Abaküs Yazılım
6. Daire
Esas No: 2018/5876
Karar No: 2021/13299
Karar Tarihi: 06.12.2021

Danıştay 6. Daire 2018/5876 Esas 2021/13299 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2018/5876
Karar No : 2021/13299

DAVACI : …

DAVALI : … Bakanlığı/…
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …

DAVANIN KONUSU :
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürlüğünün … tarihli, …sayılı "Paleosismoloji Çalışmalarına Yönelik Uygulamalar" hakkındaki düzenleyici işleminin iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI :
Dava konusu işlemde aranan üniversitede öğretim üyesi olma şartının yasal dayanağı bulunmadığı, aktif tektonik alanında uzman olmakla birlikte öğretim üyesi olmayan kişilerin çalışma özgürlüğünün ölçüsüz bir şekilde kısıtlandığı ileri sürülmüştür.

DAVALININ SAVUNMASI :
Dava konusu işlem genelge niteliğinde olmadığından idari davaya konu olabilecek kesin ve icrai bir işlem olamadığı, Türkiye ve çevresinin bulunduğu jeolojik konum gereği aktif faylanmanın yoğun olduğu yer küre bölümünde yer aldığı, jeoloji temelli istatistiki çalışmaların Türkiye nüfusunun %98'inin aktif faylanmaların oluşturduğu deprem riski altında olduğunu ortaya koyduğu, Bakanlığın ve diğer kamu kurumlarının risk önleme ve azaltmada öncelikli görevinin vatandaşların ve milli servetinin karşı karşıya kalabileceği tehlikeleri önceden belirlemek, afet tehlikelerini bertaraf etmek veya afet tehlikelerinin vereceği hasarı minimum seviyeye indirmek olduğu, bu nedenle aktif fay/fay zonlarının etkilediği bölgelerde konunun uzmanlarından kurumsal görüş aldığı, yerleşim yerleri ve yakın kesimlerindeki olası aktif fay/fay zonlarının haritalandığı, yerleşim bölgesinin gelecekte yüzey kırığı oluşturma potansiyelinin olup olmadığının belirlendiği ve böylece bu alanların her türlü yapılaşmaya kapatıldığı, bu nedenle aktif fay/fay zonu boyunca "Uygun Olmayan Alan/Tampon Bölge/Sakınım Bandı" bırakılan kesimlerin net olarak belirlenmesi gerektiği, bu bakımdan paleosismoloji çalışmaları sonucunda yerleşime uygun olmayan alan olarak belirlenen ve kapatılan alanlarda tehlikenin varlığı ya da yokluğu açıkça ortaya konulması ile "İmar Planına Esas Jeolojik-Jeoteknik/Mikrobölgeleme Etüt Çalışmaları" ile kentlerin kurulacağı ve büyüyeceği alanların belirlendiği, imar planına esas çalışmaların bir bölümünü oluşturan aktif fayların araştırılması, belirlenmesi ve bilimsel bulgular ışığında ortaya konulmasının önemli bilgi birikimi, deneyim ve büyük sorumluluk gerektiren çalışmalar olduğu, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de bilginin üretilmesi ve kullanıma sunulması öncelikle üniversiteler eliyle gerçekleştirildiği, bu gibi hayati önem arz eden konularda kamu ve üniversite işbirliğiyle gerçekleştirilmesinde büyük bir yarar bulunduğu, Bakanlık çalışmalarının kurumsal çerçevede aklın ve bilimin ışığında ahlaki/etik değerler çerçevesinde vatandaşının hizmetinde olduğu, ülkemizde yetkili kurumlarda çalışmasa da dava konusuna ilişkin alanda uzmanlaşmış kişilerin olmasının mümkün olduğu ancak Bakanlığın uygulamalarında kurumsal hafıza ile hareket