9. Hukuk Dairesi 2015/33317 E. , 2019/3924 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İŞ MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin 04.09.2008 tarihinde belirsiz süreli iş sözleşmesi ile davalı şirket nezdinde çalışmaya başladığını, 20.01.2014 tarihinde İş Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca iş akdinin tek taraflı olarak feshedildiğini ve davacıya da çıkış tazminatı olarak 7.300,00-TL tutarında kıdem ve ihbar tazminatı ödendiğini, davalı işyerinde 2011 yılı Ocak ayına kadar günde 12 saat üzerinden 6 gün çalışıldığını, ayda 3 pazar günü de fazla çalışma yapıldığını, yapılan fazla çalışmalara ilişkin ücretlerin ödenmediğini, bir grup işçinin Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne yaptığı şikayet sonrasında çalışma saatlerinin günde 8 saat üzerinden 3 vardiyaya çevrildiğini fakat o zamana kadar yapılan fazla çalışma ücretlerinin yine ödenmediğini, davacıya fesih sonrası banka kanalıyla son maaşının bir kısmının yatırıldığını, diğer ödemelerin elden yapıldığını, davalı işyerinde çalışma saatlerinin 2011 Ocak tarihine kadar haftada 6 gün 12 saat ve ayda ortalama 3 pazar günü 12 saat, 2010 yılı Aralık ayı sonrasında ise çalışma saatlerinin 8 saatlik 3 vardiya şeklinde düzenlendiğini, milli bayramların tamamında istisnasız çalıştığını, son net maaşının 1.900,00-TL olduğunu, yemek ve servisin işverenlikçe karşılandığını, yılda 2 bayramda 500,00"er TL bayram ödemesi ile 3 ayda bir defa 100,00 TL erzak yardımı yapıldığını iddia ederek, bakiye kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti ve ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarının tahsilini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının 04.09.2008-20.01.2014 tarihleri arasında müvekkiline ait işyerinde en son brüt 1.100,00-TL ücret ile çalıştığını, 7.300,00-TL’lik ödemenin davacının istifa etmek zorunda olduğunu bildirmesi üzerine işyerinde çalışmış olduğu zamanlara karşılık tamamen işverence iyiniyetle yapılan bir ödeme olduğunu, davacının hem istifa dilekçesi verdiğini hem de işyerinden herhangi bir alacağı kalmadığına dair ibraname imzaladığını, tüm bunların akabinde dava açmasının kötüniyetini ortaya koyduğunu, tamamen iyiniyetle ödenen tazminatını bile kötüye kullanarak iş akdinin müvekkili şirketçe feshedildiğini iddia etmesinin gerçekle ve hakkaniyetle bağdaşmayan bir davranış olduğunu, davacının sosyal ödemelere yönelik iddialarının asılsız olduğunu, işyerinde şirket kurucularının insiyatifinde dağıtılan ve düzenli de olmayan yardımlar olduğunu ve bu yardımların müvekkili şirket tarafından yapılıyormuş gibi kabul edilerek brüt ücret hesaplamasının bu rakamlar üzerinden yapılmış olmasını da kabul etmediklerini, işyerinde fazla mesainin çok istisnai durumlarda yapıldığını ve buna ilişkin ödemelerin bordrolara yansıtıldığını, işyerinde 3 vardiya olarak çalışma yapıldığını, resmi tatillerde ise çalışma yapılmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı yasal süresi içinde taraf vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, Yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def"i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319"uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı def"inin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı def"i de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def"inde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı def"i ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı def"i davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı def"ine davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı def"i geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı def"inin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı def"i dikkate alınmaz.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı def"i de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def"inde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı vekili tarafından bilirkişi raporu doğrultusunda 04.05.2015 tarihli dilekçe ile talep konusu işçilik alacakları miktar itibariyle artırılmak suretiyle ıslah edilmiş olup, davalı vekili ıslaha karşı zamanaşımı def"inde bulunmamıştır. Mahkeme ise kararına ekli hesap tablosu ile ıslah zamanaşımına uğrayan alacakları dışlamıştır.
Mahkemece olmayan ıslah zamanaşımı def"ine göre karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 18/02/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.