Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2014/1347
Karar No: 2016/1034

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/1347 Esas 2016/1034 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2014/1347 E.  ,  2016/1034 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “Tapu İptali ve Tescil -Tenkis” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.09.2012 gün ve 2008/653 E., 2012/506 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar ve davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 01.04.2013 gün ve 2013/300 E., 2013/4663 K sayılı ilamı ile;
    (...Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
    Mahkemece, muvazaa iddiasının ispat edilemediği ve dava konusu devrin davacıların saklı payını zedelemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Dava dilekçesinden ve dosya içeriğinden anlaşılacağı üzere davacıların, murisin davalıya ölünceye kadar bakma akdi ile devrettiği taşınmazın ölünceye kadar bakımını temin için değil davacıların mirastan mahrum bırakılması amacıyla yapıldığını ileri sürdükleri görülmektedir.
    Şu hale göre, dava dilekçesinde davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayanarak dava açtıklarının da kabulü gerekmektedir.
    Bir davada 11.04.1990 tarih,1990/1-152-236 sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararında da belirtildiği üzere birden fazla hukuki sebebe dayanılması olanaklıdır. Bu halde,mahkemece önem sırası dikkate alınmak suretiyle her bir hukuki sebep yönünden araştırma yapılması gerektiği yasal ve yargısal uygulamalar sonucudur. Somut olayda, muris muvazaası nedeniyle tapu iptali davaları tenkis davasına göre daha geniş kapsamlı olduğundan öncelikle muris muvazaası nedeniyle tapu iptali davasının incelenmesi gerekmektedir.
    Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
    Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706, Türk Borçlar Kanununun 237 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler
    Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    Somut olaya gelince, kayden miras bırakan Ahmet"e ait çekişme konusu 36 ada 13 parselde bulunan 8 numaralı bağımsız bölümü 16.11.2006 tarihinde davalı ..."ye ölünceye kadar bakma akdi ile devredildiği, davacıların anılan devrin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları, murisin 27.08.2008 tarihinde öldüğü ve geride mirasçı olarak çocukları olan davacılar Hayri, Hayriye, Mehmet, Ayşe, Kemal, Bahriye, Havva, Hatice, Halit, Orhan, Nurhan, Kenan, Rahmi"nin kaldığı ve dava dışı mirasçının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, saklı payın zedelenmemiş olması da muris muvazaası yapılmadığına gerek olarak gösterilmiştir.
    Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, öncelikle muris muvazaası isteminin, bu istem yerinde görülmezse davacıların tenkis talebinin değerlendirerek bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir...)
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    TEMYİZ EDENLER: Davacılar vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece işin esasına yönelik olarak bozulmuş, yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
    Direnme kararını davacılar vekili temyize getirmiştir.
    Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasına geçilmeden önce; Harçlar Kanunu"nun 11, 26, 28, 30 ve 32. madde hükümleri karşısında, dava konusu taşınmazın yargılamanın devamı sırasında mahkemece belirlenen değeri üzerinden alınması gereken eksik karar ve ilam harcı tamamlatılmadan davaya devam edilmesine hukuken olanak bulunup bulunmadığı; dolayısıyla belirtilen harçlar tahsil edilmeden işin esasının çözümlenip çözümlenemeyeceği hususu öncelikli olarak ele alınmıştır.
    Bilindiği üzere yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısıdır ( 16.12.1983 gün ve E:1983/5, K:6 sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararı )
    Kanunla açıkça yargı harçlarından muaf olduğu ya da işleminin müstesna olduğuna ilişkin düzenleme yapılmamış olan herkes, bu harçları ödemekle yükümlüdür.
    Yargı harçlarının konusunu oluşturan harçlardan ilki mahkemelerde ödenecek harçlar olup; bunlar başvurma harcı, celse harcı ile karar ve ilam harcıdır.
