14. Hukuk Dairesi 2020/2405 E. , 2020/8233 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 29.05.2009 gününde verilen dilekçe ile gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tazminat talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; asıl davanın... yönünden husumetten reddine, davalı ... yönünden esastan reddine, davalı ... yönünden kısmen kabulüne, birleştirilen davanın kısmen kabulüne dair verilen 07.11.2019 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince ayrı ayrı istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat, birleştirilen dava satış vaadi sözleşmesine dayalı tazminat istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili, 102 ada ve 6 parsel sayılı taşınmazı davalılar ... ve ...’in vekilleri vasıtası ile 20.05.1976 tarih 11524 yevmiye No"lu sözleşme ile davacıya sattığını, bilahare müvekkili tarafından 10.01.1998 tarihli protokol ile 20.05.1976 tarihli satış vaadi sözleşmesi esas alınmak sureti ile” üçüncü şahıslar ve mirasçılar hak talep edip ...’na belli bir bedel karşılığı tapuyu da verseler alıcıya hissesi oranında bir ödeme yapacağını belirtmiş olmasına rağmen devir işleminin yapılmadığı gibi davalılar tarafından 35.000 TL bedel göstererek 10.12.2003 tarih ve 6184 yevmiye no ile taşınmazın üçüncü şahsa satıldığını, davacı tarafından sözleşme edimleri yerine getirilmiş olmasına rağmen davalı tarafın üzerine düşen edimleri yerine getirmediğini ileri sürerek 13.01.1998 tarihli protokol gereğince taşınmazın davalılar tarafından davacı adına kayıt ve tesciline yada taşınmaz payının dava tarihindeki şimdilik 7.500,00 TL"nin mevduat faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesi istemi ile davalılar hakkında bu davayı açmıştır.
Davalılardan ... vekili süresinden sonra sunduğu cevap dilekçesinde; taşınmazın müvekkilinin bilgisi dışında 20.05.1976 tarihinde davacıya satıldığını, davacının kötü niyetli olduğunu, dava dilekçesinde belirtilen ve 1998 yılında düzenlendiği bildirilen protokol ile müvekkilinin bir ilgisinin bulunmadığını, müvekkilinin taşınmaz satışı ile ilgili olarak herhangi bir vekalet vermediğini, davalılardan ...’ın 22.02.2001 tarihinde vefat ettiğini, zaman aşımının dolduğunu yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan ...’nun tebliğe yarar adresi tespit edilemediğinden ilanen tebligat yapılmıştır.
Davalı ...’ın ise dava açılmadan 22.02.2001 tarihinde vefat etmiş olduğu mevcut nüfus kayıt örneğinden anlaşılmıştır.
Mahkemece ilk hükümde; davalı ... hakkındaki davanın davalının dava tarihinden önce 22.02.2001 gününde öldüğü gerekçesiyle, diğer davalılara yönelik davanın ise davacı vekiline verilen kesin süre içinde gerekli masrafın yatırılmaması nedeniyle ispatlanamadığından bahisle reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı vekilince temyizi üzerine Dairemizin ilamı ile; "1-Davalı ..."ın dava tarihinden önce 22.02.2001 gününde öldüğü anlaşıldığından davalı ..."a yönelik davanın reddinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin davalı ... ve ... haklarındaki davanın reddine ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemece kesin süre verilerek davacıdan istenen dosya içerisinde bulunan davaya konu olayla ilgili 19.01.1998 tarihli "Protokol" başlıklı belgenin sahte olduğuna ilişkin herhangi bir iddianın bulunmadığı, dava konusu taşınmazdaki paydaş kök malik Nafia"dan itibaren tüm malikleri ve taşınmaz üzerindeki şerh ve takyitleri gösterir şekilde 10.12.2003 tarihli satışa esas akit tablosu ve satış vekaleten yapılmış ise vekaletname örneği istenmiş ise de tedavüllü tapu kayıtlarından intikallerin açıkça görüldüğü, 10.12.2003 tarihli tapudaki resmi satış senedin fotokopisinin dosyada mevcut olduğu, uyuşmazlığın niteliğine göre dava konusu taşınmaza ait krokinin getirtilmesine gerek olmadığı gibi İstanbul 2. Noterliğince gönderilen 20.05.1976 tarihli 11524 yevmiye No"lu satış vaadi sözleşmesinin eksik bulunan 4. sayfasının da mahkemece yapılacak yazışma ile temin edilebileceği, bu gibi eksikliklerin bizzat davacı tarafından yerine getirilmesinde bir zorunluluk bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece 1086 sayılı HUMK"nın 159. maddesi ve 6100 sayılı HMK"nın 90. ve devam eden maddelerindeki sürelerle ilgili olarak yanlış değerlendirme yapılarak usul hükümlerine aykırı şekilde davalı ... ve ... yönünden davanın reddi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir."" şeklindeki gerekçe ile bozulmuştur.
