Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2014/1163
Karar No: 2016/909
Karar Tarihi: 29.06.2016

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/1163 Esas 2016/909 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2014/1163 E.  ,  2016/909 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul (kapatılan) 46. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.03.2013 gün ve 2012/204 E., 2013/76 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 25.09.2013 gün ve 2013/10175 E. 2013/12833 K. sayılı ilamı ile;
    “...Davacı vekili, müvekkiline kasko sigortalı aracın D 100 Karayolunda Avcılar istikametine doğru seyir halinde iken yolun sağ tarafındaki metrobüs çalışması nedeniyle yere bırakılan demir bariyerlerin yağışlı ve fırtınalı hava nedeniyle yolun orta kısmına kadar gelmesi ve aracın bu bariyerlere çarpması sonucu hasarlandığını ve sigortalıya 11.241,38 TL ödeme yaptığını belirterek, fazlaya dair haklarını saklı kalmak şartıyla, ödenen bedelinin tahsili amacıyla davalı hakkındaki icra takibine yapılan itirazın iptalini talep etmiştir.
    Davalı ... vekili, davanın idari yargının görevi kapsamında olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece yargı yolu itirazı reddedilerek, davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul 28. İcra Müdürlüğü"nün 2012/8611 Esas sayılı dosyasına vaki itirazının iptali ile takibin devamına karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, 6762 sayılı TTK.’nun 1301. maddesinden (6102 sayılı TTK."nun 1472. maddesi) kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkindir.
    Davacıya kasko sigortalı aracın, yol üzerinde bulunan bariyer parçalarına çarpması nedeniyle tek taraflı kaza yapması sonucu hasarlandığı iddiasıyla ... aleyhine yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istenmiş olup, davada hizmet kusuruna dayanılmıştır. Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan belediyeler, kamu hizmeti sırasında verdikleri zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildirler. Kamu tüzel kişilerinin yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkilerin kullanılması sırasında oluşan zararlar niteliği itibariyle hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar olup, bu zararların tazmini amacıyla hizmet kusurlarına dayalı olarak İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun’un 2. maddesi hükmü uyarınca idari yargı yerinde tam yargı davası ikame edilmesi gerekmektedir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden (re"sen) dikkate alınması zorunludur. O halde mahkemece, adli yargının yargı yolu bakımından görevsiz bulunması nedeniyle dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”
    gerekçesi ile oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.






    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, 6762 sayılı TTK.’nun 1301. maddesi (6102 sayılı TTK"nun 1472. maddesi) uyarınca itirazın iptali istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, müvekkili şirket nezdinde sigortalı olan aracın, davalı ... tarafından yapılan metrobüs çalışması sırasında monte edilmeden bırakılan demir bariyerin yağışlı ve fırtınalı havanın etkisiyle yol ortasına kadar gelmesi nedeniyle oluşan kazada hasar gördüğünü, müvekkilinin sigortalısına hasar bedelini ödendiğini, ödenen bedelin davalı ..."den tahsili için yapılan icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek, haksız itirazın iptali ile % 40 icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı ... vekili, davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini belirterek, davanın öncelikle görev nedeniyle, olmadığı takdirde ise esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Yerel mahkemece; oluşan kazada davalı ..."nin % 100 oranında kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Davalı ... vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamu hizmeti gören davalı ..."nin metrobüs çalışması sırasında hizmetin kusurlu olarak verilmesi nedeniyle oluşan araç hasarının tazmini istemiyle açılan davanın, görüleceği yargı kolunun idari yargı yeri mi, yoksa adli yargı yeri mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
    Somut olaydaki uyuşmazlığın çözümü bakımından hizmet kusuru kavramı ve uyuşmazlığa ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
    2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Yargı Yolu” başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrası “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmünü, son fıkrası ise “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” düzenlemesini içermektedir.
    İdare hukukunda idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Biri idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu; diğeri ise, idarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin “hizmet kusuruna (kusurlu sorumluluk)” ve “kusursuz sorumluluğuna” dayanmaktadır.
    İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada “hizmet kusuru” kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımını yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru; idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır (SARICA, Ragıp, “Hizmet Kusuru ve Karakterleri”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Y. 1949, C. 15, S. 4, s. 858; ATAY, Ender Etem, İdare Hukuku, Ankara 2006, s. 571; YILDIRIM, Turan, İdari Yargı, İstanbul 2008, s. 253 ).
    Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bu üç durum; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir.
    Buna göre idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının “b” bendi gereğince “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar” idari yargı yerinde tam yargı davası açabilecektir. Yine İYUK 15/I-a maddesinde ise, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği de hükme bağlanmıştır.
    Hizmet kusuruna ilişkin bu açıklamalardan sonra, somut uyuşmazlığın temelini oluşturan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 110. maddesindeki düzenlemeye değinmekte yarar bulunmaktadır.
    2918 sayılı KTK’nın 11.01.2011 tarih ve 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik “Görevli ve Yetkili Mahkeme” başlıklı 110. maddesinin 1. fıkrası “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır” hükmünü içermektedir.
    Özellikle maddede metninde geçen “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları” ibaresinin farklı yorumlanmasının yargı yoluna ilişkin ihtilafı doğurduğu görülmektedir.
    Buradan hareketle 2918 sayılı KTK’da sorumluluğa ilişkin düzenlemelerin hangi hallerde, kime/kimlere yönelik olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
    2918 sayılı KTK’da hukuki sorumluluğa ilişkin düzenlemeler “Hukuki Sorumluluk ve Sigorta” başlıklı 8. kısımda 85 ve devamı maddelerinde yer almaktadır. 85. maddenin 1. fıkrası “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” şeklindedir.
    Bunun yanında yine Kanunun “Devlete ve Kamu Kuruluşlarına Ait Araçlar” başlıklı 106. maddesi “Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır. Bu kuruluşlar, 85 inci maddenin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere 101 inci maddedeki şartları haiz milli sigorta şirketlerine mali sorumluluk sigortası yaptırmakla yükümlüdürler” hükmünü içermektedir.
    Görüldüğü gibi KTK’da sorumluluğa yönelik düzenlemeler 85 ve devamı maddelerinde yer almakta olup; sorumlu olarak motorlu araç işleteni (gerçek ya da farazi işleten olabilir) ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi belirlenmiştir. Buna göre bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, “motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır”. Özellikle 106. maddede belirtildiği üzere kamu kuruluşlarına ait araçların neden olduğu zararlara ilişkin sorumluluk da 85 ve devamı maddeleri gereğince işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümlere tabi kılınmıştır.
    Anlaşılmaktadır ki, yapılan değişiklik ile 2918 sayılı KTK’dan doğan sorumluluk davalarının, işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların neden olduğu zararlara ilişkin olanları da dahil olmak üzere adli yargı yerinde görüleceği, zarar görenin kamu görevlisi olmasının da bahsi geçen Kanun hükmünün uygulanmasını önlemeyeceği öngörülmüştür.
    Burada vurgulanması gereken husus, ister özel hukuk isterse kamu hukuku kişisi olsun 2918 sayılı KTK gereğince sorumluluğu ancak motorlu araç işleteni ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi sıfatı ile sözkonusu olabilmektedir. İşleten tanımı ise KTK’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” düzenlemesine yer verilmiştir.
    Buna ilaveten, KTK’nın 110. maddesindeki 6099 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yapılan değişiklik gerekçesinin değerlendirilmesi de sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır. Gerçekten 110. maddede yapılan değişikliğin genel gerekçesinde “…Karayolları Trafik Kanunu, kamuya ait araçların karayolu üzerindeki seyrini (m.85, 86, 90, 106, 109 ve diğ.) kendi kapsamına almış ve bu nevi araçların sebebiyet verdikleri zararların tazmini davaları -doğru olarak- adli yargıda görülmüştür…”; madde gerekçesinde ise “…Komisyon; Kanunun kamu araçlarının karayolundaki seyrini ve bu sırada oluşan haksız fiilleri özel hukuka bağlı kılmış olması karşısında (m.106), bu tür fiillerden kaynaklanan davaların adli yargıda görülmesini, bu kabulün kaçınılmaz sonucu olarak görmektedir… Sonuç olarak, kamuya ait olan araçların sebebiyet verdiği trafik kazaları ile hemzemin geçitlerde meydana gelen tren-trafik kazaları Karayolları Trafik Kanununa bağlı kılınmış, bu uyuşmazlıklarda görevin adli yargıda olduğu yönünde düzenleme yoluna gidilmiştir…” şeklinde kanun koyucunun amacı ortaya konulmuştur.
