10. Hukuk Dairesi 2011/18824 E. , 2012/172 K.
"İçtihat Metni"Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerden oluşan Kurum zararının rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan ....vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve ...... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- Davacı Kurum, 30.04.2002 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucunda sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerden oluşan sosyal sigorta yardımlarının 506 sayılı Kanun’un 10 ve 26’ncı maddeleri uyarınca rücuan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan....’a ait olduğu ve davalı...... tarafından yürütüldüğü iddia edilen inşaat işyerinde, ön cephe sıva kaplama işi için iskele üzerinde çalışan sigortalı ... ile davalı ....’in üzerinde bulundukları iskele platformundaki kalas çeliğinin kırılması sonucu, yaklaşık 8 metre yükseklikten düşerek her ikisinin de yaralandığı, kaza sonrasında; daval..... ile sigortalı ....’ın birlikte diğer davalılar aleyhine açtıkları maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılamasında alınan raporda.....’ın %70......’nın %10 oranında kusurlu olduğunun belirlendiği, aynı kalas üzerinde bulunduğu halde sigortalı... hakkında irdeleme yapılmaksızın, ......’e %20 oranında kusur izafe edildiği, ancak hüküm altına alınan miktar itibariyle kesin olduğundan temyiz talebinin reddi suretiyle kesinleştiği, inceleme konusu işbu rücu davasına bakan Mahkemece kusur incelemesi yaptırılmaksızın yukarıda anılan rapora dayanılarak davalılar %100 oranında kusurlu kabul edilmek suretiyle karar verildiği anlaşılmaktadır
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesi uyarınca sorumluluk, kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, kusur oran ve aidiyetlerinin belirlenmesi gerekir. Sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumlularına karşı açılan tazminat davasında alınan kusur ve hesap raporu, rücu davası yönünden bağlayıcı olmayıp, kesinleşmesi halinde güçlü delil niteliğinde sayılması gerekmektedir.
Somut olayda; hükme esas alınan tazminat davasındaki kusur raporunun maddi olgulara uygun olmadığı açık olup, esasen yukarıda açıklandığı üzere, anılan raporun işbu davaya ilişkin bağlayıcılığı da bulunmaması karşısında; iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında uzman bilirkişiden, 506 sayılı Kanun’un 26, 4857 sayılı Kanun’un 57, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 2 ve devamı maddelerine uygun olarak düzenlenmiş kusur raporu alınarak, ilgililerin kusur oran ve aidiyetlerinin gerçeğe uygun olarak tespiti gerekmektedir.
2- Çalıştırılan sigortalıların Kuruma bildirilmelerini düzenleyen ve 08.09.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanunla değiştirilen 506 sayılı Kanunun 9’uncu maddesi, kaza tarihi itibariyle; “İşveren, çalıştırdığı sigortalıları, örneği Kurumca hazırlanacak bildirgelerle en geç bir ay içinde Kuruma bildirmeye mecburdur.” hükmünü içermektedir. Anılan Kanunun 10’uncu maddesine göre ise; 9’uncu madde düzenlemesine rağmen sigortalı çalıştırılmaya başlandığının, yukarıda belirtilen bir aylık süre içinde Kuruma bildirilmemesi ya da geç bildirilmesi veya bu durumun Kurumca tespit edilmesi halinde, sigortalı işe giriş bildirgesinin verildiği veya bu durumun Kurumca saptandığı tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde, ilgililerin sigorta yardımları Kurumca yapılır. Ancak, belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masraflar ile gelir bağlanırsa bu gelirlerin sermaye değerleri aynı Kanunun 26’ncı maddesinde yazılı kasıt veya iş güvenliği mevzuatına aykırı hareketi olmasa bile işverenden tahsil edilir. Başka bir anlatımla, 10’uncu madde kapsamındaki sorumluluk, yasal koşulların gerçekleşmesi kaydıyla, kusursuz sorumluluktur. Ancak, bu durumda Borçlar Kanununun 43 ve 44’üncü maddeleri gözetilerek işverenin sorumluluğunda, zarar görenin / sigortalının müterafik kusurunun %50 sinden az olmamak üzere hakkaniyet indirimi yapılmalıdır.
Somut olayda; Mahkemece 506 sayılı Kanun’un 9 ve 10’uncu maddeleri hakkında herhangi bir irdeleme yapılmadığından, 506 sayılı Kanunun 9’uncu maddesine uygun ve süresinde, davalı Kuruma sigortalının işe giriş bildiriminin yapılıp yapılmadığı araştırılarak, aynı Kanunun 10’uncu maddesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi, Borçlar Kanununun 43 ve 44’üncü maddesi kapsamında hakkaniyet indirimi de nazara alınmak ve isteme bağlı kalmak suretiyle hüküm kurulması gerekir.
3- İşveren vekilinin tanımlandığı, 506 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinde, işveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimselerin işveren vekili olduğu belirtilmiş, maddenin devamındaki “Bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumludur.” hükmü ile işveren vekilinin sorumluluğunun kapsamı belirlenmiştir.
Mahkemece, bu açıklamalar ışığında, öncelikle, davacı Kurum nezdindeki işyeri sicil dosyası ve işyeri kayıtları getirtilerek davalılar...’nın bu konudaki göstereceği deliller de değerlendirilmek suretiyle, hukuki statüleri belirlenmeli.....’nın işveren vekili olduğunun saptanması durumunda 506 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesine göre, üçüncü kişi olması durumunda ise ancak 506 sayılı Kanun’un 26/2’nci maddesi uyarınca sorumlu tutulması gerekeceğinden, sorumluluğun hukuki dayanak ve niteliği şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edilmelidir.
4- Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26’ncı maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiş ve Kurumun rücu hakkı, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirlerin, tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarıyla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekmektedir. Nitekim mahkemece, anılan iptal kararı gereği gelirlerin ilk peşin sermaye değerleri davacı Kurumdan sorulmak suretiyle bildirilen tutarlar esas alınarak hüküm kurulmuştur. Ne var ki; dosya kapsamındaki “peşin sermaye değeri hesapları tablosu”nda gelirlerin ilk peşin sermaye tutarı 70.597,69 TL. iken, yapılan yazışma üzerine davacı Kurum tarafından bildirilen ve mahkemece hükme esas alınan tabloda söz konusu ilk peşin değer tutarının 67.077,95 TL olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle; söz konusu çelişkinin sebebi ve hesaplamaya esas alınan veriler davacı Kurumdan sorularak, gerektiğinde uzman bilirkişi marifetiyle ilk peşin sermaye değeri hesaplanmak suretiyle çelişki giderilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki esaslar göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı ve davalılardan ... ve ... vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan.... ve..."e iadesine, 12.01.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.