11. Hukuk Dairesi 2018/458 E. , 2019/5587 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ14. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28/03/2017 tarih ve 2010/927 E. - 2017/295 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine , istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi"nce verilen 05/10/2017 tarih ve 2017/492 E. - 2017/608 K. sayılı kararın Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili ile katılma yolu ile davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 17.09.2019 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ...dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkillerinin annesi ..."ın 14/03/2010 tarihinde vefat edip geriye mirasçı olarak müvekkillerini bıraktığını, murisin bankalarda bulunan nakit parası ve banka kasalarında duran ziynet eşyalarının veraset ilamı doğrultusunda teslim alındığını, murisin banka nezdinde çıkan nakit parasının murisin maddi imkanlarına göre çok düşük kaldığını, bu sebeple müvekkillerinin, davalı banka şubesinde anneleri adına açılmış hesap hareketlerinin kendilerine verilmesini talep ettiklerini, sınırlı sayıda bilgi ve belge verildiğini, yaptıkları incelemede murisin talimatı doğrultusunda hesaplardan para çekildiğinin, ancak talimat belgelerindeki imzaların murisin imzasına benzemediğinin tespit edildiğini, murisin talimatı olmadan hesaplardaki paranın fona aktarıldığını, farklı hesaplar açılıp kapatıldığını, hesapların birleştirildiğini, 2000 yılındaki nakit paranın murisin ölümü anında yaklaşık 10 yıl gibi uzun bir zaman diliminde hiç değişmemesinin şüphe uyandırdığını ileri sürerek, müvekkillerinin murisi adına davalı banka nezdinde açılmış bütün vadeli ve vadesiz TL, USD ve Euro hesapları ile fon hesaplarının, talimatlı veya talimatsız yapılan bütün işlemlerin,vefat anına kadar hesap hareketlerinin bilirkişi tarafından incelenmesi suretiyle gerçek zararın tespiti ile fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL alacağın 14/03/2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile alacak talebini 191.241,57 TL"ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, müvekkili bankanın çalışanlarını zan altında bırakmaya yönelik beyanları kabul etmediklerini, müvekkili banka çalışanlarının davacılara gereği gibi yardım ettiğini, basiretli tacir gibi davrandıklarını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, grafoloji bilirkişi aracılığıyla davalı banka tarafından sunulan tüm evraklar üzerinde inceleme yapıldığı, imzalı ve imzasız evrakın tespit edildiği, bankacılık işlemleri yönünden uzman bilirkişiden alınan raporda zarar miktarının tespit edildiği, buna göre murisin talimatı olmadan 181.816,63 TL"nin murisin hesaplarından çekildiği gerekçesiyle bu miktarın davalıdan tahsiline karar vermiş, bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, HMK 393/1.b.1.madesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf sebep ve gerekçelerinin yerinde olmadığı, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile davalının istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili ile katılma yolu ile davacı vekili temyiz etmiştir.
(1) Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK"nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
(2) Davacı vekilinin temyizine ilişkin yapılan incelemede;
Dosya incelendiğinde, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunda bulunmadığı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi"nin davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine iliş kararını temyiz ettiği görülmüştür.
Öncelikli sorun İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurmayan tarafın, somut olayda davacının, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından karşı tarafın istinaf başvurusunu yeni bir karar verilmeden reddetmesi halinde Bölge Adliye Mahkemesi kararını müstakilen ya da katılma yolu ile temyiz etme hakkının olup olmadığıdır.
Hukuk Mahkemelerinin kesin olduğu yasalarla belirtilenler dışındaki kararlarının kanun yolu denetimi 5235 sayılı Yasa ile kurulan Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihine kadar sadece Yargıtay tarafından " Temyiz yolu ile " yapılmakta iken 5235 sayılı Yasa ile kurulan Bölge Adliye Mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinde faaliyete geçirilmesi üzerine kanun yolu denetimi iki kademeli hale gelmiştir. Başka bir deyişle İlk Derece Mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra verdiği kararlara karşı doğrudan temyiz yolu kapatılmıştır.
6100 sayılı HMK. daki yeni düzenleme ile getirilen istinaf kanun yolu, ilk derece mahkemesi ile temyiz incelemesi arasında, ikinci derece bir denetim mekanizması ve kanun yoludur.
