3. Hukuk Dairesi 2017/5022 E. , 2019/2365 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki kiracılık sıfatının tespiti- itirazın iptali, kiralananın tahliyesine yönelik davanın mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın kabulüne birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içerisinde taraflarca temyiz edilmesi üzerine, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı ile aralarında 27.05.2010 başlangıç tarihli beş yıl süreli kira sözleşmesi bulunduğunu, kira sözleşmesi kapsamının fabrika binası, makine ve demirbaşlara ilişkin olduğunu, sözleşmeye uygun olarak yükümlülükler yerine getirildiği halde davalı ve onun yetkilendirildiği kişiler tarafından üretim faaliyeti, ürün sevkiyatı ile taşınmazın kullanımını engeller şekilde işlem ve eylemlerde bulunulduğunu, özellikle 22.12.2012 tarihinde sonra kullanımı engeller faaliyetlerin yoğunlaştığını, fabrika binasının kapısı kapatılarak ürün sevkiyatına engel olunduğunu, devamında fabrika binasındaki " ..." logolu bayrak ve tabelaların kaldırılması girişiminde bulunulduğunu, çalışanlar tehdit edilerek makinelerin zorla kapattırıldığını, suların ve elektriklerin kesilerek üretime fiilen engel olunduğunu, olaylara ilişkin jandarma karakolunda tutanaklar bulunduğunu, 27.12.2012 ve 02.01.2013 tarihli ihtarlar ile kullanım hakkının engellenmesine yönelik fiillere son verilmesi ihtar edilmiş ise de haksız ve hukuka aykırı eylemlerin dava tarihi itibariyle de devam ettiğini belirterek taraflar arasındaki geçerli bir kira ilişkisinin varlığının tespiti, kullanım hakkına yönelik haksız müdahalenin menine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, asıl dava yönünden ibraz ettiği cevap dilekçesinde; aralarındaki kira ilişkisine karşı çıkmadığını, fabrika içerisindeki makine ve teçhizatın kendilerine ait olduğunu, ham maddenin de tedarik edilerek davacıya fatura edildiğini, öte yandan fabrikaya ilişkin diğer giderlerin de ödenip hizmet faturası olarak davacıya fatura edildiğini, davacının uzun süredir kira bedeli, ham madde ve hizmet bedelini ödememesi sebebiyle 20.12.2012 tarihli ihtar ile biriken borçlar ödenmediğinden üretimin durdurulduğu ve borçların ödenmesi yönünde ihtar gönderildiğini, bahsi geçen ihtar sonrasında davacının kira ve sair borçlarını ödememek için fabrikada bulunan üç kamyon dolusu mamulü, evrak ve dokümanları da alarak fabrika binasını terk ettiğini, kiralanan bir süre boş kaldıktan sonra makine teçhizatın sahipsiz kalmasından dolayı bir personelle birlikte zaptırap altına alındığını, dava dilekçesindeki beyanları kabul etmediklerini, kiralananın sadece fabrika binası olduğunu, makine ve teçhizatın kiraya verilmediğini, bedeli ödenmediğinden ham madde ve elektik tedariki ve makinelerin kullanım taleplerinin kabul edilmediğini, makinelerin kira kontratında yer almadığını savunarak davanın reddini dilemiş; birleşen dosyada, kira sözleşmesinde aylık kira bedelinin 150.-TL "den, 27.03.2011 tarihi itibari ile ise kira bedelinin 5000.-TL olarak kararlaştırıldığını, davalının 2013 yılı 1, 2, 3. aylar kira bedellerini ödemediğini, bahse konu ayların tahsiline yönelik başlatılan takibe itirazının haksız olduğunu belirterek itirazın iptali, takibin devamı ile borçlu aleyhine %20 "den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini ve davalının kiralanandan tahliyesine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece, asıl davanın kabulü ile kiracılığın tespitine, birleşen davanın kısmen kabulü ile itirazın 14.550.-TL üzerinden iptali ile takibin devamına karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının (birleşen dosyada davacı) asıl davaya ilişkin temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Birleşen dosyaya ilişkin davacı ve davalı tarafın temyiz itirazlarının incelenmesinde;
a) Davacı ve davalının, hükümde çelişki bulunduğuna yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkemede, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, ... 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı ...nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine ...nun 27.maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut olayda; Mahkemece, gerekçeli kararın gerekçesinde " asıl davanın davacısı kiracı şirketin, dava tarihi itibariyle kiracılığı tespit edilmiş olduğundan, birleşen davadaki tahliye talebinin reddine" denilmesine rağmen hüküm fıkrasında sadece itirazın iptali ile takibin devamına ilişkin hüküm kurulduğu, tahliye talebine ilişkin hüküm kurulmadığı; öte yandan gerekçeli kararda, icra inkar tazminatı talebi hakkında da karar verildiği halde, kısa kararda bu hususta bir karar verilmediği anlaşılmıştır. Bu suretle, kısa karar ile gerekçeli kararın ve yine hükmün gerekçesi ile hüküm fıkraları arasında çelişki oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece yapılacak iş önceki kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydı ile yeni bir karar vermekten ibarettir. Bu hal, HUMK"nun 381/2. (HMK"nın 298/2) maddesine aykırılık teşkil ettiğinden, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
b ) Kabule göre ise; 6098 sayılı TBK "nun 299. maddesinde " Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini üstlendiği sözleşmedir." düzenlemesi mevcuttur. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, kira sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen bir borç sözleşmesidir. Kiraya verenin kullandırma ile birlikte yararlandırma borcu karşılığı olarak kiracının, kira bedeli borcu doğmaktadır.
Somut olayda; Davacı ile davalı arasında 27/05/2010 başlangıç tarihli beş yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda, uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı tarafından davalı aleyhine açılan iş bu davada, 2013 yılı Ocak, Şubat ve Mart aylarına ilişkin icra takibine vaki itirazın iptali istenmektedir. Kira sözleşmesinin iki tarafa borç yükleyen karşılıklı (synallagmatique) sözleşme olması sebebiyle kiracı, kiralananın kullanılması karşılığında kira bedelini ödeme borcu altına girmektedir. Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. Dosya arasında bulunan delillerden, davacı kiraya veren tarafından 20.12.2012 tarihinden itibaren davalı kiracının, kiralananı kullanmasının engellendiği anlaşıldığından davacının kira alacağı istemine dayalı davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kısmen kabul kararı verilmesi de doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının ( birleşen dosyada davacı) asıl davaya ilişkin temyiz itirazlarının reddine, birleşen dava yönünden ikinci bentte açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince asıl dava ve birleşen dava yönünden karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20/03/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.