10. Hukuk Dairesi 2019/6765 E. , 2020/4022 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Ankara 8. İş Mahkemesi
Tarihi : 25/04/2019
No : 2018/441-2019/204
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde asıl ve birleşen davaların kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.
Hükmün, taraflarca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dairemizin önceki bozma ilamında “ ... hükmün gerekçe kısmında %90 kusur oranına göre kabul kararı verildiği belirtilmiş olması karşısında hüküm fıkrasının %95 kusur oranına göre yapılan hesaplanan miktar üzerinden karar verildiği, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulduğu hüküm fıkrası ile gerekçenin uyumlu olması gerektiği” gerekçeleriyle sair yönler incelenmeksizin kararın bozulmasına ve bozma ilamına uyulmasına rağmen, yeniden yapılan yargılamada verilen kararın gerekçe kısmında %90 kusur oranına göre kabul kararı verildiği belirtilmiş, ancak hüküm fıkrasında davalı ... Hafriyat Tur. Teks. Gıda İth. İhr. Ltd. Şti. aleyhinde %95 kusur oranına göre, ... Taah. İnş. San. Ve Tic. A.Ş. aleyhinde %90 kusur oranına göre hesaplanan miktar üzerinden karar verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 298"inci maddesinde hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu belirtilmiştir. Kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Asıl olan kısa karardır. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297"nci maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren kısa karar ile daha sonra yazılan gerekçeli kararında buna uygun olarak düzenlenmesi gereklidir. Kararın hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup, aralarında çelişki bulunmaması gerekir. Hükümlerin çelişkiden uzak ve infaza elverişli olması kamu düzeniyle ilgili olup, hükmü temyiz etmeyen yönünden de sonuç doğurması gerekeceği de gözetilerek, gerçeğe ve hukuka uygun bir karar verilmesi gerekir.(10/04/1992 gün ve 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı) Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 2011/21-23 E. 268 K., 2012/6-97 E. 203 K., 2012/10-149 E. 291 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Somut olayda; hükmün gerekçe kısmında %90 kusur oranına göre kabul kararı verildiği belirtilmiş olması karşısında hüküm fıkrasının %95 kusur oranına göre yapılan hesaplanan miktar üzerinden karar verildiği, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulduğu hüküm fıkrası ile gerekçenin uyumlu olması gerektiğinden karar usul ve kanun hükümlerine aykırı olup, bozma nedenidir.
2-506 sayılı Yasa"nın 26. maddesine göre sorumluluk, kusur sorumluluğu ilkesine dayanmaktadır. 506 sayılı Yasa"nın 26/1. maddesinde, “kastı, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi ya da suç sayılabilir bir eyleminin varlığı halinde işverenin rücû alacağından sorumluluğu” olanağı tanınmıştır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “İş kazası veya meslek hastalığı, üçüncü bir kişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir.” hükmü getirilmiştir.
506 sayılı Kanun"un 10. maddesine dayalı tazmin sorumluluğu halinde ise; aynı Kanun"un 26. maddesine ilişkin davalardaki tazmin sorumluluğundaki gibi sosyal yardım zammı da dahil olmak üzere hak sahiplerine bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değeri ile yapılan masraf ve ödemeler toplamının tazmin sorumlularının kusurlarının karşılığı miktarla sınırlanması kuralının kıyas yoluyla uygulanması gerektiği, ancak 10. maddenin öngördüğü sorumluluk halinin 26. maddeye oranla farklı ve daha ağır bir sorumluluk halini öngörmüş olması nedeniyle işverenin, 506 sayılı Kanun"un 9 ve 10. maddesi kapsamındaki sorumluluk sınırını oluşturan miktar belirlenirken, iş kazasında işverenin kabul edilmesi gereken %100 oranında kusurundan, BK. 43, 44. maddeleri uyarınca sigortalının müterafik kusurunun %50 sinden az olmayacak şekilde bir hakkaniyet indirim yapılmak suretiyle hesaplama yapılması, Yargıtay’ın konuya ilişkin yerleşik içtihatlarının gereğidir. Ayrıca davanın Borçlar Kanunu"nun 51. maddesinde düzenlenen teselsül hükümleri doğrultusunda açıldığı hallerde; birlikte sorumlu olanların müşterek kusurla hareket etmemiş olmaları nedeniyle, kusurlu üçüncü kişinin, 506 sayılı Kanun"un 26/2. maddesine uygun olarak, kusur sorumluluğu dahilinde belirlenen sosyal yardım zammı da dahil olmak üzere ilk peşin değer ile masraf ve ödeme toplamından sorumlu olacağı, münhasıran 10. maddeden kaynaklanan sorumluluğun ise işverene ait olacağı; tüm kusurun üçüncü kişide olması veya olayın tümüyle kaçınılmazlık sonucu ortaya çıkması halinde dahi işverenin 10. madde uyarınca ve yukarıda belirlenen ilkeler doğrultusunda oluşan Kurum zararının takdir edilecek bir oranıyla sorumlu tutulması zorunluluğu göz önünde tutulmalıdır.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; kazalı sigortalının 02.11.2006 tarihinde işe başlamasına rağmen, kuruma kazadan sonra 21.12.2006’da bildirim yapılmış olması karşısında, mahkemece 506 sayılı Yasanın 9. ve 10. maddeleri kapsamında işveren yönünden değerlendirme yapılmaksızın sadece kusur sorumluluğunun irdelendiği rapora göre hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
3- 5510 sayılı Kanun"un 12. maddesi hükmüne göre aracı, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentisinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişidir.
Asıl işveren taşeron ilişkisinin varlığı için öncelikle, işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka ifade ile asıl işverenin işverenlik sıfatına devredilen iş dolayısıyla sahip olması, asıl işyeri ya da işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması gerekir.
İşin belirli bir bölümünde değil de tamamının bir bütün halinde ya da bölümlere ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği, sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak nitelendirilemeyecektir.
Aracı sıfatının kazanılmasında diğer koşullar ise asıl işverenden istenilen işin, asıl iş ya da işyeriyle ilgili işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ve bu işte işi alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu nedenle de işveren sıfatına sahip olunmasıdır.
Mahkemece yapılan yargılamada, asıl işveren olarak kabul edilen ... Taah. İnş. San. ve Tic. A.Ş. ile taşeron olduğu kabul edilen ... Hafriyat Tur. Teks. Gıda İth. İhr. Ltd. Şti. arasındaki sözleşmenin dosyada bulunmasına rağmen, işin ihaleyle alındığı beyan edilen ASKİ ile ... Taah. İnş. San. ve Tic. A.Ş. arasındaki sözleşme dosya arasında bulunmayıp, kusur incelemesinde ASKİ’nin işverenlik sıfatının bulunup bulunmadığı irdelenmemiştir. Mahkemece ASKİ ile ... Taah. İnş. San. ve Tic. A.Ş. arasındaki sözleşme getirtilerek asıl-alt işveren ilişkileri yeniden irdelenmeli, varlığı halinde olayın gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden bu çerçevede, işveren ve ilgililerin kusurunun birlikte irdelenerek belirlendiği, hüküm kurmaya elverişli uygun yeni bir kusur raporu alınmalı, sorumluluk, oransal ve miktar olarak yeniden belirlenmelidir.
Mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler de dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı ve davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmünün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 29.06.2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.