8. Hukuk Dairesi 2017/12218 E. , 2017/10523 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, dava konusu kısmen köy boşluğu, kısmen de Hazine"ye ait 35 ve 59 parsel sayılı taşınmazlarda DSİ tarafından kamulaştırma işlemleri yapılacağını açıklayarak, Kamulaştırma Kanununun 19/son maddesi gereğince dava konusu taşınmazlar üzerinde bulunan bahçe, istinad duvarı, sulama kuyuları, odunluk, tandır ve evlerin vekil edeni tarafından meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmazların Hazine adına kayıtlı olduğunu, davacının işgalci olduğunu, muhdesatların haksız el atma olarak değerlendirilmesi gerektiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuş, dahili davalı ... Köyü Tüzel Kişiliği ile ihbarda bulunulan ... savunmada bulunmamışlardır.
Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu 35 ve 59 parsel nolu taşınmaz üzerinde, kısmende köy boşluğunda bulunan, Fen bilirkişi ... 09/05/2014 tarihli rapor ve krokisinde gösterilen ve 08/12/2014 tarihli inşaat mühendisi...un raporunda belirtilen iki katlı ev, tandır, 1 adet keson su kuyusu, demir boru direkli kafes telli çiti, 1 adet sondaj su kuyusu, taş duvar ile 29/09/2014 tarihli ziraat bilirkişi ... raporunda belirtilen 6 adet badem, 9 adet üzüm, 10 adet kayısı, 2 adet zeytin, 10 adet nar, 26 adet incir, 2 adet dut, 7 adet ceviz, 2 adet erik ve 5 adet elma ağaçlarının davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmesi üzerine: hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması(6100 s.lı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re"sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir(HMK 114/1-h, 115 m.)
-//-
Öğretide ve Yargıtay"ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
26.05.2004 gün ve 5177 sayılı Kanun"un 35. maddesi ile 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmünde "Başkası adına tapulu, sahipsiz ve/veya zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırmasında binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11. madde çerçevesinde takdir olunan bedeli zilyedine ödenir" denilmektedir. Bu hükümle başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaşma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliği tespit davası açma hakkı tanınmıştır. Ancak, kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman, aktif dere yatağı niteliğindeki taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacakları, bu taşınmazların zilyetlikle edinilemeyecekleri, bu nedenle de bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhtesatlara da hukuki değer verilemeyeceği gözönüne alınmalıdır.
Somut olaya gelince; hükme esas alınan fen bilirkişi tarafından düzenlenen 09.05.2014 tarihli rapor ve korkide, 6 numara ile gösterilen kısmın bahçe niteliğinde olduğu ve 35 numaralı parsel içerisinde kaldığının belirtiği, 29.9.2014 tarihli ziraat bilirkişi raporunda da, fen bilirkişisinin krokisinde 6 numara ile gösterilen kısmının bahçe niteliğinde olduğu, 15-16 yaşlarında 2 adet dut ağacı, 10-11 yaşlarında 9 adet bağ, 9-10 yaşlarında 10 adet kayısı ağacı, 12-14 yaşlarında 26 adet incir ağacı, 10-11 yaşlarında 10 adet nar ağacı, 8-9 yaşlarında 7 adet ceviz ağacı, 14-15 yaşlarında 2 adet erik ağacı, 10-11 yaşlarında 5 adet elma ağacı, 11-12 yaşlarında 2 adet zeytin ağacı, 12-13 yaşlarında 6 adet badem ağacı olduğunun tespit edildiğinin belirtildiği, Mahkemece bu kısımda gösterilen ağaçların tespitine karar verildiği anlaşılmıştır. Dosya arasında mevcut tapu kayıtlarının incelenmesinde ise, dava konusu 35 parsel sayılı taşınmazın harman vasfı ile 19.08.1965 tarihinde Hazine adına tescil edildiği görülmüştür.
Az yukarıda açıklandığı üzere, genel harman yeri üzerinde meydana getirilen muhdesatlara yasallık sağlayacak şekilde tespit kararının verilemeyeceği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, dava konusu 35 parsel sayılı taşınmazın genel harman yeri niteliğinde olduğunun tapu kaydı ile sabit olduğu, davacı tarafından genel harman yeri niteliğinde olduğu anlaşılan taşınmaz üzerine diktiği belirlenen ve Mahkemece kabulüne karar verilen ağaçlarla ilgili açılan davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Bundan ayrı, Mahkemece, hüküm fıkrasında dava konusu 35 ve 59 parsel nolu taşınmazlar ile kısmende köy boşluğunda bulunan muhdesatların kabulüne karar verildiği belirtilmiş ise de, hangi muhdesatın hangi parselde veya köy boşluğunda kaldığı anlaşılmadığı gibi, uzman fen bilirkişi tarafından düzenlenen raporda muhdesatların üzerinde bulunduğu köy boşluğu niteliğindeki taşınmaz hakkında yapıldığı öne sürülen kamulaştırma ile ilgili kayıt ve belgelerle, kamulaştırma haritası getirtilip uygulanmamış, muhdesatların bulunduğu taşınmazın kamulaştırma sahası içinde kalıp kalmadığı belirlenmemiştir.
6100 sayılı HMK"nın 297/2 maddesi hükmüne göre taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi, infaza elverişli biçimde hüküm kurulması zorunludur.
O halde Mahkemece, mahallinde yeniden keşif yapılarak dava konusu muhdesatların duraksamaya meydan vermeyecek şekilde hangi parsel içinde ya da tapusuz alanda kaldığının belirlenmesi, kamulaştırmaya ilişkin evraklar ve kroki de eklenerek, dava konusu
-//-
muhdesatların yer aldığı taşınmazların kamulaştırmaya konu olup olmadığının belirlenmesi, fen bilirkişi tarafından düzenlenen 09.05.2014 tarihli bilirkişi raporu ve krokisindeki muhdesatlar, kamulaştırma krokisi ile çakıştırılarak, muhdesatların bulunduğu bölümün kamulaştırılıp kamulaştrılmadığının tespit edilmesi ve bu hususları gösterir teknik bilirkişiye uygulama ve denetime elverişli basit kroki düzenlettirilmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek elde edilecek sonuca göre dava konusu taşınmazlar üzerinde bulunan muhdesatlar ile ilgili infazda kuşku oluşturmayacak şekilde karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 12.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.