ettiği, paleosismoloji gibi hassasiyet gerektiren çalışma sisteminde de üniversitelerin muhatap alınmasının kaçınılmaz olduğu, söz konusu çalışmaların özellikle konusunda uzman profesör ve doçent unvanlı araştırmacı veya araştırmacı grubu ile gerçekleştirilmesinin çok önemsendiği, İmar Planına Esas Jeolojik-Jeoteknik/Mikrobölgeleme Etütlerinin zaten firmalar aracılığıyla yapıldığı ve raporların onaylanmak üzere Bakanlığa sunulduğu, bu alanda çalışanların mühendis ya da master ve/veya doktora derecesine sahip mühendisler olabildiği, lisansüstü akademik çalışma yapanlar üniversitedeki danışmanları gözetiminde ve desteğinde bildiri veya yayın yapmış kişilerin ticari firma çalışanlarının özgeçmişlerinde paleosismoloji ile ilgili çalışmaların bulunması bu çerçevede yapılacak çalışmaların daha düzenli yapılması açısından önemli olduğu ancak master ve/veya doktora derecesine sahip mühendislerin özgeçmişlerindeki bu çalışmaların tek başlarına yaptıkları çalışmalar değil, üniversitelerdeki profesör veya doçent unvanlı danışmanları gözetiminde gerçekleştirdiği çalışmalar olduğu, Bakanlıkça paleosismoloji çalışması gibi hassas konularda üniversite öğretim üyesinden danışmanlık talep edilmesinin kurumsal, sosyal, hukuksal bilimsel ve etiksel nedenleri bulunduğu, Bakanlığın aktif fay/fay zonlarına yönelik paleosismoloji çalışmaları kapsamında yerleşim yerlerinin planlanması aşamasında bilginin üst düzeyde üretildiği üniversitelerdeki yetkin öğretim üyelerinden hizmet almanın afet risklerinin azaltılmasında en doğru yöntem olduğu inancında olduğu, paleosismoloji çalışmalarında olumlu-olumsuz ortaya çıkabilecek her sonuç için üniversite kurumunu muhatap almayı benimsediği, çünkü verilen raporların sadece üniversite öğretim üyesinin değil aynı zamanda kurumun da onayından çıktığı, böylece paleosismoloji raporunun üniversite onaylı olmasının yerleşim yerleri sakinlerinin alınan kararlara güven duymasını sağladığı, ticari kaygıları olan firmaların ise bu şekilde güven sunmada zayıf kalabileceği, ayrıca oluşabilecek olası hukuksal durumlarda raporun üniversite kaynaklı olmasının çözüme katkı sağlayacağı, hazırlanacak paleosismoloji raporunun her sayfasının ilgili üniversite öğretim üyesince paraflanması, son sayfasının imzalanarak paleosismoloji raporunun ilgili üniversitenin üst yazısı ile birlikte kurumsal bir nitelik kazandırılarak Bakanlığa sunulmasının talep edilmekte olduğu, bu çalışmaların üniversite öğretim üyeleri tarafından gerçekleştirilmesi hususunun yeni uygulamaya konulmuş bir konu olmadığı ileri sürülerek davanın reddine karar verilmesi istenilmektedir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ:
Davacı tarafından dava konusu işlemdeki paleosismoloji çalışması yapacak kişilerin üniversitede görev yapan öğretim üyesi olma şartı ile, ki kendisi bu şartı taşımamaktadır, Anayasanın 48.maddesinde düzenlenen çalışma özgürlüğünün, Anayasanın 13.maddesine aykırı olarak ölçüsüz olarak sınırlandırıldığı ifade edilip iptali istenmektedir.
Birçok Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği gibi kanun önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir.
