14. Hukuk Dairesi 2019/3059 E. , 2019/8278 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 31/10/2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne, davalı ... yönünden feragat nedeniyle reddine dair verilen 13/01/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, harici satışa dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 06.06.1979, 05.08.1988 ve 02.02.1995 tarihli adi yazılı sözleşmeler ile davalıların malik oldukları 135 ve 136 parsel sayılı taşınmazlarda davalı ...’dan 10 dönüm, diğer davalılardan 1’er dönüm yer aldığını, bedelin ödendiğini ileri sürerek tapu iptal ve tescil olmazsa tazminat talebinde bulunmuştur.
Davalı ... davayı kabul etmiş; diğer davalı ... cevap dilekçesinde, davanın reddini savunmuş, duruşmadaki beyanında ise dava konusu taşınmazların 5 dönümünü davacının babasına, 5 dönümünü de davacıya sattığını söylemiştir.
Mahkemece, davalı ... yönünden açılan davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı ... temyiz etmiştir.
Tapulu bir taşınmazın mülkiyetinin devrini öngören her türlü sözleşmelerin resmi şekilde yapılması geçerlilik koşuludur (743 sayılı Kanunun 634.; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 706; Borçlar Kanunu m. 213; Tapu Kanunu m. 26; 1512 sayılı Noterlik Kanunu m. 60). Tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak Kanunun öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davası kural olarak kabul edilemez. Yasa hükümlerinin öngördüğü biçimde yapılmayan sözleşmeler hukuken geçersizdir; burada öngörülen şekil, sözleşmenin geçerlilik koşulu olup, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle doğrudan göz önünde tutulur.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 599. maddesi hükmü uyarınca; miras, murisin ölümüyle ve terekenin açılmasıyla mirasçılarına geçer ve mirasçılar terekedeki mallar (menkul- gayrimenkul) üzerinde bu tarih itibariyle hak sahibi olurlar.
4721 sayılı TMK"nin “Miras ortaklığı” başlıklı 640 maddesi:
“Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.
Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.
Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.
Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır." hükmünü içermektedir.
Tereke (miras ortaklığı) TMK"nin 701 ve devam eden maddeleri uyarınca elbirliği (iştirak) mülkiyetine tâbidir. Elbirliği mülkiyeti, yasa veya yasada gösterilen sözleşmeler uyarınca, aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olmaları durumudur.
6100 sayılı HMK’nin 308 ve devamı maddelerinde düzenlenen davayı kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir. Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğurur.
Somut olaya gelince; 648 (eski 135) ve 136 sayılı kadastral parsellerin 1972 yılında kadastro tespiti yapılmış, davacı ile davalılar arasında düzenlenen adi yazılı sözleşmelerin ise kadastro tespitinden sonra düzenlendiği anlaşılmıştır. Kadastro tespitinden sonra resmi olmayan şekilde taraflar arasında imzalanan harici satış sözleşmelerine geçerlilik verilemez ise de davalı ...’ın kabul beyanı doğrultusunda HMK"nin 308. maddesi gereği 06.06.1979 tarihli sözleşmenin tarafı davacının babası olduğuna göre davacının dayandığı pay elbirliği mülkiyetine konu olduğundan tüm ortakların birlikte dava açması veya birinin açtığı davaya diğerlerinin muvafakat etmesi gerekir. Çünkü bu gibi hallerde 11.10.1982 tarihli ve 3/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın tereke adına açıldığının kabulü gerekir. Davaya muvafakat, duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunmakla veya imzası noterce onaylı muvafakat belgesi ibraz edilmesi suretiyle yahut davacı adına davayı takip eden avukata vekalet verilmesi ile sağlanabilir. Bu yolda ortakların tümünün muvafakati sağlanamazsa Türk Medeni Kanununun 640. maddesi hükmü uyarınca murisin terekesine görevli mahkemede temsilci atanması için davacıya süre verilir. Temsilci davacı dışında biri olursa davacının sıfatı sona ereceğinden davayı temsilci takip eder. Dava hakkına ilişkin olan bu hususun hakim tarafından kendiliğinden öncelikle nazara alınması gerekir.
Bu durumda, davacının babasına ait mirasçılık belgesi getirtilerek davacı dışında başka mirasçı olduğunun tespit edilmesi halinde mirasçıların davaya muvafakatinin sağlanması, muvafakatinin sağlanamaması halinde terekeye temsilci atanması için davacı tarafa uygun süre verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
05.08.1988 ve 02.02.1995 tarihli sözleşmeler bakımından ise davalı ...’ın kabul beyanı doğrultusunda davaya konu 136 ve 648 (eski 135) sayılı parsellerden satışa konu miktarlar ile davalı payı oranlaması yapılarak sözleşmedeki satışa konu edilen miktar ve kabul beyanını aşmayacak şekilde her parselden ayrı ayrı pay iptaline karar verilmesi gerekirken bu husus denetlenmeden payın tamamına iptaline karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
Öte yandan; davalı ... aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmiş ise de; karar tarihinden sonra davalının payını davacıya temlik ettiği anlaşılmakla bu davalı yönünden konusuz kalan tapu iptal ve tescil talebi yönünden bir karar verilmesi gerekir.
Mahkemece, değinilen hususlar gözardı edilerek yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı ...’ın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.12.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.