Davacı vekili; Dairemizin bozma ilamı sonrasında 03.11.2015 tarihinde birleşen dosyada ... mirasçıları ... ... ve ... aleyhine eldeki davaya konu satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı alacak talebine dayanarak dava açmış ve bu dosyayla birleştirilmesine karar verilmiştir.
Davalılar ... ve ... vekilleri; zamanaşımı itirazında bulunarak davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak asıl davanın ... yönünden kabulüne, davalı ... yönünden reddine, davalı ... yönünden husumetten reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilerek taleple bağlı kalınarak davacının tazminat istemlerinin kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı ... vekili, davacı vekili, birleşen dosyada davalılar ... ve ... vekilleri ayrı ayrı temyiz etmişlerdir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davacılar vekili ve davalı ... vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Birleşen dosyada davalılar ... ve ... vekillerinin temyiz itirazlarına gelince;
Gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706 ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re"sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.
Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğması ile işlemeye başlar. Ancak satışı vaat edilen taşınmaz, sözleşme ile veya fiilen satış vaadini kabul eden kişiye yani vaat alacaklısına teslim edilmiş ise on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan davalarda zamanaşımı savunması Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yer alan “Dürüst davranma kuralı” ile bağdaşmayacağından dinlenmez.
Bilindiği üzere; zamanaşımı, kanunda belirtilmiş olan süresi içinde talep ve dava edilmemiş olan alacakların özüne dokunmamakla beraber “Dava edilebilme vasfını kaybetmesi” sonucunu doğuran bir süre geçimidir. Hak düşürücü süreden farklı olarak, zamanaşımında borç sona ermemekte ve fakat dava edilebilme olanağı kalmamaktadır. Diğer taraftan, hak düşürücü sürenin varlığını hakimin kendiliğinden (re’sen) gözetmesi gerekirken, zamanaşımının varlığı def’i olarak ileri sürülürse dikkate alınabilir (BK m.140). Dolayısıyla, zamanaşımı borçluya sadece bir def’i hakkı verir. Buna da zamanaşımı def’i denilmektedir.
HUMK"nun yürürlükte olduğu dönemde savunmanın genişletilmesi ya da değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin davalıya tebliği ile başlamaktadır. Davalı taraf cevap dilekçesinde tüm savunmalarını sebepleriyle beraber bildirmek zorundadır. cevap dilekçesinde bildirilmeyen def’iler sonradan ileri sürülemez; ayrıca, cevap dilekçesindeki savunmanın dayandırıldığı olgular da genişletilemez ve değiştirilemez. Bu nedenle HUMK"nun uygulandığı dönemde zamanaşımı itirazı süresinde verilecek cevap dilekçesi ile yapılabilmekte idi. Ancak, bu yasağın istisnaları da aynı maddenin 3. fıkrasında gösterilmiş ve ıslah da bu istisnalar arasında sayılarak, ıslahla savunma sebeplerinin genişletilip veya değiştirilebileceği kabul edilmiştir.
Somut olaya gelince, davalılar cevap dilekçelerinde zamanaşımı itirazında bulunmuş; davalılar vekilleri de davanın zamanaşımına uğradığı, zira müvekkillerinin satış vaadi sözleşmesi yaptığı davacının taşınmazı teslim almamış olup on yıllık süre geçtikten sonra dava açtığından söz ederek hükmü temyiz etmişlerdir.
Davaya konu satış vaadi sözleşmesi 20.05.1976 tarihinde akdedilmiş olup birleşen dosyada davalılar aleyhine 03.11.2015 tarihinde dava açılmıştır. Davalılar süresi içinde zamanaşımı defiinde bulunmuş olup satış vaadi sözleşmesinin düzenlendiği tarihten dava açıldığı tarihe kadar geçen süre içinde Borçlar Kanunu"nun 125. maddesi gereği zamanaşımının dolduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda mahkemece, davalıların zamanaşımı itirazı göz önüne alınarak yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilmek suretiyle eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı vekili ve davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca birleşen dosyada davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.12.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi