Esas No: 2022/2229
Karar No: 2022/2290
Karar Tarihi: 20.10.2022
BAM Hukuk Mahkemeleri Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2022/2229 Esas 2022/2290 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi, icra takibi konu senedin hile ile imzalatılması nedeni ile geçerli olmadığı gerekçesiyle menfi tespit davası açan davacının istinaf başvurusunu reddetti. Mahkeme, asliye hukuk mahkemesinin genel görevli olduğunu ve davada ticari dava olmadığına hükmetti. Türk Ticaret Kanunu'nun 4. ve 5. maddelerinde ticari dava düzenlendiği belirtildi. 6102 sayılı Kanun'un 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan işin, diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 4. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2022/2229
KARAR NO : 2022/2290
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/06/2021
NUMARASI : 2020/307 E. 2021/410 K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 20/10/2022
KARARIN YAZIM TARİH : 20/10/2022
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece verilen karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava; icra takibine konu senedin hile ile imzalatılması nedeni ile geçerli olmadığı iddiasına dayalı, icra takibinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, "davaya bakmaya Ankara Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olması nedeniyle HMK 114/1-c ve 115/2 maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu sebebi ile usulden reddine" dair verilen karara karşı davacı; 09/05/2021 tarihli beyan dilekçesinde belgelere istinaden 2018 olan tarihlerin sehven 2019 olarak yazıldığının bildirildiğini, daha önce sunmuş olduğu beyanlar dikkat ve özenle incelendiğinde tarih uyuşmazlığının gerekçede yer almasına gerek kalmadığının anlaşılacağını, dava dışı ... isimli şirketin fiili olarak müdürlüğünü davalının yaptığını, resmiyette tek ortak ve yetkili görünen ...’nun davacının birinci dereceden akrabası konumunda olduğunu, kaldı ki isim kısmı da dahil olmak üzere senette yer alan imza haricindeki tüm kısımların farklı farklı kalemlerle, farklı zamanlarda ve farklı kişilerce doldurulduğunu, söz konusu bonoyu iş sözleşmesinin devamı sanarak imzaladığını, bu durumda şirket yetkilisi ... dahi olsa, tümü ile kötü niyetli olan ...’nun, bononun alacaklı kısmına kendi ismi yerine birinci derece akrabası olan ...'nun ismini yazmış olmasının doğal olduğunu, anlatılan hususlara ilişkin suç duyurusunda bulunulduğunu ve soruşturma numarasının dosyaya kazandırıldığını, aynı zamanda dosyaya sunulan boş sözleşme örneğinde de takibe konu bononun tümü ile aynı nitelikte olan bir boş bir suretinin sözleşme ekinde olduğunun görüldüğünü, tanıkları dinlenilmeden, iddiaları araştırılmadan, doğrudan davalının borç para verdiği yönündeki asılsız beyanına itibar edilerek aradaki sözleşmenin karz sözleşmesi olduğunun kabulünün tümü ile usul ve yasaya aykırı olduğunu, aynı zamanda mahkemece resen bordro tanığı seçilmesi, dinlenilecek olan tanıklara dilekçesinde yer alan hususların sorulması talep edilmişse de, bu konuda gerekli inceleme ve araştırmanın yapılmadığını, şirket müdürünün farklı tanıtılarak iş sözleşmesi ekinde hile ile bono imzalatılmasının şirketçe yerleşik bir uygulama haline geldiğini ve tüm çalışanlara da uygulandığını, henüz ilk aşamada belirtilen incelemeler dahi yapılmadan aradaki sözleşmenin karz sözleşmesi olduğu kanısına varılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, yerel mahkeme kararının istinaf yolu ile kaldırılmasını talep etmiştir.
Gerek istinaf sebebi yapılan ve gerekse HMK'nın 355. maddesine göre kamu düzeni nedeniyle resen dikkate alınması gereken hususların incelenmesinde;
5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun 6. maddesi ve 6100 sayılı HMK'nın 2. maddesi gereğince, genel görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Asliye ticaret mahkemeleri ise özel mahkeme niteliğindedir.
01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK'nın 4. ve 5'inci maddelerinde ticari dava düzenlenmiş olup TTK'nın 4. maddesine göre bir davanın ticari dava sayılması için ya uyuşmazlık konusu işin tarafların her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesince bakılacağı yönünde bir düzenleme bulunması (mutlak ticari dava olması) gereklidir. Aynı Kanun'un 5'inci maddesinde ticari davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği ve Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Asliye Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişkinin de görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan işin, diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiş olup işin ticari nitelikte olması veya sayılması, davanın ticari dava olarak kabulü için yeterli değildir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; davacının, davalının takibe koyduğu senedin hile ile imzalatılması nedeni ile geçersiz olduğunu ileri sürerek menfi tespit isteminde bulunduğu, davalının ise, davacının kendisinden 27/06/2018 tarihinde 18.000,00 TL borç para aldığını, emre yazılı senet mucibince 30/06/2019 tarihinde ödeyeceğini taahhüt ettiğini savunduğu, davada temel borç ilişkisine dayanıldığı, uyuşmazlığın, kambiyo hukukundan kaynaklanmadığı, olayda, tarafların sıfatına ve davanın niteliğine göre nispi ya da mutlak nitelikteki bir ticari davanın bulunmadığı, tüm bu nedenlerle davada görevli mahkemenin, genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece verilen davaya bakmaya Ankara Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olması nedeniyle HMK'nın 114/1-c ve115/2. maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu sebebi ile usulden reddine ilişkin kararda usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1/b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf karar ve ilam harcı peşin alındığından davacıdan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf yoluna başvuran davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf kararının yerel mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/10/2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Başkan ...
Üye ...
Üye ...
Katip ...