10. Hukuk Dairesi 2010/10546 E. , 2012/656 K.
"İçtihat Metni"Dava, gönüllü köy korucusu olarak çalışılan hizmetlerin hukuki satüsünün tespiti istemine ilişkindir.
Mahkeme, yargı kolu görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve...... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu. Temyiz konusu hükme ilişkin dava, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hâllerden hiçbirine uymadığından, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 08.07.2009 tarihli, 2009/21-286 Esas, 2009/328 Karar sayılı ilamında benimsendiği üzere; öncelikli uyuşmazlık, davacılar tarafından birlikte açılan davanın birlikte görülüp, sonuçlandırılmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İlkin belirtilmelidir ki, bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmakta, zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında ve zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.
Hemen burada söz konusu kavramların açıklanmasında yarar vardır:
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının, zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır.
Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava
arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.
Bazı hallerde ise, birden fazla kişi tarafından birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde, kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.
Açıklanan bu mecburi dava arkadaylığı halleri dışında ise, dava arkadaşlığı ihtiyaridir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57.maddesinde, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması, hallerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir,
Alacaklının, müteselsil borçluların tümüne veya bunlardan bazısına karşı alacak davası açtığı hallerde davalı müteselsil borçlular; yine, mirasçılar miras bırakanın borçlarından müteselsilen sorumlu olduklarından, birden fazla mirasçıya karşı alacak davası açılması halinde davalı mirasçılar; birden çok kişinin aynı sözleşmeyle borç altına girdiği hallerde bölünebilen bir borç nedeniyle birden çok kişiye karşı birlikte dava açılması halinde, bu kişiler; arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
Davanın, birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması haline gelince; aynı sebepten maksat yalnız hukuki sebep olmayıp, bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi olanaklıdır. Örneğin, sebepsiz iktisap hükümlerine göre sorumlu olan kişilere karşı ve haksız fiili birlikte işleyen kişilere karşı birlikte dava açılabilir. Burada da ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusudur.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 167. maddesinde; Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden karar verebilir denilmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Dava, gönüllü köy korucusu olarak çalışan davacıların hukuki statülerinin tespiti istemli olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 59. maddesi anlamında davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığı gibi ihtiyari dava arkadaşlığının varlığını kabule
olanak sağlayan unsurlar da mevcut bulunmayıp aynı Yasanın 166/4. maddesi anlamında bir bağlantıdan söz etmek mümkün değildir. Davalar arasında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57, 59 ve veya 166/4. maddesi anlamında bağlantı bulunmadığı halde, davaların birlikte görülmesi yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesine engel olduğu gibi isabetli bir karar verilememesi sonucuna yol açar. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 06.10.2010 gün ve 10-429, 2010/ 449 sayılı v.b. kararlarında da vurgulandığı üzere, her davanın kendine özgü koşullar içereceği gözetilip, davadaki iddiaların ve her bir davacının durumu irdelenip, tolanan delillerin bireyselleştirilmesi zorunludur.
Açıklanan durum karşısında, aralarında zorunlu ya da ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmayan davacıların, statülerinin ve giderek 506 ve 5510 sayılı Yasa kapsamında çalışıp çalışmadıklarının belirlenmesine ilişkin davalarının kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetildiğinde, mahkemece resen araştırma yapılabileceğinden, yargılamanın sağlıklı olarak yürütülebilmesi ve uyuşmazlığın kolaylıkla çözüme ulaştırılabilmesi için birlikte açılmış olan bu davaların ayrılmasının uygun olacağının kabulü gerekir.
Sonuç itibariyle; her bir davacının davası tefrik edilerek, her bir davacı isticvap edilmek suretiyle, gönüllü köy korucusu olarak çalıştıkları süreler ve hangi kapsamda çalıştıklarının tespitini istedikleri de açıklattırılarak, tespit istemine konu çalışma olgusu ile ilgili tüm belge ve deliller de toplanmak suretiyle, davacıların gönüllü köy korucusu olarak çalışıp çalışmadıkları ve bu çalışmanın niteliğinin 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalılık mı olduğu (5510 sayılı Yasanın 4/1-a) veya kamu hukukunu ilgilendiren bir çalışma statüsünde mi olduğu irdelenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ve araştırma sonucu karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine, 19.01.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.