10. Hukuk Dairesi 2010/10798 E. , 2012/1418 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, davacının davalıya ait bina işyerinde Nisan 1980-Ocak 2008 tarihleri arasında hem kapıcı hem de bekçi olarak 506 sayılı Yasa kapsamında çalıştığının tesbitine karar verilmesine ilişkindir.
Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasanın geçici 7/1. maddesi hükmünde “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20"nci maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının 506 sayılı Kanun, giderek 79/10. madde olduğu kabul edilmelidir.
506 sayılı Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve feragat edilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi karşısında, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzenine ilişkin olduğu, bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğunun gözetilmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Davalı işveren aleyhine 03.04.2008 tarihinde, diğer davalı Kurum müfettişleri tarafından düzenlenen yoklama tutanağında, işverenin adresinde yapılan incelemede
davacının, kapıcı dairesinde oturduğu tespit edilmiş, yine, 04.04.2008 tarihli ikametgah ilmühaberinde, davacının, ikamet adresinin davalının adresi ile, aynı kapı numarası olduğu görülmüştür.
Müfettiş incelemesi sırasında dinlenen tanık beyanlarından, davacının, dava edilen tarihlerde çalıştığı, bekçilik ve onarım işi ile uğraştığı anlaşılmış, davalı tanık beyanlarında da; davacının, davalıya ait binada oturduğu, tanık ...’nin beyanından, çalıştığı, diğer tanık beyanlarından, bir hizmetinin bulunmadığının belirtildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece, dinlenen tanık beyanlarına dayanılarak hüküm kurulmuş ise de, tanıkların, çalışma olgusu konusundaki beyanları hüküm kurmaya yeterli değildir. Hal böyle olunca, mahkemece, davacının hem kapıcı, hem bekçi, hem de temizlikçi olarak çalıştığını iddia ettiğine göre, dava konusu dönemde davacının muhtar kayıtlarındaki adresi araştırılmalı, komşu oturanlar, varsa, binaların kapıcıları, güvenlik görevlileri zabıta marifetiyle belirlenmeli, dinlenmeli, binanın bakım ve onarım işini yapmış ise, buna ilişkin belgeleri sorulmalı, davalının kızının da binada dairesi bulunduğu belirtildiğine göre, beyanına başvurulmalı, davacıdan başkaca tanıkları da sorularak, tespit edilmeli, belirlenen tanıkların davacının oturduğu binada hangi maksatla oturduğuna, binanın bekçi, kapıcı ve onarıma ilişkin bir kişiye ihtiyaç duyacak şekilde olup olmadığına ilişkin bilgi ve görgülerine başvurulmalı, yapılan ödemeler varsa belgeleri araştırılmalı, çalışmanın sürekli, ya da, part-time olup olmadığı üzerinde durularak çalışma süresi belirlenmeli ve uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip, takdir edilerek, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 06.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.