12. Ceza Dairesi 2019/13460 E. , 2020/3893 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık, İmar kirliliğine neden olma
Hüküm : Beraat
2863 sayılı Kanuna aykırılık ve imar kirliliğine neden olmak suçlarından sanık ..."nın, 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanık ...’ün beraatlerine ilişkin hüküm, katılan vekili ve şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
14/11/2013 tarihli duruşma zaptında, katılan Kültür ve Turizm Bakanlığı vekilinin duruşmaya katılmadığının belirtilmesi karşısında, katılan vekilinin temyizinin süresinde olduğu anlaşıldığından, tebliğnamede bu hususta ret öneren düşünceye iştirak edilmemiştir.
İmar kirliliğine neden olma suçundan zarar gören ... adına yapılan temyiz istemi davaya katılma talebi olarak değerlendirilmiş olup, şikayetçi kurumun, 5271 sayılı CMK"nın 237/2. maddesi uyarınca kamu davasına katılan sıfatı ile kabulüne karar verilerek yapılan incelemede;
I- Katılan ... vekilinin, 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanıklar ... ve ...’nın, katılan Kültür ve Turizm Bakanlığı vekilinin, imar kirliliğine neden olma suçundan sanık ...’nın beraatine ilişkin hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde:
Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan “suçtan zarar görme” kavramının, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulandığı, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceğinin kabul edildiği, bu hususun, Ceza Genel Kurulunun 11/04/2000 gün ve 65–69, 22/10/2002 gün ve 234–366, 04/07/2006 gün ve 127–180, 03/05/2011 gün ve 155–80, 21/02/2012 gün ve 279–55, 15/04/2014 gün ve 599-190, 28/03/2017 gün ve 214-206 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edildiği ve Ceza Genel Kurulunun 25/03/2003 gün ve 41–54 sayılı kararında da “tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı” gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılmanın olanaklı olmadığının kabul edilmesi karşısında; katılan ...’nın 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ise, imar kirliliğine neden olma suçundan açılan davalara katılma ve tesis edilen hükmü temyiz etme hak ve yetkileri bulunmadığı anlaşılmakla, katılan ... vekilinin ve Kültür ve Turizm Bakanlığı vekilinin temyiz istemlerinin, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 317. maddesi uyarınca isteme uygun olarak REDDİNE,
II- Katılan ... vekilinin, imar kirliliğine neden olma suçundan sanık ...’nın beraatine, katılan Kültür ve Turizm Bakanlığı vekilinin, 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanıklar ... ve ...’nın beraatlerine ilişkin hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesine gelince:
2863 sayılı Kanunun 7. maddesinde 6498 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin amacının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ya da sit alanı olarak tescil kararlarının, ilgililerince öğrenilmesini sağlamak olduğu, başka bir deyişle, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları yönünden tebliğ; sit alanları yönünden Resmi Gazete"de yayım ve internet üzerinden duyuru kurallarının, kişilerin, sahip oldukları veya kullandıkları taşınmazların durumunu bilmelerini ve ona göre hareket etmelerini sağlama amacı taşıdığı, belirtilen kuralların, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suçun oluşumu için şekil şartı niteliği bulunmayıp, aksi yöndeki kabulün, 6498 sayılı Kanunun amacına da ters düşeceği;
Dolayısıyla, sözü edilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin olarak, şerhin varlığına veya tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılması gerektiği;
Diğer yandan, taşınmaz bir varlığın korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmesinin ya da bir bölgenin, doğal, tarihi ve kültürel özellikleri nedeniyle sit alanı olarak belirlenmesinin, taşınmazın veya bölgenin özel bir statüye tabi tutulması gerektiği ve taşınmaz üzerinde ya da bölge içerisinde keyfi uygulamalarda bulunulamayacağı anlamına geldiği, bu bakımdan kural olarak, 6498 sayılı Kanun değişikliği sonrası tebliğ - yayım - internette duyuru; anılan değişiklik öncesi ise şerh - ilan yöntemleri ile taşınmazın ya da bölgenin tescilinden ilgililerin haberdar olmalarının sağlanacağı;
