14. Hukuk Dairesi 2017/1644 E. , 2020/8264 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 10.07.2015 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 08.03.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının 1996 yılında 39393 ada 11 parsel sayılı taşınmazı kardeşi dava dışı ... ile müşterek satın aldığını, daha sonra yine kardeşiyle ortak olarak satın alınan arsa üzerinde davacı tarafından iki adet ikiz dubleks yaptırıldığını, arsa ve inşa edilen dubleksin ileride kendisine iade edilmek üzere kardeşi üzerine tescillendiğini, davacının ticari problemler yaşadığını, hakkında icra takipleri başlatıldığını, bu nedenle taşınmazın oğlu olan davalı ..."e yine davacının kardeşi ... tarafından 09.06.2009 tarihinde satış gibi gösterilerek devredildiğini, taşınmazın muvazaalı olarak davalıya devredilmiş olmasına rağmen, davalının iade etmediğini, taşınmazın kendisine görünüşte devredildiğini bildiği halde iade etmemesi sebebiyle dava konusu taşınmaz kayıtlarının iptalini ve davacı adına tescilini talep etmiştir.
Davalı vekili, taşınmazın 03.07.2015 tarihinde ... isimli bir şahsa satıldığını, davalının taşınmazın maliki olmadığını, dolayısıyla bu davada taraf olamayacağından husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını, esasa ilişkin olarak ise davanın kötü niyetle açıldığını, davalının davacının oğlu olduğunu, senelerce davacı babası ile birlikte onun işlerinde bila bedel çalıştığını, davacının davalıya hakkını ücret olarak veremediği için kardeşi ... ile ..."in mülkiyetinde olan taşınmazı ve üzerindeki yapıyı davalıya bağış olarak devir etme kararı aldığını ve bu doğrultuda taşınmazın devredildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “İnanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “İnanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “İnanç konusu şey” olarak nitelenir.
İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “Delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nin 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “Tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “Delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (6100 sayılı HMK m.188) yemin (6100 sayılı HMK m.225 vd.) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Somut olaya gelince; dava şahsi hak nedeniyle inançlı işleme dayalı tapu iptal ve tescil talebine yöneliktir. Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca taraf delilleri toplanarak davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken davacının kendi muvazaasına dayanamayacağı gerekçesiyle davanın nitelendirilmesinde hata yapılarak karar verilmesi doğru görülmemiş; hükmün, bozulması gerekmiştir.
SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.12.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.