14. Hukuk Dairesi 2016/19135 E. , 2020/8176 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 13.12.2013 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil 2. kademede alacak talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 07.05.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede alacak isteğine ilişkindir.
Davacılar vekili, davacıların 27.11.2013 tarihinde ölen murisleri ...’nın icra takibindeki borçları sebebiyle dava konusu 3474 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını 26.12.1997’de kardeşi olan davalılara eşit şekilde devrettiğini, işlemin resmiyette satış gibi gözükmesine rağmen bedel alınmadığını ve gerçekteki amacın alacaklılardan mal kaçırmak olduğunu, murisin taşınmazın kendisine geri devredileceğine dair inancının ölene kadar devam ettiğini belirterek 3474 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 pay için tapu iptali ve tescil, olmadığı halde 1/3 payın dava tarihindeki değerinin faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde, inanç sözleşmesine dayalı istemlerin 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, davacıların talebinin zamanaşımına uğradığını, ...’nın bedeli karşılığında 1/3 hissesini davalılara devrettiğini, davacıların iddialarını dayandırdıkları yazılı delil ya da yazılı delil başlangıçları bulunmadığından davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “İnanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “İnanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “İnanç konusu şey” olarak nitelenir.
İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “Delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 Sayılı HMK’nin 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “Tanık” delili ile ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “Delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (6100 Sayılı HMK m.188) yemin (6100 Sayılı HMK m.225 vd.) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
1086 sayılı HUMK 435/1. maddesinde; “Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebeplerine bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olaya gelince; davacı taraf dava dilekçesinde yemin deliline dayandığından mahkemece davacı tarafa yemin teklifinde bulunup bulunmayacağı hatırlatılarak soncuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu durum dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, açıklanan sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.12.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.