10. Hukuk Dairesi 2011/13908 E. , 2012/1193 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, ödeme emirlerinin iptali ile borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, uyulan bozma ilamı sonrasında davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacıların ortağı oldukları dava dışı işveren ....hakkında başlatılan 1998/1585 numaralı icra takibi yönünden; 1998 yılının Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz aylarına ait sigorta prim ve ferileri borcunu içeren ve şirket hakkında düzenlenen ödeme emrinin 07.09.1998 tarihinde tebliğ edildiği, 16.09.1998 günü şirket hakkında haciz kağıdı düzenlenip 1999 yılında satış yoluyla bir kısım tahsilat yapıldığı, davacı ... hakkında 14.01.2000, tüm davacılar hakkında 03.12.2003 tarihinde ödeme emri düzenlendikten sonra davacılar...ile .... hak ve alacakları üzerine haciz konulması amacıyla 18.02.2008 tarihli haciz bildirileri hazırlandığı anlaşılmaktadır. Söz konusu şirket hakkında başlatılan 1998/1709 sayılı icra takibi üzerinden ise; ....dönemi yönünden sigorta prim ve ferileri borcunu içeren ödeme emrinin 24.09.1998 günü şirkete tebliğ edildiği, davacıların tamamı hakkında 14.01.2000 tarihinde ödeme emri düzenlendiği, 15.12.2004 günü 100,00 TL. tahsil edildiği, 2007 yılında davacı ... hakkında haciz işlemleri gerçekleştirildiği belirgin olup, her iki icra takibi dosyasına ilişkin olarak, anılan şirket tarafından 07.04.2006 günü 5458 sayılı Kanun hükümlerine göre borçların yeniden yapılandırılması başvurusunda bulunulmuştur.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 80’inci maddesinde, 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı benimsenmiş, anılan madde 06.07.2004 günü yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanunla yeniden değiştirilerek tahsil aşamasında 6183 sayılı Kanunun 51 ve 102’nci maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı belirtilmiş, 01.04.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5458 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilen maddeyle, tahsil sırasında 6183 sayılı Kanunun uygulanmayacak maddeleri arasına 106’ncı madde eklenmiştir. 6183 sayılı Kanunun 54’üncü maddesinde, ödeme süresi içinde ödenmeyen kamu alacağının tahsil dairesince cebren tahsil edileceği bildirildikten sonra cebren tahsil şekilleri sıralanmış; 55’inci maddesinde, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin, borcun asıl ve ferilerinin nitelik ve tutarlarının yazılı olduğu ödeme emri ile tebliğ olunacağı; 58’nci maddesinde, ödeme emrine itiraz süresi ve yöntemi; 62’nci maddesinde, borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince belirlenen borçlu veya üçüncü kişiler elindeki taşınır malları ile taşınmazlarından, alacak ve haklarından kamu alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczedileceği; 79’uncu maddesinde, üçüncü kişilerdeki taşınır malların, alacak ve hakların haczi yönünden tahsil dairelerince düzenlenecek haciz bildirileri açıklanmıştır. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, 6183 sayılı Kanun hükümleri gereğince kamu alacağı yönünden cebren tahsile geçilmeden önce borçluya ödeme emri gönderilmesi yasal zorunluluk olup, ödeme emri yöntemince tebliğ edilmeksizin cebren tahsil ve haciz işlemleri uygulanamaz.
Diğer taraftan, söz konusu 80’inci maddede ayrıca, sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, maddede öngörülen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliğe sahip diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkililerinin Kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, bu Kanunun ek 24’üncü maddesinde belirtilen kurum ve kuruluşlar tarafından süresi içinde Kuruma ödenmeyen sosyal yardım zamları için bu madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte, 6183 sayılı Kanunun “Limited şirketlerin amme borçları” başlıklı 35’inci maddesinde, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil olanağı bulunmayan kamu alacağından sermaye payları oranında doğrudan doğruya sorumlu oldukları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları hüküm altına alınmış iken, 06.06.2008 tarihli ...’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5766 sayılı Kanunun 3’üncü maddesi ile anılan maddede değişiklik yapılmıştır. Buna göre, 35’inci maddede yer alan “şirketten tahsil imkanı bulunmayan” ibaresi “şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan” şeklinde değiştirilmiş, maddeye, “Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.” düzenlemesini içeren ikinci fıkra ile “Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre
müteselsilen sorumlu tutulur.” hükmündeki üçüncü fıkra eklenmiştir. 6183 sayılı Kanunun “Kanuni temsilcilerin sorumluluğu” başlığını taşıyan mükerrer 35’inci maddesinde ise, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacaklarının, yasal temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin kişisel mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmalarının, yasal temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağı, temsilcilerin, teşekkülü idare edenler veya mümessillerin, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl kamu borçlusuna rücu edebilecekleri açıklanmış olup, yukarıda değinilen 5766 sayılı Kanunun 4’üncü maddesiyle söz konusu maddeye “Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur.” cümlesini içeren beşinci fıkra ile “Kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler, bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz.” hükmündeki altıncı fıkra eklenmiştir.
Ayrıca, 5766 sayılı Kanunun 1’inci maddesiyle, 6183 sayılı Kanunun 3’üncü maddesine, “Takibat giderleri terimi :” ibaresinden önce gelmek üzere, “Tahsil edilemeyen amme alacağı terimi : Amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını, Tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı terimi : Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını,” ibareleri eklenmiştir. 5766 sayılı Kanunun kabulü ile gerçekleşen bu değişiklikler, 06.06.2008 günü yürürlüğe girmesine karşın, anılan Kanunun geçici 1’inci maddesinde, bu Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin, hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tahsil edilmemiş bulunan kamu alacakları hakkında da uygulanacağı bildirilmiş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin 28.04.2011 gün ve 2009/39 Esas - 2011/68 Karar sayılı kararı ile geçici 1’inci maddenin iptaline, maddenin uygulanmasından doğacak, sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiş ve bu karar 15.10.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Önemle vurgulanmalıdır ki, 506 sayılı Kanunun 80’inci maddesi yalnızca sigorta primi ve ferileri ile sosyal yardım zammını içeren borçlara ilişkin olarak, maddede belirtilen niteliklere sahip kişilerin sorumluluğunu düzenlemektedir ve dolayısıyla, diğer kamu alacakları yönünden limited şirket ortağının sorumluluğunun 6183 sayılı Kanunun 35 ve mükerrer 35’inci madde hükümleri içerisinde değerlendirilmesi zorunludur. Bununla birlikte, 35’inci madde genel hükümler içermekte olup, 80’inci madde özel düzenleme niteliğindedir ve bu nedenle, limited şirketin sigorta primi ve ferileri ile sosyal yardım zammını içeren kamu borcu nedeniyle şirket ortağının sorumluluğu yönünden öncelikle 80’inci madde hükmüne göre irdeleme yapılması, ortağın üst düzey yönetici veya yetkili olmadığı anlaşıldığı takdirde bu kez 35’inci madde koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin yöntemince saptanması gerekmektedir.
Zamanaşımı yönünden; Kurumun, süresi içinde ödenmeyen sigorta primi ve ferileri 08.12.1993 - 05.07.2004 (dahil) dönemine ilişkin ise 6183 sayılı Kanunun “Tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102’nci, “Zamanaşımının kesilmesi” başlıklı 103’üncü ve sonraki maddeleri uygulanacaktır. 102’nci maddede, kamu alacağının, vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen takvim yılı başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmediği takdirde zamanaşımına uğrayacağı belirtilmiş, 103’üncü maddede de, ödeme, haciz uygulanması, cebren tahsil ve takip işlemleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat, ödeme emri tebliği, mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi, kamu alacağının güvenceye bağlanması, kamu alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere başvuruda bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması olguları, tahsil zamanaşımını kesen sebepler olarak benimsenmiş, kesilmenin rastladığı takvim yılını izleyen takvim yılı başından itibaren zamanaşımının yeniden işlemeye başlayacağı açıklanmıştır. Borç, 06.07.2004 günü ve sonrasına ait ise Kurumun alacak hakkı, 818 sayılı Borçlar Kanununun 125’inci maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128’inci maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132’nci ve ardından gelen maddeleri de burada uygulama alanı bulmaktadır.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; öncelikle, davacılar hakkında düzenlenen tüm ödeme emirleri, bunlara ait tebligat parçaları ve diğer ilgili belgeler getirtilip taraflar arasında çekişme konusu olan borç ve dayanağı (dava konusu) belirlenerek, yasal sürecin işletilip işletilmediği, ödeme emirlerinin iptali niteliğindeki davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı ortaya konulmalı, sonrasında, davacıların limited şirkette temsil ve ilzamla yetkilendirilmiş üst düzey yönetici olup olmadığı, bu sıfata sahip oldukları dönemler, hangi tarihlerde ne kadar paya sahip oldukları, alacağın şirketin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilip edilemediği, tahsil edilemeyeceğinin anlaşılıp anlaşılmadığı gibi uyuşmazlığın çözümünde etken hususlar açıklıkla saptanmalı ve elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddi yönünde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacılara geri verilmesine, 02.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.