Abaküs Yazılım
İdare Dava Daireleri Kurulu
Esas No: 2020/1855
Karar No: 2021/2624
Karar Tarihi: 24.11.2021

Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2020/1855 Esas 2021/2624 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1855
Karar No : 2021/2624

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ...Telekomünikasyon Sanayi ve Ticaret A.Ş.
VEKİLİ : Av. ...

KARŞI TARAF (DAVALI) : ...Kurumu
VEKİLLERİ : Av. ..., Av. ...

İSTEMİN ÖZETİ : Danıştay Onüçüncü Dairesinin 31/10/2019 tarih ve E:2013/2255, K:2019/3355 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirkete idarî para cezası verilmesine ilişkin Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulunun ...tarih ve ...sayılı kararının 4. maddesi ile bu işlemin dayanağı olan Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 34. maddesinin iptali ve yasal süresinde ödenen 6.443,16-TL idarî para cezasının ödeme tarihi olan 25/06/2013 tarihinden itibaren hesaplanacak faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onüçüncü Dairesinin 31/10/2019 tarih ve E:2013/2255, K:2019/3355 sayılı kararıyla;
Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 34. maddesinin incelenmesi:
406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu'nun 2. maddesinin (f) ve (g) bentlerine dayanılarak hazırlanan Mülga Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 05/09/2004 tarih ve 25574 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği,
10/11/2008 tarih ve 27050 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu'nun "Yürürlükten kaldırılan hükümler" başlıklı 66. maddesinin 1. fıkrası ile, 406 sayılı Kanun'un Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğe dayanak olan kuralların yürürlükten kaldırıldığı,
Ancak, 5809 sayılı Kanun'un "Uygulama" başlıklı Geçici 1. maddesinde, bu Kanunda öngörülen düzenlemelerin yürürlüğe gireceği tarihe kadar mevcut düzenlemelerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam edileceğinin kurala bağlandığı; 65. maddesinin 1. fıkrasında da, "Diğer mevzuatta, hizmet alanları itibarıyla, 04/02/1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu ve 05/04/1983 tarih ve 2813 sayılı Telsiz Kanununa yapılan atıflar ile bu kanunların kendi içinde yapılan atıflar, konuları itibariyle bu Kanuna yapılmış sayılır." hükmüne yer verildiği,
Bu durumda, Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliği'nin dava konusu 34. maddesinin yargısal denetiminin yürürlükte bulunan üst hukuk kurallarına (5809 sayılı Kanun) göre yapılmasının gerektiği,
Öte yandan, her ne kadar 05/09/2004 tarih ve 25574 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren dava konusu Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmelik'in, 15/02/2014 tarih ve 28914 sayılı Resmî Gezete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu İdari Yaptırım Yönetmeliği'nin 49. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ise de, uygulama işlemi ile birlikte dava konusu edildiğinden anılan Yönetmeliğin iptali istenilen 34. maddesinin hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği,
Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin dava konusu 34. maddesinde, "Bu Yönetmelikte düzenlenmemiş olmakla birlikte, işletmecilerin faaliyetlerinin mevzuat ve yetki belgesi şartlarına aykırı durumlarının tespit edildiği diğer hallerde Kurul kararına göre işlem yapılır." kuralının yer aldığı,
Davacı şirket tarafından, söz konusu Yönetmeliğin, kendisinden sonra yürürlüğe giren 5809 sayılı Kanun uyarınca uygulanmasının mümkün olmadığı, 34. madde yer alan kuralın hukukî dayanağının bulunmadığı, idareye istediği konuda, istediği zaman ve istediği gerekçe ile idarî yaptırım uygulama yetkisinin verildiği, idarî yaptırıma konu olacak fiili belirleme hakkının tümüyle idareye bırakıldığı belirtilerek hukuka aykırı olduğunun ileri sürüldüğü,
5809 sayılı Kanun'un "Kurumun yetkisi ve idarî yaptırımlar" başlıklı 60. maddesinin 1. fıkrasında, Kurumun; mevzuata, kullanım hakkı ve diğer yetkilendirme şartlarına uyulmasını izleme ve denetlemeye, aykırılık hâlinde işletmecilere bir önceki takvim yılındaki net satışlarının yüzde üçüne kadar idarî para cezası uygulamaya yetkili olduğu; 15. fıkrasında, bu Kanunda öngörülen yükümlülüklerin işletmeciler tarafından yerine getirilmemesi hâlinde uygulanacak idarî para cezalarına ilişkin hususların Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği hususlarının kurala bağlandığı,
