14. Hukuk Dairesi 2020/3870 E. , 2020/8317 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 10/03/2016 gün ve 2015/12229 Esas, 2016/3107 Karar sayılı ilamı ile düzeltilerek onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, ..., ... Köyünde kain 1728 parsel sayılı taşınmazın ortaklığının giderilmesi davası sonucunda, mahkemece verilen satış kararı üzerine yapılan ihaleye, tarafların annesi ..."in taşınmazdaki payına dayalı olarak müvekkili ile davalı ..."ın katıldıklarını, ihale bedelini müvekkili ile davalı ..."nin ödediğini, ancak taşınmazın anneleri ... adına tescil edildiğini, taşınmazı aralarında yaptıkları taksime göre müvekkili ile davalı ..."nin kullandığını, annelerinin ölümünden sonra diğer elbirliği ortakları olan davalıların da taşınmazda hak iddia ettiklerini ileri sürerek muris adına kayıtlı dava konusu taşınmazda, müvekkiline ait 6.820 m2"lik kısmın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tescilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, zamanaşımı itirazında bulunmuş; dava konusu taşınmazın ihaleden önce muris ..."in satmış olduğu bazı miras mallarının bedeli ile satın alındığını, davacının kötüniyetli olduğunu belirterek davanın esastan da reddini savunmuştur.
Davalılar ... ve ... duruşmadaki beyanlarında, davacının iddialarının doğru olduğunu bildirmişlerdir.
Mahkemece, davacının tapu iptali ve tescil davası açmasını gerektirir hukuki yararı bulunmadığı ve iddialarını ileride mirasçılar arasında görülmesi muhtemel ortaklığın giderilmesi davası ya da fiili taksim sırasında ileri sürmesinin her zaman mümkün olduğu gerekçesiyle davanın reddine dair verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 10.03.2016 tarihli 2015/12229 Esas 2016/3107 Karar sayılı ilamıyla özetle; davacının taşınmazı, murisi annesinin sağlığında ve ortaklığın giderilmesi davası sonucu yapılan ihalede yarı bedelini ödemek suretiyle annesi adına tescil ettirdiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil talebinde bulunduğu, ancak iddia ettiği inanç ilişkisini yazılı delille kanıtlayamadığı anlaşıldığından mahkemece, davanın bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle hüküm kurulması doğru görülmemiş ise de sonucu itibariyle davanın reddine karar verilmesinin yerinde olduğundan söz edilerek hükmün gerekçesinin düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Onama ilamına karşı, davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden, Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda, zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; dosya kapsamı ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davacının inanç sözleşmesine dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteminde bulunduğu, bu durumda eldeki davayı açmakta hukuki yararının mevcut olduğu anlaşıldığından mahkemece, davalılar ... ve ..."ın kabul niteliğinde olan beyanları ile davacı vekilinin 20.04.2011 tarihli dava dilekçesinde "ve sair yasal deliller" şeklindeki ifadesiyle yemin deliline de dayandığı gözetilmek suretiyle tarafların tüm delillerinin toplanıp birlikte değerlendirilerek işin esası hakkında sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu durumda, mahkemece verilen kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekirken, Dairemizin bir önceki ilamıyla sehven gerekçesi düzeltilmek suretiyle onandığı bu defa yapılan incelemede anlaşıldığından, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 10.03.2016 tarihli 2015/12229 Esas 2016/3107 Karar sayılı düzelterek onama ilamının KALDIRILMASINA, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 10.12.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.Başka