10. Hukuk Dairesi 2020/1939 E. , 2020/4182 K.
"İçtihat Metni"Bölge Adliye
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
Dava, hizmet ve tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalılar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddine karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili müvekkilinin, davalı ... nezdinde teknisyen yardımcısı olarak 1992 yılı Mayıs-Haziran ayları arasında 40 gün çalıştığının tespitini istemiştir.
II-CEVAP:
Davalı ... ve Feri Müdahil olan Kurum vekilleri davanın reddini talep etmişlerdir.
III-MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Yerel Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Davalı işveren vekili ve Feri Müdahil Kurum vekilinin istinaf talebi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle yerel mahkeme kararı kaldırılarak davanın reddine dair karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı Vekili: Davacının emniyet müdürlüğünde çalıştığını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren geçici 7. maddesinde; bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar ile 506 sayılı Kanunun geçici 20"nci maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık sürelerinin tabi olduğu kanun hükümlerine göre değerlendirileceği yönündeki hükmün öngörülmüş olması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağının 506 sayılı Kanun olduğu belirgindir.
506 sayılı Kanun"un 4. maddesi ile ""işveren; ...sigortalıları çalıştıran... kişiler..." olarak tanımlanmış olup, hizmet tespitine yönelik davalarda, çalışma ilişkisinin nitelik ve süresinin belirlenmesinde, bu yöndeki işyeri bilgi ve belgelerine ulaşılmasında, bir başka deyişle, davanın sübutu, kanıtlama yükümlülüğü ve verilen kararın infazı açısından, işverene husumet yöneltilmesi gereklidir.
Öte yandan, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı medeni usul hukukumuzda "sıfat" olarak tanımlanmaktadır ve bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunludur. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olmasına karşın, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan, anılan hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da hakkın sahibine aittir ve buna aktif husumet denilmektedir. Bir sübjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi ise o hakka uymakla yükümlü olan kimsedir ve bu da pasif husumet (davalı sıfatı) olarak adlandırılmaktadır. Sübjektif hakkın sahibi olan kimse ile o hakka uymakla yükümlü bulunan kişinin kimler olduğunun saptanması, bir başka anlatımla davada, davacı ve davalı sıfatlarının kimlere ait olduğu hususu, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin maddi hukuk sorunudur. Dava açan veya aleyhine dava açılan kişiler o davada davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası (var olup olmadığı) hakkında inceleme yapılmadan dava sıfat yokluğundan reddedilir ve bu karar davanın dinlenemeyeceğine ilişkin değil, esasına yönelik bir karar niteliğindedir. Davacı veya davalıdan birinin taraf sıfatına sahip olmaması durumunda verilecek olan red kararı o davadaki taraflar arasında maddi anlamda kesin hüküm oluştursa da, dava konusu hak ve taraf sıfatına sahip olan kişiler bakımından kesin hükümden söz edilemeyecektir. Dava konusu hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olan taraf sıfatı (husumet) ve sıfat yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğindedir ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 116. maddesinde yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay"ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden göz önünde tutulur.
Eldeki dava ile ilgili olarak değinilmesi gereken başka bir husus, taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneğidir. Taraf ehliyeti, Medeni Hukuktaki medeni haklardan istifade (hak) ehliyetinin Medeni Usul hukukunda büründüğü şekildir. Kimlerin taraf ehliyetine sahip bulunduğu Medeni Kanuna göre belirlenir (HUMK m.38, HMK m.50, TMK m.8 ve m.48). Buna göre, medeni haklardan istifade (hak) ehliyeti bulunan her gerçek (TMK m. 8) ve tüzel (TMK m.48) kişi, davada taraf olabilme ehliyetine de sahiptir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 12.12.2007 tarih ve 2007/5-972 Esas, 2007/972 Karar sayılı ilamı) Bu yönde, Emniyet Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatını oluşturan İl Emniyet Müdürlükleri, üst kurum ve yönetim bakımından Devlet tüzel kişiliğine (İçişleri Bakanlığı"na) bağlı olup, ayrı tüzel kişiliği yoktur. Hal böyle olunca, ilgili İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı işyeri hakkında açılacak davanın, İçişleri Bakanlığı"na karşı yöneltilmesi gerekir. Ancak, bu yasal gerekliliğe karşın, davanın ..."ne açılması sebebiyle, taraf ehliyeti (tüzel kişiliği) yokluğundan reddedilemez. Çünkü davacının amacı Devlet tüzel kişiliğini (İçişleri Bakanlığını) dava etmektir. Davacı, davasını yanlış kuruma yöneltmekle, hasımda değil, temsilci de yanılmış olmaktadır. Bu durumda, temsilcide yanılgıya ilişkin yanlışlık düzeltilerek İçişleri Bakanlığı"na karşı husumet yöneltilmeli, dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilerek; bu davalının göstereceği deliller toplanmalıdır.
Nitekim 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun "Tarafta iradi değişiklik" başlıklı ve "Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir..." şeklinde ifade edilen 124. maddesinin 4. fıkrası da bu yöndedir. Gerektiğinde ilgili taraf aleyhine de davayı teşmil edip, davalı olarak katılımı sağlanıp göstereceği deliller de dikkate alınarak varılacak sonuca göre hüküm tesis etmek gerektiği dikkate alınmalıdır.
O hâlde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan kabulü ile davanın reddine ilişkin kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 01.07.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.