10. Hukuk Dairesi 2010/10921 E. , 2012/1010 K.
"İçtihat Metni"Dava, çalışma süresi ve prime esas kazancın tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve ..... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, davalılardan işveren yanında 20.11.2002-09.12.2007 tarihleri arasındaki hizmet süresinin tespitini ve prime esas kazancının 2000,00 TL olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiş; Mahkemece, hizmet tespiti yönünden hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine, prime esas kazancın ise, 2.000,00 TL olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 20.10.2010 T., 2010/10-480 E., 2010/523 K. sayılı ilamında belirtildiği üzere, “5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10. maddesidir.
Bu kapsamda hizmet tespitine yönelik davalarda davacı işçinin çalışmasının gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliği dikkate alınarak, ücretinin ve davalı.....’na (devredilen .....) davalı işveren tarafından ödenen ve ödenmesi gereken primlerin miktarının belirlenebilmesi amacıyla, prime esas kazancın tespitinde, gerçek ücretin esas alınması koşuldur.
Davanın niteliği gereği, çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Çalışma olgusunun her türlü delille kanıtlanması olanağı bulunmakla birlikte; Hukuk Genel Kurulu’nun 2005/21-409 E., 2005/413 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288. maddesindeki yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Ücret miktarı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 200. maddesinde belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkündür.
Yazılı delille ispat, sınırın altında kalan miktar için tanık dinletilebilir. Tespiti istenen miktar sınırı aşıyor olsa bile, varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinletilmesi mümkündür (HMK m. 202).
506 sayılı Kanunun 78. maddesinde prime esas günlük kazançların alt ve üst sınırlarının ne olacağı gösterilmiştir. Günlük kazancın alt sınırı, HUMK’nun 288. maddesinde belirtilen sınırı aşıyorsa ücretin yazılı delille saptanması gereğinin pratikte bir önemi kalmayacaktır. Zira, 506 sayılı Kanunun 78. maddesine göre, günlük kazançları alt sınırın altında olan sigortalılar ile, ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanacaktır.
Somut uyuşmazlıkta; bilgisayar yazılım mühendisi olarak çalışan davacı, 2000,00 TL ücretle çalıştığının tespitini talep etmiş, yerel mahkemece, dosyaya ibraz edilen banka kayıtları dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmişse de, Mahkemece verilen hüküm eksik araştırmaya dayalıdır.
Mahkemece, öncelikle, dosya arasında bulunan birkısım aylara ait ücret tediye bordrolarının davacının imzasını taşıdığı anlaşılmakla; davacının özlük dosyasının ücret tediye bordrolarının tamamını içerir şekilde celbi ile, ücret ödeme bordrolarının davacı tarafından imzalı olup olmadığı belirlenmeli, imzalı bordrolardan aidiyeti çekişmesiz olanlar ile, içerdiği sigortalı imzasının irade fesadı haline dayalı olduğu kanıtlanamayan bordro içeriklerinin aksinin, eşdeğer belgelerle kanıtlanması gereği üzerinde durulmalı, banka kayıtları celbedilerek mevcut ödemelerin, şirket adına yapılıp yapılmadığı açıklığa kavuşturulmalı, tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Diğer taraftan, davaların birleştirilmesi durumunda, asıl ve birleşen davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olması nedeniyle hüküm kısmında her bir dava hakkında o davaya ilişkin vekalet ücretleri ve mahkeme masraflarıyla birlikte, ayrı ayrı hüküm kurulması gerekmektedir. Bununla birlikte, hizmet tespiti davalarında hükmün sigortalılık hakları yönünden uygulayıcısı konumundaki davalı Kurum tarafından yerine getirilebilmesi için, her ne kadar, hukukumuzda buna dair bir hüküm bulunmamakta ise de; Kurumun, işverenle birlikte zorunlu dava arkadaşı ve yasal hasım konumunda olduğu doktrin ve Yargıtay tarafından kabul edilmiş bir ilkedir.
Bu nedenle, birleşen davanın yasal hasım durumundaki Kurum"un davaya dahil edilmesi amacıyla açılıp işbu dosya ile birleştirildiği anlaşılmakta olup, davacı lehine tek maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, asıl ve birleşen dava için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
Mahkemece, bu maddî ve hukukî olgular gözardı edilerek eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı şirkete iadesine, 26.01.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.