5809 sayılı Kanun'un aktarılan kurallarının değerlendirilmesinden, elektronik haberleşme sektöründe gerçekleştirilen faaliyetlerin tam bir rekabet ortamında gerçekleştirilmesi, hizmet kalitesinin uluslararası düzenlemelere ve teknolojik gelişmelere uygun hâle getirilmesi ve tüketici hak ve menfaatlerinin korunmasının amaçlandığı, bu amaca ulaşabilmek için Kuruma düzenleyici işlem yapma konusunda yetki verildiği, bu kapsamda Kurumun ilgili pazarlarda etkin piyasa gücüne sahip işletmecilere ve gerekli hâllerde diğer işletmecilere yükümlülükler getirebileceği, tüm işletmecilerin Kurum düzenlemelerine uygun davranma yükümlülüğünün bulunduğu, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde ise işletmecilerin mevzuatta öngörülen idarî yaptırımlarla karşı karşıya kalacağının anlaşıldığı,
Belirtilen açıklamalar çerçevesinde, 5809 sayılı Kanun'un 60. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "mevzuata ... aykırılık hâli" ve 15. fıkrasında yer alan "bu Kanunda öngörülen yükümlülük" ifadelerinden, bu Kanun ile Kuruma verilen düzenleyici işlem yapma yetkisi kapsamında Kurum tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulan genel düzenleyici işlemler ile getirilen yükümlülüklerin işletmeciler tarafından ihlâl edilmesinin anlaşılması gerektiği,
Nitekim, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun "Kanunîlik ilkesi" başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasında da, hangi fiillerin kabahat oluşturduğunun, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriğinin, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabileceğinin kurala bağlandığı,
Her ne kadar, Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmelik ile idarî yaptırıma konu olacak ihlâller (fiiller) tek tek belirlenmiş ise de, 5809 sayılı Kanun'un 6. maddesinde Kuruma verilen görev ve yetkiler ile 60. maddesinde Kuruma verilen yaptırım uygulama yetkisi karşısında, idarî yaptırıma konu olacak ihlâllerin sadece anılan Yönetmelikte sayılan fiiller ile sınırlı olduğundan söz edilemeyeceği, elektronik haberleşme sektöründe yaşanan teknolojik gelişmelerin ve değişimlerin çok hızlı bir şekilde gerçekleştiği dikkate alındığında, Kurum tarafından her zaman işletmecilere yönelik yeni yükümlülüklerin getirilebileceği, tüm işletmecilerin Kurum düzenlemelerine uygun davranma yükümlülüğünün bulunduğu, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde ise işletmecilerin mevzuatta öngörülen idarî yaptırımlarla karşı karşıya kalmalarının kaçınılmaz olduğu,
Bu itibarla, 5809 sayılı Kanun'un 6. maddesi ile Kuruma genel bir düzenleme yapma yetkisi verildiği, aynı Kanun'un 60. maddesi ile de Kuruma genel bir yaptırım uygulama yetkisi verildiği görüldüğünden, Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin dava konusu 34. maddesinde yer alan, "Bu Yönetmelikte düzenlenmemiş olmakla birlikte, işletmecilerin faaliyetlerinin mevzuat ve yetki belgesi şartlarına aykırı durumlarının tespit edildiği diğer hallerde Kurul kararına göre işlem yapılır." şeklindeki kuralda hukuka ve üst hukuk kurallarına aykırılık bulunmadığı,
Bilgi Teknolojileri İletişim Kurulu'nun ...tarih ve ...sayılı kararının 4. maddesinin incelenmesi:
5809 sayılı Kanun ile Kurum'a verilen düzenleme yapma yetkisi kapsamında tesis edilen 13/04/2011 tarih ve 2011/DK-08/183 sayılı Kurul kararı ile, "Arayan hat bilgisinin (CLI) boş, eksik, yanlış veya yanıltıcı bir biçimde (başta acil yardım çağrı hizmetlerine ve/veya güvenlik güçlerine tahsisli kısa numaralar ile bir başka aboneye tahsisli numaralar olmak üzere) oluşturulamayacağı ve işletmecilerin bu konuda her türlü tedbiri almakla yükümlü olduğu hususunun ilgili işletmecilere tebliğ edilmesi" hususlarına karar verildiği, akabinde Elektronik Haberleşme Sektörüne İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği'nin 19. maddesinin (y) bendinde 09/06/2011 tarihinde yapılan değişiklik ile, "1) CLI, boş, eksik ve başta acil yardım çağrı hizmetlerine ve/veya güvenlik güçlerine tahsisli kısa numaralardan oluşacak şekilde veya bir başka aboneye tahsisli numaraların kullanılmasında olduğu üzere yanlış veya yanıltıcı bir biçimde oluşturulamaz. Yurtdışından gelen çağrılarda CLI bilgisi olarak acil yardım çağrı hizmetlerine ait numara kullanılamaz. İşletmeciler bu konuda her türlü tedbiri almakla yükümlüdür.” kuralına yer verildiği,