Dava konusu işlem ile Bakanlık yasal ve anayasal açıdan düzenleme yapabileceği bir alan için anayasal ilkelere aykırı düşmeyen bir düzenleme yapmış olup bu yapılırken belli koşulların getirilmesi idarenin takdirinde kalmaktadır. Bu itibarla, düzenleme ile üniversite görev yapmayan kişilerin Bakanlık bünyesinde yapılacak paleosismoloji çalışmalarında yer alamaması, iptal nedeni olarak kabul edilemez. Bakanlıkça paleosismoloji çalışması gibi hassas konularda üniversite öğretim üyesinden danışmanlık talep edilmesinin kurumsal, sosyal, hukuksal bilimsel ve etiksel nedenleri bulunduğu, Bakanlığın aktif fay/fay zonlarına yönelik paleosismoloji çalışmaları kapsamında yerleşim yerlerinin planlanması aşamasında bilginin üst düzeyde üretildiği üniversitelerdeki yetkin öğretim üyelerinden hizmet almanın afet risklerinin azaltılmasında en doğru yöntem olduğunu takdir etmesi, paleosismoloji çalışmalarında olumlu-olumsuz ortaya çıkabilecek her sonuç için üniversite kurumunu muhatap almayı benimsediği çünkü verilen raporların sadece üniversite öğretim üyesinin değil aynı zamanda kurumun da onayından çıktığı, ticari kaygıları olan firmalardan bu çalışmalarının istenmemesinin oluşabilecek olası hukuksal durumlarda raporun üniversite kaynaklı olmasının çözüme katkı sağlayacağı, hazırlanacak paleosismoloji raporunun her sayfasının ilgili üniversite öğretim üyesince paraflanması, son sayfasının imzalanarak paleosismoloji raporunun ilgili üniversitenin üst yazısı ile birlikte kurumsal bir nitelik kazandırılarak Bakanlığa sunulması amacıyla öngörülmüş kuralın uygulanmasında, sözü edilen çalışmalarda üniversite dışından özel şirketlerden bu çalışmanın istenmemesi bir keyfilik içermediği gibi anayasal ilkeleri ihlâl eder nitelik de taşımamaktadır.
Dava konusu işlemde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca kullanılan yetki, çalışma özgürlüğünün daraltılması niteliğinde olduğundan Anayasa'nın 13. maddesi anlamında bir sınırlandırma niteliğindedir. Ancak bu sınırlama, Türkiye ve çevresinin bulunduğu jeolojik konum gereği aktif faylanmanın yoğun olduğu yerküre bölümünde yer aldığı, jeoloji temelli istatistiki çalışmaların Türkiye nüfusunun %98'inin aktif faylanmaların oluşturduğu deprem riski altında olduğunu ortaya koyduğu, Bakanlığın ve diğer kamu kurumlarının risk önleme ve azaltmada öncelikli görevinin vatandaşların ve milli servetinin karşı karşıya kalabileceği tehlikeleri önceden belirlemek, afet tehlikelerini bertaraf etmek veya afet tehlikelerinin vereceği hasarı minimum seviyeye indirmek olduğu, bu nedenle aktif fay/fay zonlarının etkilediği bölgelerde konunun uzmanlarından kurumsal görüş alma meşru amacına dayanmaktadır. Dava konusu işlem ile getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte, başka bir ifadeyle güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmekle birlikte, temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla, söz konusu sınırlamanın keyfi ya da hakkın özüne dokunacak bir sınırlama getirmeyen, temel hakkın kullanımını ortadan kaldırmayan iptali istenen hükümler, istisnai bir alanda ve dar kapsamlı olduğundan sınırlı ve ölçülüdür.
Bu itibarla, dava konusu işlemin Bakanlığın anayasal yetkisi çerçevesinde düzenleme yapma yetkisi bulunduğu bir alanda yapıldığı gibi Anayasal eşitlik ilkesine aykırılık taşımadığı ve çalışma özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahale olmadığından davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …'IN DÜŞÜNCESİ : Dava, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürlüğünün … tarihli, … sayılı "Paleosismoloji Çalışmalarına Yönelik Uygulamalar" hakkındaki düzenleyici işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
Davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.
