göre ve yine 5953 sayılı Yasada öngörülen yüzde beş fazla ödemelerden yapılan indirim sebebiyle reddine karar verilen miktar için avukatlık ücretine karar verilmemekteydi. Bu durum uygulamada hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açmaktadır. Konuyla ilgili olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde de herhangi bir kurala yer verilmediğinden, Dairemizce önceki uygulamadan vazgeçilmiş ve fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinden indirim yapılması durumunda, reddine karar verilen miktar bakımından kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilemeyeceği kabul edilmiştir. Bu itibarla, Borçlar Kanununun 43, 44, 161/son ve 325/son maddelerinin uygulanmasından kaynaklansa dahi, kısmen reddedilen miktar için davalı yararına vekâlet ücreti takdir edilemez.
Somut olayda, kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına, dava konusu alacak üzerinden hesaplanacak nispi vekalet ücreti hükmedilmesi gerekirken, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi hatalı olup, bozma sebebi ise de, anılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün HUMK’nun 370/2. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan hükmün 5. Paragrafında davacı yararına hükmedilen “ … 575,00 TL….” rakamının silinerek yerine “….rakamının 1.804,92 TL….” yazılmasına hükmün bu
şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz giderinin 5.55 TL"sinin davacıya arta kalanın davalıya yükletilmesine, 28.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.