Uyuşmazlığa konu olaya ilişkin süreç incelendiğinde, Kurulun anılan düzenleyici işlemleri ile getirilen CLI yükümlülüğüne rağmen, uygulamada vatandaşların arayan numaranın 155 olarak göründüğü ve kendisini polis olarak tanıtan kişiler tarafından dolandırılmaya çalışıldığının tespit edilmesi üzerine, Emniyet Genel Müdürlüğünün ...tarih ve ...sayılı yazısı ile, vatandaşların dolandırıcılara karşı korunabilmesi amacıyla gerekli çalışmaların başlatılmasının Kurumdan talep edildiği, Kurumun ...tarih ve ...sayılı işlemi ile de konunun araştırılmasına yönelik çalışma başlatıldığı, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının ...tarih ve ...sayılı işlemiyle, Temmuz 2011 baz alınarak yapılan incelemelerde, davacı şirketin de aralarında bulunduğu bazı işletmecilerin şebekeleri üzerinden arayan numara bilgisi (CLI) "155" olan çağrıların geçtiğinin tespit edildiği, müteakiben, Kurumun ...tarih ve ...sayılı yazısı ile, mevzuat çerçevesinde değerlendirme yapılabilmesini teminen davacı şirketten konuya ilişkin açıklama talep edildiği, davacı şirket tarafından gönderilen ...tarih ve ...sayılı cevabi yazıda ise, 05/01/2012 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde gerekli tedbirlerin alındığının bildirilmesi üzerine, dava konusu Kurul kararı ile, Elektronik Haberleşme Sektörüne İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği’nin 19. maddesinin birinci fıkrasının (y) bendine aykırı olarak, CLI’a ilişkin yükümlüklerini yerine getirmeyen davacı şirket hakkında, Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmelik’in 34. maddesi uyarınca 2010 yılı net satışlarının %0,05'i oranında idarî para cezası uygulanmasına karar verildiğinin anlaşıldığı,
Bu durumda, ...tarih ve ...sayılı Kurul kararı getirilen ve Elektronik Haberleşme Sektörüne İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği'nin 19. maddesinin (y) bendinde 09/06/2011 tarihinde yapılan değişiklik ile anılan Yönetmeliğe dercedilen CLI yükümlülüğünün, davacı şirketin de aralarında bulunduğu bazı işletmeciler tarafından ihlâl edildiğinin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının ...tarih ve ...sayılı işlemiyle tespit edildiği ve bu durumun davacı şirket tarafından Kuruma gönderilen ...tarih ve ...sayılı yazıda da 05/01/2012 tarihinden önceki dönem itibarıyla kabul edildiği anlaşıldığından, CLI yükümlülüğünü yerine getirmediğinden bahisle davacı şirkete idarî para cezası verlmesine ilişkin dava konusu Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçeleriyle,
Davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, idari yaptırımların yasaların açıkça verdiği yetkiye dayanılarak, araya bir yargısal karar girmeden idarece uygulanan cezalar şeklinde tanımlandığı, hukuk devleti temelinde idari yatırımların suç ve cezalarla aynı nitelikte kabul edildiği, bu nedenle belirlilik, kanunilik, kıyas yasağı ve geçmişe uygulama yasağı ilkelerinin idari yaptırımlar alanında uygulanan temel ilkelerden olduğu, Danıştayın muhtelif kararlarında da bu tespitlerin yer aldığı, idari yaptırımlar ile ilgili genel esasları düzenleyen 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 4. maddesinde de yasallık ilkesinin hükme bağlandığı, dolayısıyla Dairece 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu'nun 6. ve 60. maddelerindeki genel yetkiye dayalı olarak elektronik haberleşme alanının hızlı gelişen yapısına vurgu yapılarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu kararıyla yeni yükümlülük ve yaptırımlar getirilebileceği gerekçesiyle davanın reddi yolunda tesis edilen kararda hukuki isabet bulunmadığı, davalı idarenin 5809 sayılı Kanun uyarınca çok fazla karar aldığı göz önünde bulundurulduğunda, hangi kural ihlali halinde hangi yaptırımın uygulanacağı yönünde Yönetmelik ile düzenleme yapılmasının belirlilik ilkesi gereğince zorunluluk arz ettiği, tüm bu anlatımlar doğrultusunda idari yaptırımlarda da uygulanan kanunilik ve kıyas yasağı ilkelerini ihlal eder şekilde düzenleme ihtiva eden dava konusu Yönetmelik hükmünün iptali gerektiği,
Temyize konu Daire kararında şirketlerinin davalı idarenin 16/01/2012 tarihli yazısına karşılık verdiği cevabi yazıyla ihlale konu eylemleri kabul ettiğine vurgu yapıldığı, oysa dava konusu idari yaptırım kararından önce yapılan bildirimin savunma hakkının kullanımını sağlamaya yönelik olmadığı, somut uyuşmazlık bakımından ihlal olup olmadığının değerlendirilebilmesi için savunma hakkının kullanımına dair süreç işletilmesinin zorunlu olduğu, bu zorunluluğa riayet edilmeden tesis edilen bireysel işlemin hukuka aykırı olduğu, Emniyet Genel Müdürlüğünün konuya ilişkin ilk yazısından sonra işletmecilerin uyarılmadığı, buna rağmen işletmecilerin CLI yükümlülüklerini yerine getirdiği belirtilerek, Daire kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...DÜŞÜNCESİ : 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun "Genel kanun niteliği" başlıklı 3. maddesinde, Kanun'un idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, aksine hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı öngörülmüş; “Kanunîlik ilkesi” başlıklı 4. maddesinde ise, "(1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir. (2) Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir." kuralına yer verilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri arasında sayılan hukuk devletinin en önemli unsurlarından birisi "hukuki güvenlik ilkesi"dir. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde ve uygulamasında bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Esasen, düzenleyici işlemlerin açık, belirli ve öngörülebilir olması, hukuk güvenliğinin, dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Zira idare, ancak açık ve belirgin hukuk kurallarını yürürlüğe koymak suretiyle hukuk güvenliğini sağlayabilir.
Hukukun diğer temel ilkelerinden olan belirlilik ilkesi ise, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını ifade etmektedir.
Dava konusu Yönetmeliğin 34. maddesinde, yönetmelikte düzenlenmemiş olmakla birlikte işletmecilerin faaliyetlerinin mevzuat ve yetki belgesi şartlarına aykırı durumlarının tespit edildiği diğer hâllerde "Kurul kararına" göre işlem yapılacağı öngörülmüş olup, anılan hükümde, yaptırımı gerektiren fiiller ve uygulanacak yaptırımlarla ile ilgili hukuki güvenlik, belirlilik ve kanunilik ilkeleri uyarınca kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, dava konusu Yönetmelik hükmünün kanunîlik, hukukî güvenlik ve belirlilik ilkelerine aykırılık teşkil ettiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, anılan Yönetmelik hükmüne dayanılarak tesis edilen Kurul kararında da hukuka uyarlık bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacının temyiz isteminin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyize konu 31/10/2019 tarih ve E:2013/2255, K:2019/3355 sayılı kararının ONANMASINA,
3.Kesin olarak, 24/11/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.


KARŞI OY

X- 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun "Genel kanun niteliği" başlıklı 3. maddesinde, Kanun'un idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, aksine hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı öngörülmüş; “Kanunîlik ilkesi” başlıklı 4. maddesinde ise, "(1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir. (2) Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir." kuralına yer verilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri arasında sayılan hukuk devletinin en önemli unsurlarından birisi "hukuki güvenlik ilkesi"dir. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde ve uygulamasında bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Esasen, düzenleyici işlemlerin açık, belirli ve öngörülebilir olması, hukuk güvenliğinin, dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Zira idare, ancak açık ve belirgin hukuk kurallarını yürürlüğe koymak suretiyle hukuk güvenliğini sağlayabilir. Hukukun diğer temel ilkelerinden olan belirlilik ilkesi ise, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını ifade etmektedir.
Dava konusu Yönetmeliğin 34. maddesinde, yönetmelikte düzenlenmemiş olmakla birlikte işletmecilerin faaliyetlerinin mevzuat ve yetki belgesi şartlarına aykırı durumlarının tespit edildiği diğer hâllerde "Kurul kararına" göre işlem yapılacağı öngörülmüş olup, anılan hükümde, yaptırımı gerektiren fiiller ve uygulanacak yaptırımlarla ile ilgili hukuki güvenlik, belirlilik ve kanunilik ilkeleri uyarınca kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, dava konusu Yönetmelik hükmünün kanunîlik, hukukî güvenlik ve belirlilik ilkelerine aykırılık teşkil ettiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, anılan Yönetmelik hükmüne dayanılarak tesis edilen Kurul kararında da hukuka uyarlık bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi