23. Hukuk Dairesi 2015/8084 E. , 2017/1896 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasında görülen iflasın açılması davası sonucunda verilen hükmün onanmasına ilişkin Dairemizin 17.06.2015 gün ve 2014/6139 Esas, 2015/4654 Karar sayılı ilamının karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, dosya incelendi, gereği görüşüldü.
- KARAR -
Davacı, davalı kurum nezdindeki üç adet Euro hesabı, bir adet ABD Doları hesabı olmak üzere dört adet münferit hesap sahibi olup doğal hissedar devir ve temlik nedeniyle alacaklı olduğunu, davalı anonim şirketin borca batık ve iflas etmiş olduğundan tasfiyenin İİK hükümlerine göre yapılması gerektiğini, davalı kurumun pasiflerinin aktiflerinden fazla olduğunu, borca batık müflis şirket olduğunu, tasfiyenin 14 yıldır bitmediğini, şirketin 2001 yılında büyük zarar ettiğini, ödemelerini 2001 yılından itibaren tamamen durdurduğunu, bu nedenle dahi doğrudan iflasına karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, davalı şirketin iflasına karar verilmesini, şirket tasfiyesinin İİK hükümlerine göre yapılmasını, alacaklarının muacceliyetinin, ödenmesi gerektiğinin ve işlemiş faizlerin ödenmesinin hüküm altına alınmasını, zamanaşımı süresinin ve hak kaybının kesilmesini, maddi manevi tazminat ve munzam zarar haklarının saklı tutulmasını talep ve dava etmiş, 26.09.2012 havale tarihli dilekçesi ile; davanın, TTK"nın 446. ve İİK"nın 179. vd. maddeleri uyarınca davalı şirketin pasiflerinin aktiflerinden fazla olması nedeniyle iflas davası olduğunu belirtmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; şirketin pasiflerinin aktiflerinden fazla olması nedeni ile iflasına karar verilmesine dair davada öncelikle davacının alacaklı olmasının zorunlu olduğu, doğrudan doğruya iflas davalarında, iflasın açılmasından önce iflas yolu ile icra takibi yapılması söz konusu olmadığından davacının alacaklı sıfatının kanıtlanmasının zorunlu olduğu, bu durumda borca batık olduğu ileri sürülen şirketin iflasını, şirket yetkilisi ve tasfiye memurları dışında alacaklı isteyebilir ise de belirtildiği üzere iflas isteyen kişinin öncelikle alacaklı olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği, ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2001/508 E., 2003/105 K. sayılı Yargıtay aşamasından geçerek kesinleşen kararına göre, davacının o dava tarihi olan 13.03.2001 tarihi itibari ile alacaklı olmadığı, zira şirketin tasfiye işlemlerinin sonuçlanmadığı, bu nedenle davasının reddedildiği, gerek işbu iflas davasının açıldığı 26.08.2013 tarih itibariyle gerekse yargılama sırasında tasfiyenin halen devam ettiği, davacıya henüz ödeme sırasının gelmediği, ancak davacının hesabının izlendiği, bu suretle tasfiyenin sonuçlanmadığının anlaşıldığı, davacının bu şartlar altında kanunda belirtilen şekilde ve mevcut durum itibari ile ve halihazırda hukuken alacaklı konumunda bulunmadığı sabit iken iflas davası açmasının olanaklı bulunmadığı, aksi düşünce kabul edildiği takdirde, davacı ve benzer durumda olan birçok kişinin davalı şirkete yönelik olarak açmış olduğu ve yine aynı gerekçeler ile ret olunan ve kesinleşen davalar ile hukukun kendisine mevcut durum itibari ile alacaklı sıfatını tanımadığı kişi veya kişilerin, doğrudan iflas davası açmak sureti ile kanun dairesinde ve Bakanlık denetiminde yürütülen tasfiye işlemlerinin bütün olarak geçersiz sayılmasına, iflas hükümlerini kullanmak sureti ile alacaklarına kavuşması için bir yol açmak anlamına geleceği, bu durumun 4389 sayılı Yasa hükümlerinin, bu çerçevede mahkemelerce verilen ve Yargıtay onamasından geçerek kesinleşen mahkeme kararlarının başka yollarla etkisiz konuma girmesine yol açacağı, açıkça kanuna karşı hile olduğu, davacının adı geçen yöntemlerle elde etmesine kanunun imkân vermediği bir hakkı iflas yolu ile elde etmesinin kabul edilemeyeceği, davacının davalı şirketin pasiflerinin aktiflerinden fazla olması nedeni ile şirketin iflasına karar verilmesine yönelik açmış olduğu davanın sübut bulmadığı gerekçesiyle, davanın reddine dair verilen karar Dairemizin 17.06.2015 tarihli ilamında “ davalı şirketin anonim şirketin tasfiyesi sürecine tâbi olduğu, 4389 sayılı Bankalar Kanunu"na dayalı olarak iflasının istenemeyeceği, tasfiye işlemlerinde İİK uygulanamayacağından 6762 sayılı TTK"nın 446/2. maddesi uyarınca tasfiye memurlarınca iflasının da istenemeyeceği, İİK"nın 179. maddesine dayalı olarak alacaklı sıfatı bulunduğundan bahisle mevduat sahibi davacının da İİK hükümlerine göre iflası sağlamayı amaçlayan doğrudan iflas isteminin de reddi gerekeceği, davacının tasfiye sürecinin sonuçlanmasını beklemek ve buna razı olmak zorunda olduğu gözetildiğinde, mahkemece, davalı şirketin doğrudan iflasının istenemeyeceğinin kabulü doğru olmuştur.” gerekçesiyle onanmıştır.
Davacı, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, HUMK"nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının karar düzeltme isteminin REDDİNE, 07,80 TL harç ve takdiren 275,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazine"ye gelir kaydedilmesine, 21.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.