Bununla birlikte, Türk Medeni Kanununda yer alan “iyi niyet” kuralının genel bir hukuk ilkesi olarak kabul edilip, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suç tiplerine yönelik sübut değerlendirmesinde de dikkate alınmasının zorunlu olduğu, başka bir deyişle, 6498 sayılı Kanun değişikliği öncesinde yapılan tescil işlemleri yönünden, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde şerh bulunmayıp, tescil kararı mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilmemiş olsa dahi, failin, taşınmazın ya da bölgenin tescilinden haberdar olduğuna dair beyanının göz ardı edilemeyeceği, zira, maliki olduğu veya kullandığı taşınmazın korunması gerekli nitelik taşıdığını ya da sit özelliğiyle bölgesel bazda koruma altına alınan bir alanda bulunduğunu bilen kişinin, taşınmaz üzerinde dilediği zaman dilediği şekil ve kapsamda uygulama yapamayacağını, taşınmazın ya da bölgenin özel statüsünün mümkün kıldığı ölçüde, kamu kurumlarınca yürütülecek izin prosedürü çerçevesinde inşai ve fiziki müdahalelerde bulunabileceğini de bilmesi gerektiği, yapı ya da bölge bazında tescil kararından haberdar olduğu halde, ilgili kurumlara başvurarak, gerçekleştirmeyi düşündüğü inşai uygulamaya yönelik izin almayıp keyfi hareket eden kişinin iyi niyetinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla, taşınmazın ya da bölgenin niteliğini bilerek izinsiz inşai ve fiziki müdahalede bulunan ya da başlangıçta bilmeyip, kamu görevlilerince düzenlenen zabıt ve tutanaklar ile durumu öğrendiği halde müdahalesine devam eden failin, hukuki koruma altına alınamayacağı;
Ayrıca, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen fiiller bakımından da failin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün bulunmadığı, başka bir deyişle, Dairemizce incelenen dosyalarda sıkça karşılaşıldığı gibi, hazineye ait veya devletin hüküm ve tasarrufundaki taşınmazlar üzerinde inşai ve fiziki müdahale yapılması durumunda, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmemesinin sonuca etkili olmayacağı, zira bu halde failin, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen inşai ve fiziki müdahaleler yönünden ilan kuralı aranmasının, hayatın olağan akışına ve mantık ilkelerine de uygun düşmediği;
Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde; Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 14/12/1974 tarih ve 8172 sayılı kararıyla tespit ve ilan edilen Boğaziçi Doğal ve Tarihi Sit Alanında, 24/06/1983 tarih ve 15175 sayılı kararıyla sınırları belirlenen ve 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı uygun bulunan öngörünüm bölgesinde kalan, aynı Kurulun 19/04/1974 tarih ve 7759 sayılı genel kararı ile tescillenen, İstanbul II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 26/09/1989 tarih ve 1600 sayılı kararı ile koruma grubu II olarak belirlenen, rölöve ve restorasyon projeleri uygun bulunan taşınmaza ilişkin olarak, taşınmaz maliki sanık ... ve proje müellifi sanık ... hakkında, 29/12/2008 tarihli yapı tatil tutanağında belirtilen eylemlere ilişkin olarak her iki sanık hakkında 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan, sanık ... hakkında ayrıca imar kirliliğine neden olma suçundan dava açıldığı anlaşılmakla,
1- Suça konu tescilli taşınmaza ilişkin olarak, onaylanmış olan bir tadilat projesi bulunup bulunmadığının araştırılması, varlığı halinde, taşınmaza yönelik dosya kapsamında mevcut olmayan tüm proje/projeler getirtilip, olay yerinde inşaat mühendisi, mimar ve sanat tarihçi bilirkişiler refakate alınarak yeniden keşif yapılıp, 29/12/2008 tarihli yapı tatil tutanağına konu edilen müdahaleler yerinde tespit edilerek, öncelikle müdahalelerin onaylı projelere aykırı olup olmadıkları belirlenip, aykırı olduklarının tespit edilmesi halinde, suça konu müdahalelerin, tescilli kültür varlığının zarar görmesine, özgün yapısını kaybetmesine sebebiyet verip vermediğinin tereddütsüz şekilde belirlenmesi, ayrıca, sanık ...’nın aşamalardaki savunmaları dikkate alınarak, tescilli taşınmaza inşai müdahale sürecinin hangi aşamasına katıldığının, uygulamalar gerçekleştirilirken inşaat faaliyetinde görev ve sorumluluğu bulunup bulunmadığının araştırılması, sonucuna göre de sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiği gözetilmeksizin, eksik araştırma ve anılan kanun değişikliğine yönelik hatalı değerlendirme ile sanıkların beraatleriine hükmedilmesi,
2- Sanık ... hakkında hem 2863 sayılı Kanuna aykırılık hem de imar kirliliğine neden olma suçundan dava açıldığı anlaşılmakla; sanık tarafından gerçekleştirildiği iddia olunan tek bir eylem bulunması ve 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinin, 5237 sayılı TCK"nın 184. maddesine göre özel norm niteliği taşıması karşısında, “özel normun önceliği” ilkesi gereği eylem 2863 sayılı Kanuna göre değerlendirilip, imar kirliliğine neden olma suçundan sanık hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, anılan suçtan da beraat hükmü tesis edilmek suretiyle tek eylemden iki farklı suç nitelendirmesi ile iki ayrı hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, katılanlar vekillerinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 23/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.