    Görüldüğü üzere, anılan değişiklikle “kamu araçlarının” verdiği zararlar nedeniyle işletenin sorumluluğuna ilişkin olarak 2918 sayılı Kanunun amacına uygun biçimde, adli yargıda görüm ve çözüm esası benimsenmiş, hizmet kusurundan kaynaklanan hukuki uyuşmazlıkların da bu kapsamda değerlendirileceğine yönelik her hangi bir ifadeye yer verilmemiştir.
    Ayrıca değinilmesi gereken diğer bir husus, KTK’da kuruluşlar ve komisyonlara verilen görev ve yetkilere ilişkin sorumluluğun bu Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekip gerekmediğidir. 5216 ve 5393 sayılı kendi kuruluş yasaları yanında Büyükşehir Belediyeleri ve Belediyeler KTK’nın 10. maddesinde genel olarak karayollarını emniyetle kullanılmasını sağlamakla görevli ve yetkili kılınmıştır. KTK’da yalnızca Belediyelerin değil, Kanun’un 2. Kısmının 4 ila 12. maddelerinde karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzen ve güvenliğini sağlamak, trafik güvenliğini ilgilendiren gerekli önlemleri belirlemek ve motorlu araçlar ile ilgili idari işlemleri düzenlemek amacı ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ve Karayolları Genel Müdürlüğü’nün de görev ve yetkileri sayılmıştır.
    Bununla birlikte 2918 sayılı KTK’da diğer kamu idareleri ve Belediyelerin trafik düzeni ve trafik güvenliği ile ilgili üstlendikleri kamu hizmetlerinden dolayı hukuki sorumluluğu düzenlenmiş değildir.Diğer bir anlatımla, Büyükşehir Belediyeleri ve Belediyelerin karayolu yapım, bakım ve işletilmesi şeklindeki kamu hizmetleri gibi diğer kamu kuruluşlarının kendi görev alanlarındaki kamu hizmetlerinin, idare hukuku ilke ve kurallarına göre yürütüleceği, anılan kuruluşların idari işlem ve eylemlerinden doğan uyuşmazlıkların da Anayasa’nın 125. maddesi ve 2577 sayılı İYUK’nın 2. maddesine göre idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği noktasında duraksama bulunmamaktadır.
    Yukarıdan beri yapılan açıklamalar değerlendirildiğinde, KTK’dan doğan sorumluluk davaları 85 ve devamı maddelerinde düzenlenen “motorlu aracın işletilmesinin” sonucu doğan zararlar nedeni ile “motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibinin” sorumlu olduğu davalardır. Yani, KTK"nun 106. maddesi gereğince Devlet ve diğer kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların işletilmesi nedeniyle araç işleticisi sıfatıyla (KTK"nun 85. maddesi gereğince) kamu idareleri ve kuruluşlarına karşı açılacaklar da dahil bütün araç sahibi ve işleticilerine karşı açılan davalar adli yargı kolunun görev alınana girmektedir. Buna karşın kamu idareleri ve kuruluşlarının trafik güvenliği ve düzenini sağlamak amacıyla gerek kendi kuruluş yasaları, gerekse 2918 sayılı KTK’na göre yürüttükleri hizmetlerin, kamu hizmeti niteliğini taşıması ve yukarıda sözü edilen KTK’da görevlendirilen kamu idare ve kuruluşlarının sorumluluklarına ilişkin her hangi bir düzenlemenin ayrıca KTK’da yer almaması dikkate alındığında, trafik düzeni ve güvenliği hizmetlerinden kaynaklandığı iddia edilen zararların tazmini istemiyle ilgili idarelere karşı açılan davalar idari yargı kolunun görev alanına girmektedir.
    Benzer bir uyuşmazlıkta aynı ilkeler Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26.02.2015 gün ve 2015/493 Esas, 2015/557 Karar sayılı ilamında da benimsenmiş ve idari yargı kolunun görevli olduğu değerlendirilmiştir.
    Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 04.11.2015 gün ve 2015/17-225 E., 2015/2370 K., 04.11.2015 gün ve 2015/17-86 E.,2015/2364 K., ile 04.11.2015 gün ve 2015/17-1869 E., 2015/2369 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
    Somut olaya gelince, davalı ..."nin karayolunun yan tarafında yaptığı metrobüs çalışması sırasında yere bırakılan demir bariyerin yağışlı ve fırtınalı havanın etkisiyle yolun ortasına kadar geldiği ve sigortalı aracın bu bariyere çarpması sonucu hasarlandığı iddia edilmiştir. Bu iddiaya göre, davalı ..."ye ait bir aracın sebebiyet verdiği bir trafik kazasından bahsetmek olanaksızdır. Davada KTK’nın 85 ve devamı maddelerinde düzenlenen işletenin hukuki sorumluluğuna değil, davalı ..."nin görevlerini tam ve eksiksiz yerine getirilmediği, yani yürütülen kamu hizmetinin kusurlu olduğu iddiasına dayanılmıştır. Uyuşmazlık, oluşan hasarın hizmet kusurundan kaynaklandığı iddiasına dayandığından, uyuşmazlığın çözüm yerinin de idari yargı yeri olacağı açıktır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, uyuşmazlıkta uygulanacak kanun maddesinin KTK’nun 110. maddesi olduğu, 11.01.2011 gün ve 6099 sayılı Kanunla değişik KTK"nun 110. maddesinde açıkça “bu Kanundan doğan sorumluluk davaları” ibaresine yer verilerek karayolu üzerinde gerçekleşen kazalarda, hizmet kusurundan kaynaklanmış olsa bile adli yargı kolunun görevli kılındığı, yine rücu davalarının idari yargıda görülebilecek dava çeşitlerinden olmadığı belirtilerek, yerel mahkeme direnme kararının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    O halde, hizmet kusuruna dayalı olarak açılan davada idari yargı kolunun görevli olduğu yönündeki Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz ilam harcının yatırana iadesine, 29.06.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


    KARŞI OY

    Yerel Mahkeme ile Yargıtay Özel Dairesi arasındaki uyuşmazlık; yol kusuru nedeniyle (yol çalışması hizmetinin kusurlu olması nedeniyle) araç hasarının tazmini istemiyle açılan davanın görüleceği yargı yerinin idari yargı mı, yoksa adli yargı mı? olduğu noktasındadır.
    Uyuşmazlıkta uygulanacak kanun maddesi, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110. maddesidir. Anılan kanunun 11.01.2011 gün ve 6099 sayılı kanunla değişik son metni şöyledir.
    "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kurumları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez." Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafık kazalarında da bu kanun hükümleri uygulanır.
    Düzenleme ile; bu kanundan doğan tüm sorumluluk davaları işleteni, sahibi, sürücüsü kim olursa olsun, zarar görenin kimliğine bakılmaksızın, ister tek taraflı olsun isterse iki taraflı olsun veya yol kusurundan kaynaklansın, kara yolu üzerinde gerçekleşmesi şartıyla Adli Yargı görevli kılınmıştır. Bununla, değişiklikten önceki uygulamada ortaya çıkan askeri yargı, idari yargı, adli yargı ayrımının kaldırılması ve bu şekilde uygulamada yeknesaklığın sağlanması amaçlanmıştır.
    Yeni düzenlemenin Anayasaya aykırılığı ileri sürülerek iptali için hem idari hem de adli yargı tarafından Anayasa Mahkemesi önüne getirilmiştir.
    Yüksek Mahkeme, Elazığ 2. İdare Mahkemesi tarafından yapılan başvuruyu, 08.12.2011 tarih ve 2011/124-160 sayılı kararıyla; “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun 110.maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun"dan doğan sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceği öngörülmektedir. İtiraz başvurusunda bulunan mahkeme ise idare mahkemesi olup davaya bakmakla görevli ve yetkili mahkeme değildir.” gerekçesiyle başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine karar vermiştir.
    Maddenin yargısal denetimi, Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ile Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurusu üzerine yapılmış ve işin esası yüksek mahkemece incelenmiştir.
    Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvuru nedeni özetle şöyledir. Dava konusu olan 2918 Sayılı Kanunun 110. maddesindeki kural, idari yargının görev alanına giren aynı kanunun 7/1-a maddesine göre idari işlemlerle ve eylemlerle yerine getirilen kamu hizmetlerinden dolayı veya eksik ve ayıplı hizmet ifasından doğan hukuki uyuşmazlıkların çözümünün adli yargı yerlerine bırakmakla Anayasanın belirlediği idari ve adli yargı ayrımına aykırılık oluşturmaktadır.
    Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvuru nedeni ise özetle şöyledir.
    2918 Sayılı Kanunun 110. maddesinde yapılan değişiklikle, aynı kanunun 1. maddesi delaletiyle aynı kanunun 7. maddesi de madde kapsamına alındığından; yapım ve bakımından sorumlu olduğu karayollarından ve hemzemin geçitte meydana gelen kazalar nedeniyle uğranılan maddi-manevi zararların tazmini istemiyle açılan davalarda adli yargı yerleri görevli ve yetkili kılınmış, değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren açılan davalar adli yargı yerlerinde görülmeye başlanmış,
    Ve Uyuşmazlık Mahkemesinin yol kusurundan kaynaklanan tazminat davasının Adli Yargı yerinde görülmesine dair 06.02.2012 tarih ve 2012/3-29 sayılı, aracın yolda bulunan çukura düşmesi sonucu uğranılan zararın tazmini için açılan davanın adli yargı yerinde görülmesine dair 06.02.2012 tarih ve 2011/256 Esas 2012/25 Karar sayılı, aracın yoldaki logar kapağına çarpması sonucu oluşan zararın tazmini için açılan davanın adli yargı yerinde görülmesine dair 04.06.2012 tarih ve 2012/101 E-2012/133 K sayılı kararlarının bulunduğunu, oysa idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan davaların idari yargıda görülmesi gerektiği şeklindedir.
    Yüksek Mahkemece; idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir tespiti yapıldıktan sonra; özetle, itiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı kolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı kolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemelerin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
    Öte yandan; 2918 sayılı Kanunda tanımlanan kara yolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi aynı kara yolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayrımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur, gerekçesiyle Anayasaya aykırılık itirazının reddine karar verilmiştir.
    Bu bağlamda; Uyuşmazlık Mahkemesinin, az yukarıda itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçesine aldığı kararları dışında, yol kusurundan kaynaklanan davalara yönelik çok sayıda kararı mevcuttur. Örneğin 14.01.2013 tarih ve 2015/58-161 sayılı, aynı tarih ve 2012/326 E 2013/36 K sayılı, 01.04.2014 tarih ve 2014/473-510 sayılı kararlarında; özetle, 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren değişik 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesinin benzer bir konuda idare mahkemesinin davaya bakmakla görevli bulunmadığı yolundaki kararları gözetildiğinde, bahsi geçen kanun maddesinin, kara yollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözüm yerinin Adli Yargı olduğunu belirterek Adliye Mahkemelerince verilen görevsizlik kararlarını kaldırmıştır. Yüksek mahkeme bu yoldaki kararlarını istikrarlı bir biçimde sürdürmektedir.
    Konuya ilişkin olarak, benzer dosyalarda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 04.04.2012 tarih ve 2012/4-65-284 sayılı, 04.07.2012 tarih ve 2012/4-261-441 sayılı içtihatlarında da aynı görüşün benimsendiği anlaşılmıştır.