Anayasa'nın 124. maddesinde; Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabileceği hükmü yer almaktadır.
644 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2.maddesinde, "a) Yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair imar, çevre, yapı ve yapım mevzuatını hazırlamak, uygulamaları izlemek ve denetlemek, Bakanlığın görev alanı ile ilgili mesleki hizmetlerin norm ve standartlarını hazırlamak, geliştirmek, uygulanmasını sağlamak ve ilgililerin kayıtlarını tutmak, ç) Her tür ve ölçekteki fiziki planlara ve bunların uygulanmasına yönelik temel ilke, strateji ve standartları belirlemek ve bunların uygulanmasını sağlamak, d) Mekânsal strateji planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak suretiyle hazırlamak ve mahalli idarelerin plan kararlarının bu stratejilere uygunluğunu denetlemek, ı) Depreme karşı dayanıksız yapılar ile imar mevzuatına, plan, proje ve eklerine aykırı yapıların ve bunların bulunduğu alanların dönüşüm projelerini ve uygulamalarını yapmak veya yaptırmak, j) Bakanlığın görev alanına giren konularda mahalli idarelerin idari ve teknik kapasitesinin geliştirilmesi için çalışmalarda bulunmak ve bunlara teknik destek sağlamak, o) Mevzuatla Bakanlığa verilen diğer görev ve hizmetleri yapmak" Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görevleri arasında sayılarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının düzenleme yapma yetkisinin bulunduğu alanlar belirlenmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürlüğünün … tarihli, … sayılı "Paleosismoloji Çalışmalarına Yönelik Uygulamalar" hakkındaki Bakanlığın taşra teşkilatlarına dağıtılan yazısında, imar planına esas jeolojik-jeoteknik/mikrobölgeleme etüd raporlarının önemli bir bölümünü oluşturan paleosismoloji çalışmalarının en sağlıklı ve en doğru bilimsel yöntemlerle yapılmasını ve sonuçlarının tartışmaya mahal vermeyecek şekilde olmasını sağlamak, telafisi mümkün olmayacak hataları ortadan kaldırmak, veya minimize etmek amacı ile alanında uzman öğretim üyesi tarafından yapılması ve raporun hazırlanması gerektiği belirtilerek paleosismoloji çalışmasını yapacak ve raporu hazırlayacak öğretim üyelerinde aranacak özellikler belirlendiği, jeoloji mühendisliğinden lisans düzeyinde mezun olan ve genel jeoloji bilim dalında doktara ünvanı alarak 2018 yılında kurmuş olduğu şirket ile mesleki faaliyetlerini sürdüren davacı tarafından, dava konusu düzenleme ile paleosismoloji çalışması yapacak kişilerin üniversitede görev yapan öğretim üyesi olma zorunluluğu getirilmesinin Anayasanın 48.maddesinde düzenlenen çalışma özgürlüğünün, Anayasanın 13.maddesine aykırı olarak ölçüsüz olarak sınırlandırıldığı ileri sürülerek bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 48. maddesinde herkesin, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahip olduğu belirtilmiş; Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” kuralı yer almıştır.
Anayasa'nın 10. maddesinde, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” denilmiştir.
“Kanun önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
İncelenen davada, dava konusu düzenleme ile Bakanlıkça paleosismoloji çalışması gibi hassas konularda üniversite öğretim üyesinden danışmanlık talep edilmesinin kurumsal, sosyal, hukuksal bilimsel ve etiksel nedenleri bulunduğu, Bakanlığın aktif fay/fay zonlarına yönelik paleosismoloji çalışmaları kapsamında yerleşim yerlerinin planlanması aşamasında bilginin üst düzeyde üretildiği üniversitelerdeki yetkin öğretim üyelerinden hizmet almanın afet risklerinin azaltılmasında en doğru yöntem olduğunu takdir ettiği, aktif fayları araştırılması, belirlenmesi ve bilimsel bulgular ışığında ortaya konulmasının önemli bilgi birikimi, deneyim ve sorumluluk gerektiren bilimsel çalışmalar olduğu, paleosismoloji çalışmalarında olumlu-olumsuz ortaya çıkabilecek her sonuç için üniversite kurumunu muhatap almayı benimsendiği çünkü verilen raporların sadece üniversite öğretim üyesinin değil aynı zamanda kurumun da onayından çıktığı, ticari kaygıları olan firmalardan bu çalışmalarının istenmemesinin oluşabilecek olası hukuksal durumlarda raporun üniversite kaynaklı olmasının çözüme katkı sağlayacağı, hazırlanacak paleosismoloji raporunun her sayfasının ilgili üniversite öğretim üyesince paraflanması, son sayfasının imzalanarak paleosismoloji raporunun ilgili üniversitenin üst yazısı ile birlikte kurumsal bir nitelik kazandırılarak Bakanlığa sunulması amacıyla öngörülmüş kuralın uygulanmasında, sözü edilen çalışmalarda üniversite dışından özel şirketlerden bu çalışmanın istenmemesi bir keyfilik içermediği gibi, anayasal ilkeleri ihlâl eder nitelik de taşımadığından dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra 29.10.2021 tarih ve 31643 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 85 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1. maddesi ile 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Altıncı Kısmının Dördüncü Bölümünün başlığının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 2. maddesi ile de aynı Kararnamenin 97. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Çevre ve Şehircilik" ibaresinin "Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği" şeklinde değiştirildiği görüldüğünden, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerine, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının davalı olarak belirlenmesi suretiyle işin gereği görüşüldü.
Davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
Dosyanın incelenmesinden, davacının jeoloji mühendisliğinden lisans düzeyinde mezun olduğu, genel jeoloji bilim dalı yüksek lisansını "Kütahya fay Zonu'nun Kuvaterner Aktivitesi" çalışması ile tamamladığı, genel jeoloji bilim dalı doktara eğitimin ise, "Kuzey Anadolu Fay Zonunda Gerede Bayramören Arasında Meydana Gelen Krip Hareketini Yersel LIDAR ile İzlenmesi" çalışması ile tamamladığı, birçok proje ve bilimsel çalışma yer aldığı, ulusal ve uluslararası birçok toplantıda bildiriler sunduğu, 2018 yılında kurmuş olduğu şirket ile mesleki faaliyetlerini sürdürdüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı "Paleosismoloji Çalışmalarına Yönelik Uygulamalar" hakkındaki Bakanlığın taşra teşkilatlarına dağıtılan yazısının iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa'nın 2. maddesinde nitelikleri belirtilen sosyal hukuk devleti; insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, çalışma hayatını geliştirmek ve ekonomik önlemler alarak çalışanlarını koruyan, onların insan onuruna uygun hayat sürdürmelerini sağlayan, millî gelirin adalete uygun biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, sosyal güvenlik hakkını yaşama geçirebilen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlettir.
Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilmek suretiyle “kanun önünde eşitlik ilkesi”ne yer verilmiştir.
Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
Anayasa'nın 48. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir...” denilmek suretiyle çalışma ve sözleşme hürriyeti güvence altına alınmıştır. Maddenin gerekçesinde; hürriyet temeline dayalı bir toplumda irade serbestliği çerçevesinde ferdin sözleşme yapma, meslek seçme ve çalışma hürriyetlerinin garanti altına alınmasının tabiî olduğu ve bu hürriyetlerin ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir.
Anayasa'nın 124. maddesinde; Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabileceği hükmü yer almaktadır.
644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 9/7/2018 tarih ve 30473 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış ve yerine 10/7/2018 tarih ve 30474 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 102.maddesinin 1.fıkrasının "a) Yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair imar, çevre, yapı ve yapım mevzuatını hazırlamak, uygulamaları izlemek ve denetlemek, Bakanlığın görev alanı ile ilgili mesleki hizmetlerin norm ve standartlarını hazırlamak, geliştirmek, uygulanmasını sağlamak ve ilgililerin kayıtlarını tutmak, ç) Her tür ve ölçekteki fiziki planlara ve bunların uygulanmasına yönelik temel ilke, strateji ve standartları belirlemek ve bunların uygulanmasını sağlamak, d) Mekânsal strateji planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak suretiyle hazırlamak ve mahalli idarelerin plan kararlarının bu stratejilere uygunluğunu denetlemek, ı) Depreme karşı dayanıksız yapılar ile imar mevzuatına, plan, proje ve eklerine aykırı yapıların ve bunların bulunduğu alanların dönüşüm projelerini ve uygulamalarını yapmak veya yaptırmak, j) Bakanlığın görev alanına giren konularda mahalli idarelerin idari ve teknik kapasitesinin geliştirilmesi için çalışmalarda bulunmak ve bunlara teknik destek sağlamak, o) Mevzuatla Bakanlığa verilen diğer görev ve hizmetleri yapmak" Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görevleri arasında sayılmıştır.
Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 8.maddesinde, "(1) Mekânsal planların, plan değişiklilerinin, revizyon ve ilavelerin hazırlanması sürecinde, kamu kurum ve kuruluşları veya plan müelliflerince planın türüne ve kademesine göre bu Yönetmelikte genel başlıklar halinde belirtilen konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veri, görüş ve öneriler elde edilerek gerekli analiz, etüt, araştırma ve çalışmalar yapılır, (8) Planlama alanının statüsüne, alanın büyüklüğüne ve kapsamına, yerleşik alan veya gelişme alanı olmasına, planın temellendiği sorunun niteliğine göre; sorun veya ihtiyaç analizine yönelik sektörel ve tematik raporlar, nüfus analizi ve projeksiyonu, yapı ve doku analizi, kentsel risk analizi gibi çalışmalar yapılabilir, (10) Afet ve diğer kentsel risklerin yüksek olduğu yerleşmeler veya yapılı kentsel çevre için, gerekli görülmesi halinde kentsel risk analizleri veya sakınım planlaması çalışmaları yapılır. Afet ve diğer kentsel riskler için yapılmış risk azaltıcı tedbirler planlarda esas alınır" hükümleri yer almaktadır.
Aynı Yönetmeliğin 21.maddesinde de, "(3) İmar planları, planlama alanına ilişkin inceleme, araştırma, etüt ve eşik analizi çalışmalarının değerlendirilmesinden elde edilen senteze dayalı olarak hazırlanır, (6) Onaylı jeolojik-jeoteknik veya mikro bölgeleme etüt raporu bulunmayan alanlarda imar planları hazırlanamaz, (7) İmar planına esas onaylı jeolojik-jeoteknik etüt veya mikro bölgeleme raporlarındaki yerleşime uygunluk durumu haritalarına uyulması zorunludur. İmar planlarının hazırlanmasında, varsa öncelikle mikro bölgeleme etütleri, yoksa yerleşim alanının planlanmasına yönelik uygun jeolojik-jeoteknik etütler kullanılır," hükümlerine yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Yukarıda yer alan Anayasa, Kanun ve yönetmelik hükümleri uyarınca, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının belirtilen alanlarda düzenleme yapma yetkisinin bulunduğu açıktır.
Davacı tarafından dava konusu işlemdeki paleosismoloji çalışması yapacak kişilerin üniversitede görev yapan öğretim üyesi olma şartı ile, ki kendisi bu şartı taşımamaktadır, Anayasanın 48.maddesinde düzenlenen çalışma özgürlüğünün, Anayasanın 13.maddesine aykırı olarak ölçüsüz olarak sınırlandırıldığı ifade edilip iptali istenmektedir.
Birçok Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği gibi kanun önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir.
