11. Hukuk Dairesi 2018/3790 E. , 2019/5497 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 11/10/2017 tarih ve 2016/594 E. - 2017/990 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine , istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi"nce verilen 24/05/2018 tarih ve 2017/1098 E. - 2018/553 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin %17 hissesine sahip ortağı olduğunu, 25/03/2016 tarihinde yapılan olağan genel kurula katılarak toplantıda alınan kararlara itirazi kayıt düşürüldüğünü, 15 yıla yakın süredir müvekkiline kâr payı ödenmediğini, toplantıda alınan yönetim kurulu üyesine her ay 10.000,00 TL huzur hakkı verilmesi kararının fahiş olduğunu, müvekkilinin davalı şirkette ortak olduğu akrabaları ile İstanbul ve Hatay’da toplam 10 adet şirkette ortak olduğunu, bu şirketlerin hepsinde yönetim kurulu üyelerinin huzur hakkı aldıklarını, bu ödemelerdeki amacın şirketin içinin boşaltılıp müvekkilinin ekonomik olarak yıpratılarak hisselerini satmaya zorlanması olduğunu ileri sürerek 25/03/2016 tarihli olağan genel kurulda her bir yönetim kurulu üyesine 10.000,00 TL huzur hakkı ödenmesi ile ilgili kararın iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının iptalini talep ettiği genel kurulda olumsuz görüş bildirip olumsuz oy kullanmasına rağmen muhalefetini tutanağa geçirtmediğini, bu nedenle yasanın dava açma konusundaki şartı gerçekleşmediğinden davanın öncelikle usulden reddine karar verilmesini, huzur hakkının yönetim kurulunun kanundan doğan bir hakkı olup verilmesi için şirketin kar etmesine gerek olmadığını, davacının şirket daha az karda iken 2012 yılında 20.000,00 TL, 2013 ve 2014 tarihli olağan genel kurullarda ise 10.000,00 TL huzur hakkı verilmesi ile ilgili olarak alınan kararlara fahiş olduğu gerekçesi ile dava açmamış iken, 2012-2015 yılları arasındaki enflasyon farkı da dikkate alındığında 2015 yılı ile ilgili alınan kararın şirketin batmasına sebebiyet vereceğini iddia etmesinin mantığa aykırı olduğunu, şirketin içinin boşaltıldığı iddiasının asılsız olduğunu, yönetim kurulu üyelerinin bankadan kullanılan kredilerde şahsi kefaletleri olması sebebiyle şahsi mal varlıklarının daha fazla risk altında olduğunu, şahsi kefaleti olan yönetim kurulu üyelerinin şirketin içini boşaltarak borçlarını ödeyemez hale getirip kendi mal varlıklarını tehlikeye atmalarının eşyanıntabiatına aykırı olduğunu, davacının kötü niyetli olduğunu savunarak davanın usulden ve esasdan reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, şirket yöneticilerine huzur hakkı ödenmesi için şirketin kâr elde etmesi zorunlu olmadığı, emsal ücret araştırma yazı cevapları, davacı şirketin önceki dönem için açıkladığı kar miktarı, paranın satın alma gücü, günümüzdeki yaşam standartları dikkate alındığında Y.K. üyelerine aylık 10.000,00 TL huzur hakkı ödenmesine ilişkin kararda şirketin mali yapısıyla, afaki iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayan bir hususun bulunmadığı ve belirlenen miktarın fahiş olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince, oylama öncesi yapılan görüşme sırasında bir öneriye karşı olunduğunun belirtilmesinin veya ret oyu kullanılmasının alınan karara muhalif olunduğu anlamını taşımadığı, 25/03/2016 tarihli olağan genel kurulda 8 nolu gündem maddesi ile alınan karardan sonra davacının bu karara muhalif olduğuna dair bir şerh yazmadığı gibi bu karara muhalif olduğuna dair ayrı bir yazılı beyan sunmadığı, dava açabilme şartı (özel dava şartı) gerçekleşmediğinden gündemin 8. maddesi ile alınan karara yönelik davacının iptal davası açma hakkı bulunmadığı, davacının ileri sürdüğü istinaf sebep ve gerekçeleri yerinde görülmediğinden HMK.m.353/1.b.1 uyarınca davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği, ancak dava şartları kamu düzenini ilgilendirdiğinden ve HMK.m.115/1 uyarınca mahkemece resen gözetilmesi gerektiğinden HMK 355.maddesi gereğince bu husus resen dikkate alınarak davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının düzeltilerek davanın esası hakkında yeniden karar verilmesi ile davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK"nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK"nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK"nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK"nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 8,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 17/09/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.