10. Hukuk Dairesi 2010/11192 E. , 2012/1340 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, kusur farkından kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan ve Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasını isteyen davalılar 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. Maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi hükmü uyarınca, duruşma için gerekli tebligat giderlerini vermediği anlaşıldığından, duruşma isteğinin bu nedenle reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 26.maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26.maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, 506 sayılı Yasaya dayalı olarak işverenler aleyhine açılan rücuan tazminat davalarında; süregelen mevcut uygulama dışında, herhangi bir etkileşim ve değişim öngörülmediğinden, Borçlar Kanununun 332/I maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince, işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/I maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma, akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından Borçlar Kanununun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiği gözetildiğinde, on yıldır.
Zararlandırıcı sigorta olayına neden olan 3. şahıslar yönünden; üçüncü kişi ile, sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu olmayıp, 506 sayılı Kanununu 26/2 maddesi ile, Borçlar Kanununa yollamada bulunulduğundan, Borçlar Kanunun 60. maddesinde öngörülen bir ve on yıllık haksız fiil zamanaşımı süresinin uygulaması gerekir. 2918 sayılı Kanunun 109/1 maddesine göre motorlu araç kazalarından doğan zazarların tazminine ilişkin taleplerde ise, iki ve her halde kaza gününden başlayarak on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinde tereddüt yoktur.
Zamanaşımının başlangıcı konusuna gelince; 506 sayılı Yasada zamanaşımının (özel olarak) düzenlenmediği düşünüldüğünde; genel hükümler çerçevesinde çözüm arama gereği vardır. Gerçekten de, Borçlar Kanunun 128 maddesinde: “Zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu zamanda başlar” denilmektedir. Kurum açısından alacak hakkı, bağladığı gelirin yetkili organ tarafından onaylandığı tarihte ödenebilir hale geleceğinden, muacceliyet’in onay tarihi olacağı açıktır. O halde, masraflar için sarf ve ödeme, gelirler için, ilk peşin sermaye değerinin başlangıçtaki gelir bağlama onay tarihinde zararın öğrenmiş olacağının ve zamanaşımının bu tarihte başlayacağının kabulü gerekir.
Dava konusu somut olayda; kazaya sebep olan 3. kişi konumunda olan davalı ... yönünden; trafik kazasının 10.10.2001 tarihinde meydana gelmesine, ilk peşin sermaye değerli gelirin onay tarihinin 20.04.2004, ceza mahkemesi kararının kesinleşme tarihinin 03.03.2004, tedavi gideri ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin sarf ve tediye tarihlerinin 2001 ve 2002 yılları olmasına ve 08.10.2009 dava tarihine göre alacağın zamanaşımına uğradığının anlaşılmış bulunmasına göre; zamanaşımı define değer verilmemesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir.
Davalı işveren ....şirketi yönünden ise; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile ortaya çıkan bu maddi ve hukuki olgulara göre, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelirin (Toplam=82.194, 01 TL) % 87,5 kusur karşılığını oluşturan 71.919, 75 TL"den ilk davada hükmedilen 49.417, 35 TL nin mahsubu ile 22.502, 4 TL gelire hükmedilmesi, artışlara yönelik istemin ise, tamamen reddine karar verilmesi gerekirken,yazılı şekilde karar tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalılara iadesine, 02.02.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.