İstinaf kanun yolu uygulamasında, ilk derece mahkemesi kararından sonra, karar önce istinaf denetimine tâbi tutulmakta, istinaf denetiminden sonra temyiz yolu açıksa temyize başvurulmaktadır. Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle yargılama üç aşamalı hale gelmiştir. Önce İlk Derece Mahkemesinde ilk derece yargılaması yapılarak karar verilmekte, ardından Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf incelemesi ile vakıa ve hukukilik denetimi yapılmakta, son olarak da Yargıtay’da temyiz incelemesine gidilmektedir.
Yeni sistemde temyiz edilen karar İlk Derece Mahkemesinin kararı değil, Bölge Adliye Mahkemesinin kararıdır. Artık İlk Derece Mahkemesi kararının doğrudan temyiz edilmesi mümkün değildir.
İlk Derece Mahkemesi" nin kararına karşı istinaf başvurusunda bulunulmaması halinde karar kesinleşmektedir.
6100 sayılı HMK"nın yargılama sitemine göre İlk Derece Mahkemesinin kesin olmayan kararına karşı önce istinaf yoluna başvurulabilmektedir.
Bölge Adliye Mahkemesi, istinaf başvurusu üzerine tarafın istinaf başvurusunun usulden/esastan reddine karar verilebilir veya İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırarak yeniden hüküm kurulabilir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusu reddedilen tarafın ya da istinaf incelemesi sonucunda İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeni karar verilmesi halinde aleyhine karar verilen tarafın temyiz hakkı bulunmaktadır.
Taraflardan birisinin İlk Derece Mahkemesi" nin kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmaması halinde kamu düzenine aykırılık yok ise diğer taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacaktır. Karşı tarafın istinafı üzerine de Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesinin kararının değiştirilmemesi halinde, istinaf etmeyenin temyize başvurması usulü müktesep hak ilkesine takılacaktır. Zira istinaf mahkemesinin elinin değmediği bir kararın temyiz incelemesi söz konusu olmaz ve olmamalıdır. Dolayısıyla tarafların istinaf incelemesinin kapsamı dışında bıraktığı hususlar kendiliğinden temyiz incelemesinin de kapsamı dışında bırakılmış sayılır.
Kural olarak İlk Derece Mahkemesi"nin kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmayan tarafın Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz hakkı bulunmamaktadır. Ancak ilk kararı istinaf etmeyen taraf Bölge Adliye Mahkemesi tarafından İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak yeni bir karar verilmesi halinde bu yeni kararı temyiz edebilecektir. Başka bir deyişle istinaf başvurusunun reddi halinde Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı temyiz hakkı sadece istinaf başvurusu reddedilen tarafa ait olup, İlk Derece Mahkemesi kararını istinaf etmeyen tarafın temyiz hakkı bulunmamaktadır.
Somut uyuşmazlıkta, davacı taraf İlk Derece Mahkemesi kararını istinaf etmemiş, ancak Bölge Adliye Mahkemesinin davalı tarafın istinaf başvurusunu esastan reddine ilişkin kararını temyiz etmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere davacı taraf İlk Derece Mahkemesi" nin kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmadığından davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davalının istinaf başvurusu esastan reddedildiğinden, başka bir deyişle yeni bir karar verilmediğinden davacı tarafın Bölge Adliye Mahkemesi kararını müstakilen ya da “katılma yoluyla" temyiz hakkı bulunmamaktadır. Aksi düşüncede istinaf başvurusunda bulunmayan tarafa ilk derece mahkemesi kararını istinaf kanun yolunu atlayarak temyiz etme hakkı tanınmış olur ki, bu durum 6100 sayılı HMK ile hayata geçirilen üç kademeli yargılama sistemini iki kademeli yargılama sistemine dönüştürür ve istinafın devre dışı bırakılmasına yol açar.
Bu açıklamalar karşısında İlk Derece Mahkemesi kararını istinaf etmeyen davacının, Bölge Adliye Mahkemesinin (davalının istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin) kararını temyiz hakkı olmadığı anlaşıldığından, davacı vekilinin temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK"nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, HMK"nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 2.037,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 9.313,89 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 19/09/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.