Hukuk Genel Kurulu 2015/2827 E. , 2016/843 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescili" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kocaeli 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 14.05.2013 gün ve E:2010/310, K:2013/324 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 04.03.2014 gün ve E:2013/19222, K:2014/4763 sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Mahkemenin, davanın reddine dair verdiği karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece bozulmuş; yerel mahkeme önceki kararında direnmiştir.
Hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.
Direnme kararı ve ekleri temyiz incelemesi için gönderilmiş ise de yapılan incelemede; davalılardan ...’e direnme kararı ile davacı vekilinin direnmeyi temyiz dilekçesinin tebliğinin usulüne uygun olup olmadığı; burada varılacak sonuca göre, dosyanın mahalline geri çevrilmesi gerekip gerekmediği hususu önsorun olarak ele alınmıştır.
Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 301. maddesinde; kararların yazılıp imzalanmasından sonra taraflara tebliğ usulü düzenlenmiş ve “yazı işleri müdürü tarafından iki taraftan her birine makbuz mukabilinde verileceği” belirtilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin 52. maddesinde ise; tebligat işlemlerinin 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve bu kanun uyarınca çıkarılacak yönetmeliklere göre yapılacağı öngörülmüştür (06.08.2015 tarihinde yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik m. 67, 212).
Tebliğin şekline ilişkin yasal düzenlemelere gelince;
Belirtmelidir ki, tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde tutulmalıdır.
Tebligat ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat Kanunu ile yönetmeliğinde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça, tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21. maddesinin 1.fıkrasında; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmü yer almaktadır.
Madde bu şekliyle iki hali birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina”dır. Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30. maddesinin birinci fıkrasında; “Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.” hükmü öngörülmüştür.
Burada Yönetmeliğin 30. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre, tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı, hâkim tarafından denetlenebilir.
Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak; maddede sayılan kişilerden birisine, imza karşılığı tebliğ edilip, iki numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir.
Tahkikatta muhatabın adresten kesin olarak ayrıldığının ya da öldüğünün tespiti halinde ise Yönetmeliğin 30. maddesinin 2, 3, 4. fıkraları gereğince işlem yapılacaktır.
Bu itibarla; Yönetmeliğin 30/1. maddesinde öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle, şayet imzadan çekinmeleri halinde bu husus da belirtilerek; muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği “tevsik edilmeden”, Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Zira bu belgeleme işlemi, devamı işlemleri belirlemesi yanında muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve hâkimin denetimini sağlayacaktır.
Tebligat Kanunu"nun 21/1. maddesine göre, yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, maddenin son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, iki numaralı fişin yani ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarıda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 13.10.1965 gün ve E:2/793 K:366, 16.09.1981 gün ve E:7/2371 K:604, 29.12.1993 gün ve E:18/778 K:876, 08.10.1997 gün ve E:2/499 K:783 ve 02.06.1999 gün E:1999/18–480 K:1999/486, 25.01.2006 gün ve E:2005/2-772 K:2006/17, 01.07.2009 gün ve E: 2009/12-257 K:315;08.05.2013 gün ve E:2012/12-1563, K:2013/673; 12.03.2014 gün ve E:2013/12-644, K:2014/284 sayılı kararlarında da istikrarlı bir biçimde benimsenmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davalılardan ...’e gönderilen direnme kararı ile davacı vekilinin direnmeyi temyiz dilekçesinin tebliği işleminin TK’nun 21. maddesine göre yapıldığı, ancak tebligat evrakında muhatabın neden adreste olmadığı, adresten kısa süreli mi yoksa uzun süreli mi ayrıldığına ilişkin bir kayıt bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda, davalı ...’e yokluğunda yapılan tebliğ işleminin Tebligat Kanununun 21/1 ve Yönetmeliğin 30/1.maddesine uygun yapıldığının kabulü mümkün değildir.
O halde, mahkemece yapılacak iş; öncelikle direnme kararı ile davacı vekilinin direnmeyi temyiz dilekçesini davalı ...’e dava dosyasına en son bildirdiği (31.05.2012 günlü oturum tutanağı içeriğinde yer alan adresi: Hacı Hızır Mah. Köprü Başı Geçidi No: 14, K: 3 İzmit/Kocaeli) adresine tebliğe çıkarılmasını; anılan davalıya yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler de gözetilerek yöntemine uygun olarak tebliği ile temyiz süresinin geçmesinin beklenmesi; direnme kararının temyiz edilmemesi halinde bu şekliyle, temyizi halinde ise devamı işlemler de tamamlanarak, yeni bir geri çevirmeye mahal verilmeyecek şekilde geri çevirmenin gereklerinin yerine getirilmesi konusunda özenli davranılması ve dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi olmalıdır.
Açıklanan nedenlerle; dosyanın, belirtilen eksiklikler giderilerek ve gönderme formunu imzalayan hâkimce son kontrolünün de sağlanarak temyiz incelemesi yapılmak üzere Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi için, yerel mahkemeye geri çevrilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklandığı üzere işlem yapılarak, yukarıda belirtilen eksiklikler tamamlandıktan sonra temyiz incelemesi için Hukuk Genel Kuruluna gönderilmek üzere dosyanın Yerel Mahkemeye GERİ ÇEVRİLMESİNE, 22.06.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.