    Harcın kimden alınacağı konusu, 492 sayılı Harçlar Kanununun “Mükellef” başlığını taşıyan 11. maddesinde düzenlenmiş; bu madde ile, genel olarak yargı harçlarının, davayı açan veya harca konu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerce ödenmesi yükümlülüğü getirilmiştir.
    492 sayılı Harçlar Kanununun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlıklı 28. maddesinin 1.fıkrasında aynen “(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir” denildikten sonra 23.07.2010 gün ve 6009 Sayılı Kanunun 18.maddesi ile değişik (a) bendinde “Karar ve ilam harcı” alt başlığı ile “Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir. Şu kadar ki, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak uygulanır. Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez.” düzenlemesine yer verilmiştir.
    Aynı Kanunun “Harcı Ödenmeyen İşlemler” başlığını taşıyan 32. maddesinde ise “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmü getirilmiştir.
    Yukarıda belirtilen madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, karar ve ilam harcının peşin olarak yatırılması gereken miktarı ile maktu başvuru harcı ödenmedikçe, davaya devam edilmesi olanağı bulunmamaktadır.
    Nitekim 492 sayılı Kanunun 30. maddesinde, yargılama sırasında tespit olunan dava değerinin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için yargılamaya devam olunacağı, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunamayacağı; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 409 uncu maddesinde de gösterilen süre içinde dosyanın işleme konulmasının noksan olan harcın ödenmesine bağlı olduğu belirtildiğine göre, yargılama sırasında tespit olunan yeni dava değeri üzerinden tarife uyarınca alınması gereken peşin nispi karar ve ilam harcı ilgilisince tamamlanmadan davaya devam edilmesi olanağından söz edilemez.
    Yukarıda vurgulanan bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulu"nun 29.01.2014 gün ve 2013/1-410 E., 2014/46 K., 10.07.2013 gün ve 2013/14-474E.,2013/1050 K. ile 23.10.2013 gün ve 2013/7-31 E., 2013/1481 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
    Somut olayda, davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. 492 sayılı Harçlar Kanununun 16.maddesi “Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Müdahalenin men"i tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır…” hükmü uyarınca eldeki uyuşmazlıkta nispi harç alınması gerekmektedir.
    Ne var ki; davacılar eldeki davayı açarken dava değerini 7000,00 TL olarak göstermiş ve bu bedel üzerinden peşin nispi karar ve ilam harcını yatırmışlardır. Yargılama sırasında ise, yapılan keşif sonucunda çekişme konusu taşınmazın değeri 102.540,00 TL olarak saptanmış, ancak belirlenen bu değer üzerinden alınması gereken peşin nispi karar ve ilam harcı tamamlatılmadan davanın esası hakkında hüküm kurulmuştur.
    Oysa ki Harçlar Kanunu, harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır.
    Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler göz ardı edilerek, eksik harç tamamlatılmadan yargılamaya devamla davanın esası hakkında karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi harcı tamamlanmayan bu değer üzerinden davalı taraf yararına vekalet ücretine karar verilmiş olması da doğru değildir.
    Buna göre mahkemece yapılacak iş; davacılara anılan yargı harcını ödemesi konusunda usulünce önel verilerek, sonucuna göre bir karar vermek olmalıdır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyelerce, davalının cevap dilekçesinde dava değerine itiraz ederek, taşınmazın belirlenecek gerçek değeri üzerinden eksik harcın tamamlatılması isteminde bulunmasına karşın davacı tarafın bu yükümlülüğünü yerine getirmediği, davanın gelinen bu aşamasında ise yerine getirmediği yükümlülüğü nedeniyle kendi lehine sonuç almaya çalıştığı, bu durumda gerçek dava değerinin keşif sonucunda bilirkişilerce saptanan değer olduğu ve mahkemece davalı taraf yararına bu değer üzerinden vekalet ücretine karar verilmiş olmasının da doğru olduğu belirtilerek, esası bakımından da isabetli olduğu belirtilen yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle direnme kararının bozulmasına; bozma nedenine göre, davacılar vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
    09.11.2016 gününde yapılan ikinci görüşmede, oyçokluğu ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi