(Kapatılan)20. Hukuk Dairesi 2020/1533 E. , 2020/1727 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki kat malikleri kurulu kararlarının iptali davasından dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairenin 13/01/2020 gün ve 2019/4574 E. - 2020/34 K. sayılı kararıyla temyiz isteminin süreden reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya incelenip gereği düşünüldü.
K A R A R
Dava dilekçesinde, ... Galeria İş Merkezinde bulunan işyerlerinin, kat malikleri tarafından 11/03/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan aidat borçlarının faizlerinin ve masraflarının bir kereye mahsus silinmesine dair oy çokluğu ile kabul edilen 5. maddesi ile dış cephe tadilat projesi uygulanması ve yönetime yetki verilmesine dair katılanların oy çokluğu ile kabul edilen 6. maddesinin iptaline karar verilmesi istenilmiştir.
Mahkemece 04/12/2014 tarihli karar ile “11/03/2013 tarihli kat malikleri kurulu kararının 5. maddesinin iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine” karar verilmiştir.
Hükmün davalı tarafça temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 11/12/2017 gün ve 2017/1237 E. - 10419 K. sayılı kararı ile, “Dosyadaki bilgi ve belgelerden davacının iptalini istediği 11/03/2013 tarihli genel kurulda alınan 5 numaralı kararın tahsil edilemeyen aidatlara ilişkin olup, anaparanın ve masrafların 90 gün içinde ödenmesi durumunda gecikme faizi ve inkar tazminatlarının alınmayacağı hususunun oy çokluğu ile kabul edildiği anlaşılmaktadır. Kat Mülkiyeti Kanununun ana gayrımenkulün genel giderlerine katılma hususunu düzenleyen 20. maddesi “kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça” demektedir. İlgili kanun maddesi kat maliklerinin genel giderlere katılma hususunu düzenleyebileceklerini ve bu konuda farklı bir anlaşmaya varabileceklerini belirtmiştir. Ayrıca anataşınmaza ilişkin yönetim planı tüm kat maliklerini bağlayacağından, yönetim planı 23. maddesi uyarınca yönetime ceza ve faiz uygulaması yönünden yetki verilmesi de ilgili konuda düzenleme yapılabileceğini göstermektedir. Kat Mülkiyeti Kanunu ve yönetim planı birlikte değerlendirildiğinde anılan 5. madde kararının iptalini gerektirecek bir husus bulunmamasına rağmen aksi düşünce ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş, kararın düzeltilmesi isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Mahkemece “dava konusu edilen (Mahkememizce 11/03/2013 tarih ve 6. md. kararının iptali talebine ilişkin ret kararı da verilmiş olmakla bu sefer) davalı kat malikleri kurulu tarafından 11/03/2013 tarihli 5. md. kararının iptali talebinin reddine” karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizin13/01/2020 gün ve 2019/4574 E. - 2020/34 K.sayılı ilamı ile, “Adana 3. Sulh Hukuk Mahkemesi 2018/741 E. - 2019/82 K. sayılı kararı, davacı vekiline 17.06.2019 tarihinde tebliğ edilmiş, ancak yasal 8 günlük süreden sonra 27.06.2019 tarihinde karar temyiz edilmiştir. Bu durumda HUMK"nın 437. maddesi hükmünde öngörülen 8 günlük temyiz süresi geçmiş bulunduğundan, 01.06.1990 gün ve 1989/3 E. - 1990/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca temyiz isteminin süreden reddine” karar verilmiştir.
Davacı vekili, kararın düzeltilmesi isteminde bulunmuştur.
Dava dosyasının incelenmesinden; ilk derece mahkemesince kısa ve gerekçeli kararda kanun yoluna başvuru süresinin 2 hafta olarak belirtildiği, davacı vekilinin belirtilen bu süreye göre kanun yoluna başvuru dilekçesini sunduğu anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK"nın geçici 3. madde 1. fıkrasına göre; bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. 2. fıkrasına göre; bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez. 3. fıkrasına göre; bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır. Aynı maddenin (2) fıkrası gereğince de; bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacaktır ve 1086 sayılı HUMK"nın 437. maddesinde sulh hukuk mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi 8 gündür.
Anayasanın 40. maddesinin ikinci fıkrasında Devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinin "ç" bendi uyarınca da hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi bir zorunluluktur. Kanun koyucu, Devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak, dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır.
Anayasa Mahkemesi de birçok kararında başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceğini, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında, temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında, kanunda belirtilen süre olduğunu kabul ederek dilekçenin reddine karar veren değerlendirmelerin mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceğini, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiğini ve bu açıdan kararın başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşarak, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. (Anayasa Mahkemesinin 2014/819 başvuru numaralı ve 09.06.2016 tarihli (29757 sayılı ve 29.06.2016 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan) kararı).
Somut olayda; ilk derece mahkemesince kısa ve gerekçeli kararda temyiz süresi kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta olarak açıklanmıştır. Gerekçeli karar davacı vekiline 17.06.2019 tarihinde tebliğ edilmiş, ancak yasal 8 günlük süreden sonra 27.06.2019 tarihinde karar temyiz edilmiştir. Belirtilen sebeple adil yargılanma hakkı, adalete erişim hakkının zedelenmemesi gözönünde bulundurularak davacı vekilinin kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ile temyiz dilekçesinin süresinde olduğuna karar verilerek davacı vekilinin temyiz sebeplerinin incelenmesinde:
Davanın, 11/03/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 5 ve 6. maddelerinin iptali istemine ilişkin olduğu, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlar ile yasal gerektirici nedenlere göre; iptali istenen 6. maddeye yönelik mahkemenin 04/12/2014 tarihli 2013/385 E.-2014/1331 K. sayılı kararının davacı tarafından temyiz edilmediğinden 6. maddenin iptal
isteminin reddine ilişkin verilen kararın kesinleştiği, 5. madde yönünden ise bozma ilamına uygun inceleme ile Kat Mülkiyeti Kanunu ve yönetim planı (23.md) birlikte değerlendirildiğinde mahkemece iptal isteminin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ile; Dairemizin 13/01/2020 gün ve 2019/4574 E. - 2020/34 K. sayılı kararıyla temyiz isteminin süreden reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA, yapılan temyiz incelemesinde usul ve kanuna uygun Adana 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 22/01/2019 tarih ve 2018/741 E. - 2019/82 K. sayılı kararının ONANMASINA 09/06/2020 günü oy çokluğu ile karar verildi.
Sulh Hukuk Mahkemesi kararları 8 gün içinde temyiz edilebilmesine rağmen yerel mahkemece kısa kararda temyiz süresinin “iki hafta” olarak belirtilmiş olması nedeniyle davacı vekilinin kararın tebliğinden 9 gün sonra verdiği temyiz dilekçesinin süresinde kabul edilip edilmeyeceğinin yürürlükteki mevzuat hükümleri ve hukuki istikrar açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde, karara ulaşmak bakımından, mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler vardır ve her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usûl hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzularına, inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.
Bir uyuşmazlık mahkemeye taşınmış olmakla, kamu alanına, toplumun da çıkarını ilgilendiren bir platforma aktarılmış olmaktadır. Bu nedenle bir davanın makul sürede sona erdirilmesinde en az taraflar kadar toplumun da yararı vardır.
Şu halde, süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının, başka ifadeyle diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi; uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir zamansallıkla yürütülmesi, başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.
Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler, kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir. Cevap süresi, temyiz süresi gibi. Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir. Hâkimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir. (Kuru, Baki, Prof. Dr.; ..., Prof. Dr.; ..., Prof. Dr.; ... Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749).
Hâkim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir. Hâkim, tayin ettiği sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.163).
Yukarıda da belirtildiği üzere hakim tarafından da sürenin belirlenebildiği durumlar var olmakla birlikte kanunda belirlenen süreler üzerinde Hakimin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. Eş söyleyişle kanunun öngördüğü bir süre hakim tarafından uzatılıp kısaltılamaz. Temyize ilişkin süreler de kanun tarafından düzenlenen kesin sürelerdir ve re"sen gözetilmesi gerekir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin (1). fıkra hükmü; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” şeklindedir.
1086 sayılı HUMK’nın 437. maddesini yeniden düzenleyen 5236 sayılı Kanunun 16. md. öncesindeki hali “Sulh mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi sekiz gündür. Bu süre ilamın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye başlar….” şeklindedir.
Tüm bu nedenlerle, Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hakim kanundaki süreleri arttıramaz veya eksiltemez. Halen yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre sulh hukuk mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi 8 gün olduğu halde hüküm sonucunda mahkeme hâkimince hatalı şekilde kararın 2 hafta içinde temyiz edilebileceğinin belirtilmesi hükmü temyiz eden tarafa herhangi bir hak sağlamayacağından sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.