10. Hukuk Dairesi 2010/12186 E. , 2012/1628 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalı hak sahiplerine sağlanan sosyal sigorta yardımlarının rücuan ödetilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamı sonrası yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, iş kazasından doğan rücu tazminatı istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 26"ncı maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı, hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile, 26"ncı maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün, Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiş bulunması, Anayasanın 153"üncü maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesi ve giderek elde bulunan ve kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanmasının zorunlu olması, iptal kararının Resmi Gazetede yayınlandığı 21.03.2007 gününden sonra Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 76"ncı maddesi uyarınca, yürürlükteki yasaları tatbik etmekle yükümlü bulunan mahkemelerin ve Yargıtay’ın yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulünün doğal bulunması, 26"ncı maddedeki anılan cümlenin iptali ile, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirlerin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Bu bağlamda hemen belirtmek gerekir ki, eskiden olduğu gibi maddi zarar (Tavan) hesabı yapılması gerekmemektedir.
Hukuk Genel Kurulu’nun 07.05.2008 tarih ....Karar sayılı kararında da belirtildiği şekilde, gelirlerde meydana gelen artışın ayrı bir olgu niteliğinde bulunduğu, önceki rücu davasında ilk peşin sermaye değerli gelirle birlikte artışlara da hükmedilmesinin, ilk davada hüküm altına alınmayan kusur farkı nedeniyle kesin hüküm engeli oluşturmayacağı, ilk rücu davasında hükmolunan gelir artışlarının, kusur farkından kaynaklanan eldeki davada hükmolunacak rücu tazminatından mahsup
edilmesine olanak bulunmadığı gözetilerek, sigortalının hak sahiplerine yapılan yardımların ilk peşin sermaye değerinin bakiye kusuruna isabet eden kısmı hesaplanarak, ilk davada hüküm altına alınmayan bölümünün kabulünün gerekeceği unutulmamalıdır.
Somut olayda; Dairemizin, 2009/6798E.-8605K. sayılı ilamıyla “ilk rücuda davalı işverenin %80, sigortalının %20 kusuru kesinleşmiş olup, ilk peşin değerli gelirin %50 istem karşılığının hüküm altına alındığı gözetilerek, eldeki davada ilk peşin değerli gelirin %30 kusur farkı olan 25,39-TL’ye hükmedilmesi gerekirken, ilk davada artışları da içeren gelir olan 4.059,98-TL hükmedilmesi sonucu ilk peşin sermaye değeri bakımından bakiye alacak kalmadığı gerekçesiyle ilk peşin değerli gelirin % 30 kusur karşılığı olan miktara hükmedilmemesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Öte yandan, 506 sayılı Yasanın 26.maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26.maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmesi, davanın da 22.04.2004 tarihinde anılan iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce açılması karşısında, davalı vekili yönünden vekalet ücretine takdir edilmemesi doğru olmakla beraber,kabul edilmesi gereken tutar yönünden davacı Kurum lehine vekalet ücreti takdiri gerektiğinin gözetilmesi gerekmektedir.
Ne var ki, bu konuların düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm bozulmamalı, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.
S O N U Ç : 1-Hükmün fıkrasının tamamen silinerek, yerine,
1-“davanın kısmen kabulüne, ilk peşin sermaye değerinin %30 kusur karşılığı olan 25,39-TL"sine onay tarihi olan 17.10.1991 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Davacı Kurum harçtan muaf olduğundan harç takdirine yer olmadığına,
3-2,67 TL ilam harcının mahsubu ile bakiye 2.920,33 harcın karar kesinleştiğinde davalıya iadesine,
4-Davacı tarafından bozma öncesi yapılan 326 TL yargılama gideri ve bozma sonrası yapılan 152.50 yargılama gideri olmak üzere toplam 478.50-TL"nin davalıdan tahsiline,davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-1.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,” yazılmasına ve kararın bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 07.02.202 gününde oybirliği ile karar verildi.