Dava konusu işlem ile Bakanlık yasal ve anayasal açıdan düzenleme yapabileceği bir alan için anayasal ilkelere aykırı düşmeyen bir düzenleme yapmış olup bu yapılırken belli koşulların getirilmesi idarenin takdirinde kalmaktadır. Bu itibarla, düzenleme ile üniversite görev yapmayan kişilerin Bakanlık bünyesinde yapılacak paleosismoloji çalışmalarında yer alamaması, iptal nedeni olarak kabul edilemez. Bakanlıkça paleosismoloji çalışması gibi hassas konularda üniversite öğretim üyesinden danışmanlık talep edilmesinin kurumsal, sosyal, hukuksal bilimsel ve etiksel nedenleri bulunduğu, Bakanlığın aktif fay/fay zonlarına yönelik paleosismoloji çalışmaları kapsamında yerleşim yerlerinin planlanması aşamasında bilginin üst düzeyde üretildiği üniversitelerdeki yetkin öğretim üyelerinden hizmet almanın afet risklerinin azaltılmasında en doğru yöntem olduğunu takdir ettiği, paleosismoloji çalışmalarında olumlu-olumsuz ortaya çıkabilecek her sonuç için üniversite kurumunu muhatap almayı benimsediği çünkü verilen raporların sadece üniversite öğretim üyesinin değil aynı zamanda kurumun da onayından çıktığı, ticari kaygıları olan firmalardan bu çalışmalarının istenmemesinin oluşabilecek olası hukuksal durumlarda raporun üniversite kaynaklı olmasının çözüme katkı sağlayacağı, hazırlanacak paleosismoloji raporunun her sayfasının ilgili üniversite öğretim üyesince paraflanması, son sayfasının imzalanarak paleosismoloji raporunun ilgili üniversitenin üst yazısı ile birlikte kurumsal bir nitelik kazandırılarak Bakanlığa sunulması amacıyla öngörülmüş kuralın uygulanmasında, sözü edilen çalışmalarda üniversite dışından özel şirketlerden bu çalışmanın istenmemesi bir keyfilik içermediği gibi anayasal ilkeleri ihlâl eder nitelik de taşımadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Dava konusu işlemde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca kullanılan yetki, çalışma özgürlüğünün daraltılması niteliğinde olduğundan Anayasa'nın 13. maddesi anlamında bir sınırlandırma niteliğindedir. Ancak bu sınırlama, Türkiye ve çevresinin bulunduğu jeolojik konum gereği aktif faylanmanın yoğun olduğu yerküre bölümünde yer aldığı, jeoloji temelli istatistiki çalışmaların Türkiye nüfusunun %98'inin aktif faylanmaların oluşturduğu deprem riski altında olduğunu ortaya koyduğu, Bakanlığın ve diğer kamu kurumlarının risk önleme ve azaltmada öncelikli görevinin vatandaşların ve milli servetinin karşı karşıya kalabileceği tehlikeleri önceden belirlemek, afet tehlikelerini bertaraf etmek veya afet tehlikelerinin vereceği hasarı minimum seviyeye indirmek olduğu, bu nedenle aktif fay/fay zonlarının etkilediği bölgelerde konunun uzmanlarından kurumsal görüş alma meşru amacına dayandığı görülmektedir. Dava konusu işlem ile getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte, başka bir ifadeyle güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmekle birlikte, temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla, söz konusu sınırlamanın keyfi ya da hakkın özüne dokunacak bir sınırlama getirmeyen, temel hakkın kullanımını ortadan kaldırmayan iptali istenen hükümler, istisnai bir alanda ve dar kapsamlı olduğundan sınırlı ve ölçülüdür.
Bu itibarla, dava konusu işlemin Bakanlığın anayasal yetkisi çerçevesinde düzenleme yapma yetkisi bulunduğu bir alanda yapıldığı gibi Anayasal eşitlik ilkesine aykırılık taşımadığı ve çalışma özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahale olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 06/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi