11. Hukuk Dairesi 2018/3792 E. , 2019/5561 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 01/06/2017 tarih ve 2014/251 E.- 2017/552 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi"nce verilen 24/05/2018 tarih ve 2018/23 E.- 2018/566 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, 6100 sayılı Kanun"un 369. maddesi gereğince miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerin dışında bulunduğundan duruşma isteğinin reddiyle dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacı şirket ortaklarının 21.02.2005 tarihli noter senediyle “Akılişi Reklamcılık Halkla İlişkiler ve Ticaret Adi Ortaklığı”nı kurduğunu, 26.12.2006 tarihinde ise davacı şirketin Bursa Ticaret Siciline tescil edilerek kurulduğunu ve adi ortaklığın sona erdirildiğini, davalı şirketin ise 21.07.2009 tarihinde İstanbul Ticaret Siciline tescil edildiğini, davalı şirketin ticaret unvanında yer alan "AKIL İŞLERİ" ibaresinin aynı alanlarda faaliyet göstermekte olan davacı şirketin ticaret unvanında yer alan "AKILİŞİ" ibaresiyle büyük oranda benzeştiği, müşterileri ve hizmet talebi olabilecek hedef kitlesi nezdinde davacı aleyhine yanılgı, karmaşa ve davalı yararına haksız rekabete neden olduğunu ileri sürerek davalı şirketin ticaret unvanında yer alan “AKIL İŞLERİ” sözcüklerinin ticaret sicilinden terkin edilmek suretiyle davalı tarafından davacı şirketin ticaret unvanına yapılan tecavüzün önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, tarafların farklı şehirlerde kurulduğunu, davalının davacıdan haberi olmaksızın ticari unvanını seçtiğini, dava konusu ticaret unvanını davalı şirketin tanıttığı ve marka olarak tescil ettirdiğini, 26.04.2011 tarihli noter ihtarnamesi ile davalıdan ihlale son verilmesi istendiğini, akabinde davacının davalı markasının iltibasına son verdiğini, ancak sonrasında davacının kötü niyetli olarak davalı markası ile iltibasa neden olacak “BU1akılişi” markasını tescil ettirdiğini, davacının çok önceden beri davalı şirketin kullandığı ticari unvanı ve markasını bildiğini, zımni kabulün söz konusu olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, tarafların iştigal alanlarının benzer olduğu, ticaret unvanının esas unsurları olan “AKIL İŞİ” ile “AKIL İŞLERİ” ibarelerinin benzer olduğu, davanın ticaret unvanının tescilinden yaklaşık 4 yıl sonra açıldığı, davacı şirket temsilcisinin asıl davadan tefrik edilen İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sinaî Haklar Hukuk Mahkemesi"nin 2013/38 sayılı dosyasına istinaden talimat yolu ile alınan ifadesinde 2008 yılı civarında davalı şirketten haberdar olduklarını beyan ettiği, bu beyan, davalı tarafça davacıya gönderilen Bakırköy 1. Noterliği"nin 26.04.2011 tarihli ihtarname, davalının medyaya yansıyan işleri bir bütün olarak dikkate alındığında davanın makul sürede açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili istinaf etmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince tüm dosya kapsamına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, ticaret unvanına vaki tecavüzün terkini ve önlenmesi istemlerine ilişkindir.
Dairemiz’in 21/12/2017 tarih 2016/6803-2017/7532 sayılı kararında da belirtildiği üzere, "uzun süreli sessiz kalma suretiyle hak kaybı müessesi" TTK"da düzenlenmemiş olup bu uygulamanın yasal dayanağı TMK’nin 2. maddesidir. Buna göre, bir hak ihlali karşısında, hak sahibinin bu ihlali bildiği veya bilebilecek durumda olduğu halde bu hususta karşı tarafta dava açılmayacağı yolunda güven oluşturulduktan sonra, oluşturulan bu güvene aykırı olarak, ihlal konusu hakka önemli yatırım yapan kişilere karşı ihlali sona erdirmek amacıyla dava açılması çelişkili davranış yasağı teşkil edecek olup, böyle bir davranış MK 2. maddesi uyarınca dürüstlük kuralına aykırı olacak ve bu davranış hukuk tarafından himaye edilmeyecektir. Bu sürenin belirlenmesinde de esas alınacak olan dürüstlük kuralıdır. Bununla birlikte bu süre Dairemiz uygulamalarında Dairemiz’in 18.12.2013 tarih 2012/17220 -2013/23188, 04.11.2013 tarih 2012/5906 -2013/19523, 28/11/2018 tarih 2017/1405 – 2018/7443 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, kural olarak beş yıl olarak kabul edilmektedir.
Somut olayda, davacı şirketin ticaret siciline tescil tarihinin 26.12.2006, davalı şirketin ticaret siciline tescil tarihinin ise 21.07.2009 tarihi olduğu, unvan terkini istemiyle açılan işbu davanın 02.08.2013 tarihinde açıldığı, öncelik hakkına sahip olduğu anlaşılan davacı yönünden, davalı şirketin ticaret siciline tescil tarihinden dava tarihine kadar 5 yıllık sessiz kalma yoluyla hak kaybı süresi dolmamış olduğu halde, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi ve Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiş kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 18/09/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.