    Hal böyle olunca, somut olay yönünden de görevli yargı yeri Adli Yargı olup, Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Bu husus 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 11.01.2011 tarih ve 6099 sayılı kanunla değişik 110. maddesiyle açıkça belirlenmiştir. Düzenlemenin Anayasaya aykırı olmadığı Anayasa Mahkemesi kararı ile sabittir. Uyuşmazlık Mahkemesinin sapma göstermeyen istikrarlı kararları da aynı mahiyettedir. Bu husus, az yukarıda anılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu içtihatlarıyla da benimsenmiş bulunmaktadır.
    Mahkemelerin görevi ancak kanunla belirlenir. Ve kamu düzenini ilgilendiren kurallardan olup, yargılamanın her aşamasında istek üzerine yada re"sen gözetilmesi gerekir. Mahkemenin direnme kararı yerindedir. Onanması gerekirken, bozulmasına dair sayın çoğunluğun değerli görüşüne katılmıyoruz.
    Aksinin kabulü halinde; yargılamanın hiç arzu edilmeyecek şekilde, gereksiz yere uzamasına neden olunacak ve nihayetinde dosya dönüp dolaşıp yeniden adli yargı önüne gelecektir.
    Zira, Uyuşmazlık Mahkemesi kanunundaki prosedüre göre, somut olayda dava dosyası şöyle bir seyir izleyecektir. Çoğunluk görüşünün benimsediği şekilde yerel mahkemenin işin esasını inceleyen ısrar kararı, görev yönünden bozulunca, yerel mahkeme tarafından zorunlu olarak bozma ilamına uyularak, davanın idari yargının görevli olması nedeniyle usulden reddine (görevsizlik kararı) karar verilecektir.
    İş bu davanın kesinleşmesinden sonra, davacı idari yargıda tazminat davası açacaktır. Ancak, az yukarıda açıklandığı üzere, idari yargı tarafından da adli yargı yeri görevli diye görevsizlik kararı verilecektir.
    Aynı konuda iki ayrı yargı kolu arasında verilip kesinleşen iki ayrı görevsizlik kararı olunca da dosya Uyuşmazlık Mahkemesi önüne gelecek ve uyuşmazlık mahkemesi adli yargının görevsizlik kararını kaldırarak dosyayı adli yargıya yani ilk kararı veren asliye hukuk mahkemesine gönderecektir. Asliye hukuk mahkemesi yargıtayca bozulan ilk kararını verecektir. Temyizi halinde bu defa Yargıtayca işin esası incelenecektir.
    Maalesef bunun tersi de aynı sonucu doğuracaktır. Yani davacının çoğunluk görüşünde benimsendiği gibi ilkin idare mahkemesine başvurması halinde; bu defa idare mahkemesi adli yargı görevli diyerek davayı usulden reddedecek, red kararı Danıştayca onanarak kesinleşecektir.
    Bunun üzerine; davacı Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açacak, idare mahkemesinin kesinleşen görevsizlik kararını gözeten mahkeme işin esasını inceleyerek, kararını verecektir. Temyizi halinde bu karar Yargıtay 17. Hukuk Dairesince idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle bozulup dosya iade edilecektir. Yerel mahkemenin direnmesi halinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu direnme kararını bozacaktır.
    Yerel mahkemece bu defa bozmaya uyulup usulden red kararı verilecektir. Bu red kararının kesinleşmesi üzerine dosya yine uyuşmazlık mahkemesine giderek anılan mahkemece de adli yargının görevsizlik kararı kaldırılarak dosya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilecektir. Asliye Hukuk Mahkemesi yine ilk kararını verecek temyizi üzerine Yargıtay 17.Hukuk Dairesinde işin esası incelenecektir.
    Oysa; gecikmiş adalet adalet değildir. Üstelik bu gecikmenin az yukarıda anlatılan süreçten kaynaklanıyor olması da kaygı vericidir.
    Yargılamanın mümkün olan en kısa zamanda ve az masrafla sonuçlandırılması ilkesinin Anayasa ve muhakeme yasalarına geçtiği hususu da gözetilerek, yerel mahkemenin işin esasını inceleyen ısrar kararı esastan incelenmeli ve görev nedeniyle bozulmamalıydı.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi