11. Hukuk Dairesi 2019/3350 E. , 2020/1291 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 06.02.2019 tarih ve 2014/280-2019/89 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davalılar ..., ... ve... vekili ile ..., ..., ... ve ... vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalıların Sahya Holding"in yöneticileri olduğunu, Almanya"da milli ve dini telkinlerle kişileri kandırarak para topladıklarını, holding temsilcileri aracılığıyla gerek müvekkilinin işyerlerine gelerek gerekse derneklerde yapılan yoğun aldatıcı vaatler neticesinde müvekkilinin 09.04.1999 tarihinde 80.000,00 DM para yatırdığını, karşılığında hiçbir karşılığı olmayan 400 hisseyi temsil eden senet verildiğini, bir süre sonra paralarını geri almak istediğinde sonuç alamadığını, bir kısım davalıların dolandırıcılık suçundan cezaevine girdiklerini ileri sürerek, 78.800,00 YTL"nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Bir kısım davalılar vekili, zamanaşımı itirazında bulunarak, müvekkillerinin paranın yatırıldığı dönemde ilgili şirkette yönetici olmadıklarını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, Dairemiz bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacı vekili tarafından davalılardan ... yönünden davayı atiye terk ettiklerini beyan ettiği, davacı tarafından paranın yatırıldığı 04.04.1999 tarihten önce sadece davalılardan ... Holding A.Ş"nin yönetim kurulunda görev almış ve diğer davalılar 19.12.1999 ve 16.07.2010 tarihli genel kurul kararları sonrasında görev almış iseler de, kesinleşen ceza mahkemesi ilamı ile davalıların tamamının 1998 ve sonrası dolandırıcılık eyleminden dolayı sorumlu tutulup mahkumiyetlerine karar verilildiği ve kararın kesinleştiği, bu durum karşısında dava tarihi itibariyle uygulanması gereken 818 sayılı BK"nın 53. maddesi gereğince, fiili illiyet bağına ilişkin ceza mahkemesi tespitinin hukuk hakimi açısından da bağlayıcı olacağı, yine davacının dava dışı ... Holding A.Ş"ye yatırdığı parayı şirketten istemesi gerektiği düşünülebilir ise de; dava tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK"nın 336. maddesi gereğince, kesinleşen ceza mahkemesi ilamıyla dolandırıcılık ve haksız fiil teşkil eden eylemlerinden dolayı davalıların davacıya karşı doğrudan da sorumlu oldukları, davacının yatırdığı meblağın dava tarihi olan 17.03.2008 tarihi itibariyle Merkez Bankası Euro efektif satış döviz kuruna göre (1 Euro = 2.0035 TL) karşılığı 81.949,86 TL olsa da talepten fazlaya karar verilemeyeceği, dava öncesi temerrütün ispat edilemediği gerekçeleriyle, davalılardan Mehmet Karakuş yönünden davanın geri alınması (atiye terk edilmesi) nedeniyle bu davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davalılardan ..., ..., Mehmet Öge, ..., ..., ... ve ... yönünden davanın kabulü ile 78.800 TL alacağın, dava tarihi olan 17.03.2008 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılar ..., ..., f, ..., ..., ... ve ..."tan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davacının fer"i nitelikteki fazlaya ilişkin faiz taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Karar, davalılar ..., ... ve ... vekili ile ..., ..., ... ve ... tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava, davalıların yöneticisi olduğu dava dışı Sahya Holding’e ortak olmak için verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"nun 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ""31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 06/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/06/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/01/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun"un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durum karşısında, mahkemece taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu"nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere kararın re"sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalılar ..., ... ve ... vekili ile davalılar ..., ..., ... ve ...’nun temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın re"sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar ..., ... ve ... vekili ile davalılar ..., ..., ... ve ...’nun temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 12/02/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dairemiz çoğunluğunun bozma düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimizce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumuzdan çoğunluğun bozma düşüncesine katılamıyoruz.