10. Hukuk Dairesi 2010/13226 E. , 2012/1826 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, davalı işverenler nezdinde 01.01.1992-26.10.2002 tarihlerinde arasındaki hizmetinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacının, 01.01.1992-26.10.2002 tarihleri arasında tüp dağıtım işindeki sigortalı hizmetinin tespitini talep ettiği, davacının 15.10.1998-10.03.2000 tarihlerinde davalılardan ..., 17.05.2001-31.12.2002 tarihlerinde davalılardan ..."ye ait işyerinden hizmetinin bildirildiği, Mahkemece, davanın ..."ye ait işyerinin kapsama alındığı 01.03.1992 tarihinden itibaren kısmen kabul edildiği, askerlik süresinin dışlandığı, 18 yaşından önceki hizmete ilişkin olarak 506 sayılı Kanun"un 60 (G) maddesinin gözetildiği, davalılardan ..."nin Limited şirketin ortağı olduğu, işyerlerinin aynı konuda faaliyet gösterdiği, şirketler arasında organik bağ olup davacıyı birlikte istihdam ettikleri gerekçesiyle; kabul edilen sürenin davalılar nezdinde geçtiğinin tespitine karar verildiği anlaşılmıştır.
506 sayılı Yasanın 4. maddesi ile, "sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler "İşveren" olarak tanımlanmıştır. "Çalıştıran" olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen "işvereni" ifade etmektedir.Hizmet tespitine yönelik davalarda, çalışma ilişkisinin nitelik ve süresinin belirlenmesinde, bu yöndeki işyeri bilgi ve belgelerine ulaşılmada, kısacası, davanın sübutu ve verilen kararın infazı açısından, kim olduğunun bilinmesinde yasal zorunluluk vardır.
Mahkeme kararlarında, nelerin yazılacağı HUMK."nun 388. maddesinde belirtilmiştir. Kararın hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Aynı kural, HUMK."nun 389. maddesinde de tekrarlanmıştır. Nitekim, HUMK."nun 381. maddesinde, kararın tefhiminin en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olacağı hükmü öngörülmüştür. Ayrıca, HUMK."nun 388. maddesinin 2. bendinde ise, kararda, tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile, varsa, kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerinin yer alacağı da belirtilmiştir. Bu biçim, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve uyuşmazlıklar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Hüküm fıkrasında, davacının davalılar nezdinde geçtiği belirtilen hizmet süresine ilişkin olarak davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulmuşsa da, bu çalışmaların hangi işveren nezdinde geçtiği, anlaşılamamakta olup, bu hali ile, hükmün infazı mümkün bulunmamaktadır.
Mahkemece, öncelikle, davaya konu olan çalışmaların hangi işveren nezdinde geçtiği, diğer bir ifadeyle, işverenin kim olduğu hususu belirlenmeli ve varılacak sonuç çerçevesinde re"sen tespit edilecek bordro tanıkları dinlenmeli, tüm deliller toplandıktan sonra, varılacak sonuç neticesinde bir karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, hükmü temyiz eden davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde SGK Başkanlığı haricindeki davalılara iadesine, 09.02. 2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.