10. Hukuk Dairesi 2012/495 E. , 2012/1206 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, 506 sayılı Kanun hükümleri kapsamındaki zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, uyulan bozma ilamı sonrasında davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı ile davalı .... Başkanlığı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-)Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden;
05.08.1998 gününden itibaren davanın açıldığı 13.12.2004 tarihine kadar 5434 sayılı .... hükümleri kapsamında iştirakçi olarak davalı işveren ....ait işyerinde atama yoluyla kesintisiz çalıştırılan davacının istemi, 02.04.1988 – 05.08.1998 döneminde bu işyerinde hizmet akdine dayalı olarak ara vermeksizin geçen ve Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin olup, mahkemece yapılan yargılama sonunda verilen kısmen kabule yönelik ilk hükmün Dairemizin 10.03.2011 gün ve 15886/3162 sayılı kararı ile bozulması üzerine yapılan ikinci yargılamada davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79’uncu maddesinin onuncu fıkrasında, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup, anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden 79’uncu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Söz konusu Kanunun kabul edildiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun beşinci maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun üçüncü maddesiyle yeniden beş yıl olarak kabul edilmiş olup, halen geçerliliğini korumaktadır. Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Bununla birlikte önemle vurgulanmalıdır ki, değinilen kuralın tek istisnası, kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkin olarak, ... (.....) Başkanlığı’na aktarılmasa dahi işveren tarafından ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapılması olgusudur. Bir başka anlatımla, sözü edilen niteliğe sahip işyerinde çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin de belgelere dayandırılması asıl olduğundan, yukarıda açıklanan durumların hiçbiri gerçekleşmemiş olsa da .... Başkanlığı’na aktarılmamasına karşın işverence ilgiliye ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapıldığı takdirde ilgili yönünden hak düşürücü süreye ilişkin hüküm uygulanamaz.
Diğer taraftan; işyerinde hizmet akdine dayanılarak zorunlu sigortalı olarak 506 sayılı Kanun hükümleri kapsamında çalıştırılanların, aynı işyerinde ara vermeksizin/kesintisiz 5434 sayılı Kanuna tabi çalışmalarını sürdürmeleri durumunda, 506 sayılı Kanunun 79’uncu maddesinin onuncu fıkrası gereğince açılan tespit davaları yönünden hak düşürücü süre irdelenirken, sosyal güvenlik hakkının anayasal güvenceye sahip, vazgeçilmez temel insan haklarından olması, sosyal güvenlik ile ilgili tüm kurumların 20.05.2006 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5502 sayılı .....Kanunu ile tek çatı altında birleştirilmesi olgusu ve “sigortalı yararına yorum” ilkesi birlikte gözetildiğinde, anılan fıkradaki “hizmet” kavramının, “her iki kanun hükümleri kapsamında kesintisiz gerçekleşen çalışma” olarak anlaşılması ve buna göre değerlendirme yapılması, başka bir anlatımla, hak düşürücü süre başlangıcında, 5434 sayılı Kanuna tabi çalışmanın sona erdiği güne ait yıl sonunun esas alınması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.04.2011 gün ve 2011/10-52 Esas - 2011/221 Karar, 28.09.2011 gün ve 2011/10-441 Esas - 2011/574 Karar, 07.12.2011 gün ve .....sayılı ilamlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında, hak düşürücü sürenin işlemesine engel durum ve olguların bulunmadığı inceleme konusu işbu dava bakımından; davacının davalı işverene ait işyerinde 5434 sayılı Kanun hükümlerine
tabi ...iştirakçisi olarak istihdam edilmeye başlandığı 05.08.1998 tarihine kadar ara vermeksizin hizmet akdine dayanılarak çalıştırıldığı yönündeki iddia kapsamında yöntemince inceleme ve araştırma yapılmalı, kesintisiz hizmetin varlığı kanıtlandığı takdirde davanın hak düşürücü süreye uğramadığı benimsenmeli ve toplanan deliller değerlendirilerek elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu, 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi hizmet dikkate alınmaksızın hak düşürücü süre hesaplanarak yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya geri verilmesine, 02.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.