10. Hukuk Dairesi 2010/11111 E. , 2012/1524 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirlerin 506 sayılı Yasının 26. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan ve Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasını isteyen davacı Kurum vekili, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi hükmü uyarınca, duruşma için gerekli tebligat giderlerini vermediği anlaşıldığından, duruşma isteğinin bu nedenle reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesinde iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişinin sorumluluğu konusunda yeni düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi kuralı karşısında, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesidir. Anılan madde uyarınca davalının Kurumun rücu alacağından sorumluğu ancak kusurunın varlığı halinde mümkündür.
Mahkemece; zararlandırıcı sigorta olayında tarafların kusur oran ve aidiyetleri hususunda 24.08.2007 tarihinde kusur raporu alınmış, raporda; işveren %75, sigortalı %25 kusurlu bulunmuştur. Sigortalının davalı işveren aleyhine açtığı tazminat davasında düzenlenen ve olayda kaçınılmazlığın %50, işverenin %25, kazalının %25 kusurlu olduğunu belirleyen kusur raporu esas alınarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki mevcut kusur raporları arasında açık çelişki bulunduğu, hükme esas alınan raporun kesinleşen bir dava dosyasına ait bulunmadığı, 506 sayılı Kanunun 26. maddesindeki “Halefiyet” ilkesi uyarınca, kurumun rücu alacağı, hak sahiplerinin tazmin sorumlularından, isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken; Anayasa Makemesinin 23.11.2006 gün ve ...sayılı kararı ile anılan yasa maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasa’ya aykırılık nedeniyle iptalinden sonra bu madde uyarınca açılan davalarda artık “halefiyet ilkesi’ne” dayanılamayacağı, kurumun rücu hakkının hukuki temelinin (halefiyet değil) bundan böyle; yasadan doğan, sigortalı ya da hak sahibi kimselerin alacaklarından bağımsız, kendine özgü “Basit Rücu” hakkına dönüşmüş olması gözetildiğinde; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporunun, rücu davasında bağlayıcı niteliği bulunmamakla birlikte güçlü delil niteliğinde olduğu gözetilmeden, öte yandan; tazminat dosyasında alınan 17.05.2006 tarihli kusur raporunun beğenilmemesi nedeniyle, itibar edilmeyerek yeniden kusur raporu alındıktan sonra, beğenilmeyen kusur raporuna dönülerek, bu raporun hükme esas alınmış olması isabetli bulunmamıştır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilerek, öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğu, dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak, varsa çelişki giderilerek belirlenmeli, kabul edilen maddi olgular doğrultusunda işçi sağlığı ve iş güvenliği ile iş kazasının vuku bulduğu iş kolunda uzman bilirkişi heyetinden, tarafların kusur oran ve aidiyetleri konusundaki raporlar arasında mevcut çelişkiyi giderecek, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda uzman olan bilirkişi heyetinden oluşa uygun kusur raporu aldıktan sonra, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması,
2-Davalı işverenin gelirler yönünden tazmin sorumluluğunun ilk peşin sermaye değerli gelir üzerinden belirlenmesi yönündeki mahkeme yaklaşımı yerinde bulunmakta ise de; 23.842,34 TL olan ilk peşin değerli gelir miktarının 30.736,24 TL olarak alınması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 07.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.